Seywan mezarlığına, mezar taşına isminin bile yazılması hak görülmeyen kadınları gömenlerle de hesaplaşılmalı. O zihniyetle, o gerici erkek egemen kültürle de hesaplaşılmalı…Bunu da sadece Jin Jiyan Azadi felsefesiyle bilinçlenen, örgütlenen kadınların başaracağına inanıyorum
Başur Kürdistan’da seçim tarihi ve yönteminin belirlenmesi oldukça krizli oldu. Nihayet 20 Ekim günü parlamento seçiminin gerçekleşeceği tarih olarak belirlendi. Parlamentonun 6. dönem seçimi için 3 milyon 789 bin 360 kişi oy kullanma hakkına sahip. İrili ufaklı birçok parti bu seçimlere katılacak olsa da seçim Kürdistan Bölgesi’nin iki statükocu gücü arasında gerçekleşecek. İkiye bölünen, ‘Sarı’ ve ‘Yeşil’ bölgeler olarak adlandırılan bölgelerde mitingler düzenleniyor. “Hırsızlık, yolsuzluk ve irade gaspına, ‘xak firoş’ yani toprak satanların ihanetine son vereceğiz” söylemi YNK’nin temel seçim argümanları. Ana sloganı ise ‘Yıkacağız.’
KDP’de adeta “gücün yetiyorsa yık” imalarıyla ilelebet bir güç ve iktidar varsa onun da KDP olduğunu ve öyle kalacağını söylüyor. Dolayısıyla zorlu ve kritik bir seçim süreci olacak. Seçim sisteminde yapılan değişiklikler eskiye oranla ülkenin muhalefeti konumuna gelen güçleri, partileri daha avantajlı kılsa da kurumsallaşmış olan bir iktidar gerçeğini yıkmak kolay olmayacak gibi. 33 yıldır değişmemekte ısrar eden, hep ama hep iktidar partisi, gücü olan bir zehirli yapı var. Bu ülke parçasının içinde bulunduğu kötü gidişatın asıl kaynağı haline gelen bir güç söz konusu. Gerçeğin yalanlarla, hilelerle bunca yıldır perdelendiği bir ülke ortamında şeffaf olmak, adaleti sağlamak büyük bir mücadele gerektirecek.
Derinleşmiş siyasal, toplumsal ve ekonomik sorunlar var. Askeri işgal ve ilhak var. En önemlisi de kadın, demokrasi, eşitlik, adalet ve özgürlük sorunu var. Eleştirmek, düşünce beyan etmek suçların en büyüğü ve bedeli ölümle, tutuklanma ile ödeniyor. Saymakla bitmeyen suçlar ve sorunlar yumağı…
Eskiye oranla şimdi bu seçim süreci değişim talep eden güçleri daha umutlu kılmış gibi gözüküyor. Başkanlığı, başbakanlığı ve bakanlıkların tüm önemli kademelerini elinde bulunduran KDP karşıtı cephenin yürütmüş olduğu seçim çalışmalarından bu hava seziliyor.
Peki kadın cephesinde durum ne? Kadınlar bu seçimin neresinde ve kadınlara biçilen rol nedir?
1191 adaydan 368’i kadın. Mevcut kadın adayların seçilmemesi için seçilme ihtimalleri düşük yerlerden aday olarak gösterilmişler. Zaten şu ana kadar seçim propaganda mitinglerinde konuşma yapan hiçbir kadın adaya rastlayamadık. Tarihi bir seçim olarak ifade edilen böylesi kritik bir seçimde kadınlara biçilen misyon, yine en arka sıralarda.
Değişimin ana dinamiği kadınlar olmayacaksa, kadın rengi ve iradesi siyasete yeterli temsille yansıtılmayacaksa sözü edilen ve miting meydanlarında arzulanan, vadedilen değişim o zaman nasıl bir değişim olacak?
Oysa biliyoruz ki demokratik değerlere, kadın özgürlüğüne, eşitliğe dayanmayan bir yönetim modeli, sorun haline gelmekten ve sorun üretmekten başka bir işe yaramıyor. Dolayısıyla demokratik ve özgür yaşamın, geleceğin temel ilkesi kadın sorununa eğilmek, kadınlara yaşamın her alanında daha aktif rol biçmek. Bu başarılırsa, değişim de daha umutlu ve güzel yarınlar da mümkün.
Kadınların ne dediğine, nasıl baktığına ve nasıl yaşadığına da bakmak gerekir. Değişimin asıl dinamiği haline gelebilmişler mi? Ne eksik ve ne çok?
Geçtiğimiz günlerde seçime dair ilk kez Başur Kürdistan Kadın Cephesi bir açıklamada bulundu. 33 yıllık iktidarda değişimin yolunu açmak, ihanet ve işgale karşı koymak için başta kadınlar olmak üzere tüm halkı oy kullanmaya, sesini yükseltmeye çağırdı. Mevcut yönetimi Kürt halkının direniş geleneğine ihanet etmekle suçlayan Başur Kürdistan Kadın Cephesi, erkek egemen iktidara karşı kadınları daha örgütlü, bilinçli hareket etmeye, birlik olmaya davet etti.
Başur Kürdistan Kadın Cephesi’nin yapmış olduğu bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere yetersiz de olsa örgütlü bir kesim var. Sesini yükseltebilen, taleplerini sıralayabilen…
Peki ya geri kalanı ne durumda?
