Onun dert edindiği şey kadının önünü açmak, değiştirmek, dönüştürmek ve güzelleştirmekti
“Zamanın ruhu, derinlikleri, incelikleri, doğaya duyulan sevda, dağlara özlem, hakikate yolculuk güneşin aydınlığında rengârenk çiçeklerin açtığı düş ülkesine yolculuk gibi sürüklüyor bizi. Her gittiğimiz yer, her dokunduğumuz el, vardığımız durak bize yeni ufukların, umutların ve derin suların berraklığını gösteriyor…
“Duygusal, sabırsız, atılgan özelliklerim var. Duygusal yapım aileden… Biraz da hümanizmin etkisi vardır. Sabırsızım, her şeyin hemen yapılmasını istiyorum, atılganlığım ise her şeyi öğrenmek ve yapmak istememe neden oluyor. Başladığım her hangi bir işten, girişimden sonuç almamışsam adeta kendi kendime yer daraltıyorum,” sözleriyle anlatıyordu kendini. Yaşamıyla “kadının özgürlüğüyle toplumun özgürleştireceği” inancını iliklerimize kadar hissedeceğimiz mücadeleyi nakşetti.
Güzel, iyi olan sevilirdi, oysa güzel olanı yaratma gerçek sevgiymiş. Sevgi yaratmak, sevileni yaratmak, büyük emekle tutkuyla insanı yaratmanın ismiydi o. Gurbetelli Ersöz.
Hızla akan zamanda ağır bedellerle, erkekliğin erkek aklının her alanda hâkim olduğu dünyaya iz ve söz bıraktı.
Gurbetelli Ersöz, ince, naif ama haksızlıklara öfkeli ve isyan eden kimliği, ilkeli kadın duruşu, değişime dönüşüme açık olma haliyle, hepimize zorlu yollarda inanmayı, direnmeyi, gülmeyi, sevmeyi, güneşi görmeyi öğretti.
“Yüreğini dağlara nakşederken,” kaleminden süzülen ruhu “Umutları bitirilmiş insanda yeniden umut, güven, yaşam istemi arayışı yaratmak en zorlu mücadele biçimi” olduğunu söylüyordu.
Bu toprakların basın tarihinin ilk kadın genel yayın yönetmeni olarak özgür basın alanının da öncüsü ve iz bırakanı oldu.
90’lı yıllarda Kürtlere yapılan soykırım, faili belli olan meçhuller, gözaltında katledilen gazeteciler, bombalanan gazeteler, sokak ortasında gerçekleştirilen katliamlar ve gerçekler açığa çıkarılmasın diye susturulan kalemlerdünyasında; egemen devletlerin Kürtleri düşmanlaştırdığı yerde, bir kadın olarak basının kadın aklı iradesi ve gücüyle nasıl yönetileceğini gösteriyordu yayın yönetmenliğine.
Gazeteciliğin nasıl bir hakikat arayışı olduğunun; haberciliğin aynı zamanda tarafsız olmakla birlikte bir taraf olması gerektiğini; sömürülen, ezilen, kimliklerinden ötürü yok sayılanların yanında, emekten, haktan, kadından yana taraf olmanın gerekliliğinin en önemli öğreticisiydi.
90’larda Musa Anter ve Gurbetelli Ersözlerin birlikte yarattığı özgür basın ruhu, Bugün Kürt’ün varlığını yok sayan, onu tanımamakta ısrarcı olan devlet aklına ve politikalara karşı, özgür basın geleneğinin sürmesinin, kadın mücadelesiyle birlikte kadın gazeteciliğinin güçlü varlığının temelinde Musa Anter, Gurbetelli Ersöz ve bir grup cesur ve devrimci kalemin mücadelesi bulunuyor. Bu gerçeği ve onların mücadelesini her daim hatırlamak ve hatırlatmak gerekiyor.
