Zamanla öğrendiğim şey kadına yönelik her türlü kötülüğün din, iman, namus, gelenek örtüsüyle adeta doğallaştırılarak erkeklerin istedikleri gibi yaşadıkları ve eşlerine yaşattıkları haksızlıklardır
Geleneğimiz, kültürümüz ve hatta tahrif edilmiş inancımızda ailenin ve kadının başı erkek olarak kabul edilir. Kadını kimliksizleştiren bu anlayışta maalesef kadın kendine ait sözü olabilen, irade sahibi bir şahsiyet olarak kabul görmez. Tümüyle erkeğe ram olması istenir. Varlık alanı mutfak ile yatak odası arasında sınırlandırılmak istenir. Buna itiraz olduğunda da şiddet -çok doğal- olarak devreye girer. “Erkeğin olduğu yerde kadının alan kapsaması asla kabul görmez. Hele hele toplumsal hayatta düşünce, fikir ve yönetimsel kurumlarda yer alamaz. Çünkü önder olan, akıl sahibi (!) erkektir. O yönetendir, ailenin ve kadının sahibidir. Peygamberler ve halifeler erkeklerden seçilmiştir. O halde evin ve ailenin de yönetimi erkekte olmalıdır. Çünkü yaradan dünya için sistemini böyle buyurmuştur.” İşte bizim dini külliyatımız böyle yazar. Bu anlayışa itiraz olunca ve sorgulamaya tabi tutulunca da hem dinci camiada hem de toplumun belli bir kesiminde adeta kıyamet koparılıyor. Maalesef bu kıyamet, sarsıntılarını erkekler eliyle evlere, yaşam alanlarına taşırıyor. Halbuki dinimiz bize adaleti sevgiyi insanlık değerlerini hatırlatıp yaşama geçirmemizi emrediyordu. “Şüphesiz Allah adaleti, iyiliği ve yakınlara yardım etmeyi emredip hayasızlığı, fenalığı ve azgınlığı yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor. (Nahl 90)
Geçenlerde medyada kadın cinayetleri ile ilgili bir haber okudum. 2024 yılında 394 kadın erkekler eliyle öldürülmüş 259 kadın da şüpheli şekilde ölü bulunmuş. 2025 yılının Ocak ayında da yine erkekler eliyle, ki bu erkek genellikle eş, partner, baba ya da erkek kardeş oluyor. Bu şekilde 33 kadın öldürülmüş, 32 kadın da yaralanmış. En son olaydaki katil koca, satırla katlettiği eşi için ‘kıskançlık krizi geçirdim ve kendimi kaybettim’ dedi. Hani biz rahmet dini olan İslam’ın inananlarıydık. Merhametin ve naifliğin bedenleşmiş hali olan Hz. Muhammed’in ümmeti idik. Biz bu hale nasıl geldik? En sevdiklerimiz eliyle nasıl böyle vahşice öldürülür olduk? Kadının yemesi içmesi, anne babasını ziyareti, eğitimi, iş hayatına girişi, yolculuğa çıkışı, cinsel istekleri, neyden haz alıp almayacağı, nasıl giyineceği, nasıl yürümesi gerektiği, ağız dolusu kahkaha atıp atamayacağının yazılı olduğu İslam ilmihalleri bu ölümler ve zulümler hakkında bir şeyler yazıyor mu diye bakmanızı öneririm.
Yıllar önce komşumuz olan bir kadının eşinden gördüğü şiddetten dolayı yüzündeki morlukları gördüğümde yaşadığım şoku unutamam. Beni böyle gören kayınvalidem şöyle tepki vermişti: “Kocasıdır döver de sever de. Kimsenin bir şey deme hakkı yoktur. Allah’ın ona verdiği bir haktır herkes bunu bilir. Sen daha gençsin zamanla öğrenirsin.” Zamanla öğrendiğim şey kadına yönelik her türlü kötülüğün din, iman, namus, gelenek örtüsüyle adeta doğallaştırılarak erkeklerin istedikleri gibi yaşadıkları ve eşlerine yaşattıkları haksızlıklardır. Acı olan, kadınların can güvenliğinin en emin olması gereken yerde yani ailesinde en çok tehlike altında olmasıdır. Bu öylesine söylediğim bir söz değil eldeki verilerin söylediğidir.
Kadın hakları aktivistleri bu şiddet meselesinde aile kurumuna yönelik eleştirilerini yaptıkları zaman dinci kesimlerden büyük tepkilerle karşılaşıyorlar. Topluma bu insanların “aile kurumuna karşı olduklarını, aileyi ve aile üzerinden aslında gelenekleri ve İslam’ı kültürümüzle beraber toplumumuzu yıkmak istiyorlar, bizi dinsiz, ateist bir topluma çevirmek istiyorlar. Hz. Muhammed’in sünnetini yaşamamızı istemiyorlar” diye durmadan karalamalar, küfürler ve iftiralarla saldırıyorlar.
Hakikaten bizim toplumumuz inançlıdır. Kendi içinde, ailesinde kendince inancını yaşamak ister ve buna göre de hareket eder. Elbette Hz. Muhammed’in sünnetini de yaşamında uygulamak için uğraşır ama hangi sünnet? Peygamberin evlilik ve özel hayatına baktığımızda bu tabii ki o günün Arap toplumunun yaşayışı bağlamında olacaktır. Peygamber çok evliydi. Bazı kaynaklarda aynı anda 9 kadınla evli olduğu yazılır. Elimizde bulunan kaynakların hiçbirinde eşlerine yönelik en ufak bir hakaret ya da sözü yer almaz. Özellikle naifliğine vurgu yapılır. Hz. Aişe’ye Peygamberimizin evdeki hali sorulduğunda şöyle cevap vermiştir. “O da normal bir insan gibiydi, elbisesini diker, ayakkabısını tamir eder, koyun sağar ve kendi işlerini kendi yapardı.” (Buhari. Libas, 10) Yine Hz. Aişe’den nakledilen bir rivayette şöyle söyler. “Resulullah -sav- evde ailesine yardımcı olur, kendi işlerini kendi yapardı.” (Buhari Edep 39)
Erkeğin kadına ita amiri olmadığı, kadının erkeğe köle/cariye rolünde olmadığı, karşılıklı sevgi ve birlikteliğin yaşandığı, mekânların cennete evrildiği yer olmalıdır aile. Saygı sevgi ve dayanışmanın olması gereken bu kurumda eğer zulüm olursa bu İslami bir yaşam olamaz. Bizler de inananlar olarak bu mekânları AİLE EVİ DEĞİL ZULÜM EVİ olarak kabul ederiz. “Onlar –kadınlar sizin için bir örtüdür. Siz de onlar için bir örtüsünüz.” (Bakara 187) Kadın ile erkeğin birbirine örtü olduğu, koruyucu kollayıcı ve karşılıklı sevginin hakim olduğu ailelerin bugünü ve geleceği cennete çevireceğine inanıyoruz.