1990’ların başında “Hakikatleri açığa çıkarma” şiarıyla yola çıktı o özgür ve Kürtçe basının temsilcileri… Gerçeğin savunucusu özgür basına ve çalışanlarına yönelik baskı ve saldırıların en yoğunu da bu dönemde başladı. Sindirme yok etme, şiddet, tutuklama, faili belli cinayetler ve suikastlar o dönemde yaşandı. Baskı ve tehditlere karşı mücadelelerinden vazgeçiremeyen özgür kalemlere karşı devletin karanlık güçleri, yeni bir akılla,daha da kirli ve karanlık bir yola başvurdu. 1992 yılında Musa Anter uğradığı komplo saldırısı sonucu Amed sokaklarında JİTEM tarafından katledildi. Birçok kalem susturulmaya çalışıldı. Ama Gurbetelli Ersöz’ün genel yayın yönetmenliğinde, devletin karanlık güçlerinin özellikle Kürdistan coğrafyasında gerçekleştirdiği katliamlar, kirli savaş politikaları inatla ve ısrarla özgür basın tarafından açığa çıkarıldı. Bütün bu baskı, saldırı ve katliamlara rağmen ilk kadın haberciliği, ajans ve televizyon kuruldu. Kürt basını, dergiler, televizyonlar ve ajanslarla büyüyerek gücüne güç kattı. Öncülerin ardılları olarak inançlar, ruh ve yürünen yol devralındı. Bu süreçte, Kürtleri düşmanlaştırma politikalarına karşı, Kürt basını yapılan katliamları, sömürüyü, şiddeti, soykırımı ve bunları gerçekleştirenlerin karanlık yüzlerini, başta anadillerinde olmak üzere yazarak açığa çıkardı.
Kürdistan ve diasporada özgür basın alanında açılan her ajans, televizyon, basılan her dergi ve gazete sayfasında hakikat arayışının o büyük ve direngen ruhu olarak kendini gösterdi. Bugün dünyada yankılanan JIN JIYAN AZADI felsefesi bütün alanlara yayılarak, kadın mücadelesini de daha da etkili hale getirdi ve her alanda ortaklaştırdı.
Kadın mücadelesinde, Gurbetelli Ersöz’ün “Erkekle savaşmak kadar, kadını kendimden başlatarak güzelleştireceğim” sözü yankılanarak, erkek devlet sistemine ve erkek erilliğine karşı bugünlere ulaştı.
Bugün özgür basın geleneği; baskı, saldırı, inkâr, sansür ve savaş politikaları karşısında, özgür basının, kadın yayıncılığının, Kürtlerin inançlı mücadelesinin hiçbir güç tarafından kırılamayacağını gösterdi.
Derdimiz: Dili yasaklanan, baskılanan, düşmanlaştırılan, “ötekiler” olarak görülenlere ait gerçeklerinin dil, din, ırk fark etmeksizin aydınlığa çıkarılması. Şiddete, nefret diline, ırkçılığa ve sömürüye kaşı durmak.
Her dönemde devletin işlediği suçlar deşifre edildikçe baskılar yok etme politikaları devreye girdi. İşlediği cinayetler, katliamlar açığa çıkarıldıkça şiddet artarken, ne hukuk, ne de gerçek suçlular cezasını buldu.
Devletler bugün artık kadınlardan korkuyor. Bu nedenle dekadınları hedefine alarak şiddet ve katliamlarla susturmaya çalışıyor. O nedenle öncü Kürt kadınları hedef alınıyor katlediliyor. Bu coğrafya da Kürdistan’ın dört parçasında ağır bedeller ödendi ve ödeniyor. Gurbetelli, Nagehan Akarsel, Gulistan Tara, Hero ve yitirilen canlar bugünün mücadelesinin öncüleri olarak kalbimizde ve aklımızda yer alıyor.
Erkeklik öldürülmeden, dünya rengârenk olmayacak. Kadınların aklı varlığı, inancı dirayeti, ilkeli duruşu, gülüşü, sevgisi, aşkı özgürlüğün adı olacak. O bir gülüş umudun,direnmenin, inanmanın özgürlüğün, cesaretin yüzü.
Tıbkı Gurbetelli Ersöz’ün gülüşünde bize bıraktığı gibi…
“Özgür yaşam ortamını yaratmada benim de kanım, canım olmalı,” diyerek…