Bu konuda özellikle şuna dikkat çekmek istiyorum: Kürdistan’ın diğer parçalarına göre kadınların en örgütsüz ve savunmasız olduğu parça, Başur Kürdistan. Örgütlü ve bağımsız bir kadın hareketi yok. Kadın dinamizmi derneklere yerleştirilmiş ve bunun üzerinden parçalanmış. Bu derneklerin çoğu Avrupa ülkeleri tarafından oluşturulan, yardım ve dayanışma görevi gören dernekler. Dolayısıyla kadınlar için istihdam alanı olmak dışında herhangi bir rol oynamıyorlar. Yıl içerisinde gerçekleştirdikleri göstermelik birkaç etkinlik dışında kadınları örgütlemeye, şiddete karşı desteklemeye, bilinçlendirmeye dair hiçbir faaliyetleri yok. İşin ilginç ve gülünç yanı, bu derneklerin üyeleri arasında erkeklerin de bulunuyor olması. Dolayısıyla kadın örgütlülüğü anlamında büyük bir boşluk var. Böyle bir boşluk içerisinde kadınlar katlediliyor, şiddet görüyor ve her türlü hak ihlaline maruz kalıyor.
Uluslararası kurum ve kuruluşların bölgeye dair yayınlamış olduğu raporlardan da durumun vahametini görmek mümkün. Yıl içerisinde özellikle kadınların içinde bulunmuş olduğu duruma dair Amnesty International (Uluslararası Af Örgütü) teşkilatı bir rapor yayınladı. 3 Temmuz 2024 tarihli raporda aile içi şiddetin önlenemediğini, hakkını aramak isteyen kadınların bürokratik ve toplumsal engellerle karşılaştığı ifade edildi. Yanı sıra mevcut iktidarın kadınların maruz kaldığı şiddete karşı başarısız olduğu kaydedildi.
Mevcut tablo ve gerçeklik kadın örgütlenmesinin, birliğinin elzem olduğuna işaret ediyor. Peki şimdiki durum ne? Kadınların tercihleri, benimsenen kadın profilleri hangileri?
Dinin, geleneksel kültürün, cinsiyetçi, gerici erkek egemen zihniyetin kendisi için münasip gördüğü rolü kabul eden, hatta bu rolü savunan kadınlar maalesef çoğunlukta. Başına gelen her şeyi bir kader olarak tanımlayan kadınlar o kadar çok ki! Zaten son yıllarda da özellikle selefist hareketlerin, örgütlenmelerin en fazla dayandığı, nüfus edebildiği kesim, bu kesim. En çok da genç kadınları örgütlemeyi esas alıyorlar. Sayıları binleri bulan toplu örtünme törenleriyle bu çoğunluk daha da büyük bir çoğunluğa evriliyor.
Bu kadınlar mücadeleyi anlamsız ve gereksiz görüyor. Özellikle de selefist ve siyasal İslam örgütlülüğü içerisinde yer alan kadınların hepsi böyle düşünüyor. Bu örgütlenme içerisinde yer alan kadınlar, iyi kadının evli olduğu erkek, baba ve erkek kardeşin kusursuz hizmetkarı olması gerektiğini düşünüyor. Kendisine verilmiş hiçbir söz hakkı yok, ama buna herhangi bir itirazı da yok.
Yanı sıra mevcut sistem ve iktidar gerçeğinin de desteklediği, hatta oluşturduğu ve bir model olarak sunduğu kadın profilleri de var. Büyük bir özgürlük yanılsaması yaşayan bu kadınlar zaten özgür olduklarını, kendilerine her türlü yaşam imkanı ve alanının açıldığını belirtmekte de hiçbir beis görmüyorlar. Sanal mecralar üzerinden aktif olmakla görünür olmayı seçen bu kadın profili, kadınların gerçek anlamdaki mücadelelerini geriye çekiyor.
Son olarak da az da olsa, kadın sorununa duyarlı bir kesim var. Erkek egemenliğinin farkında olanlar, mevcut sistemi, iktidarı sorgulayan, ülke kadınlarının hangi koşullarda yaşadığının da bilincinde bu kesim. Ama bireyler düzeyinde ve maalesef henüz örgütlü bir kadın hareketine dönüşmemiş bu duyarlı kadın kesimi.
Başur Kürdistan Kadın Cephesi’nin seçimler için yapmış olduğu çağrıya kulak verecek olan da sadece bu kesim.
Kesin başarı ve değişim için olması gereken kadın cephesini örgütlemek. Kadınlara yaşamın her alanında daha fazla yer ayırmak. Bu gerçekleşmediği sürece umut veren bir değişimin de olabileceğini düşünmüyorum. Dolayısıyla Başur Kürdistan’ın özgür ve demokratik geleceği A ve B partisinin iktidar olmasında değil, kadınların örgütlü, güçlü bir harekete dönüşmesinde.
Son olarak benim için de bir yaraya dönüşen, kabullenilmesi güç olan kadın kırımına birkaç cümleyle dikkat çekip bitireceğim. Başur Kürdistan’da, dünya genelinde kadınlara yönelik yaşanan kırımın, iktidar ve yasaların desteğiyle normalleştirilen erkek egemen şiddet kültürünün bir parçası. Her hafta mutlaka ajanslara, ya da TV kanallarına düşen kadın katliamları var. Kadınlar için hayat hiç de kolay değil. Süleymaniye’de bulunan Seywan mezarlığındaki isimsiz kadın mezarları gittikçe çoğalıyor. Tecavüz ve şiddet mağduru o isimsiz kadın mezarlığında bugün özgürlükten mahrum bırakılmış, tüm kadınlar ve gençler de konuluyor. Ülkenin gelecek hayallerini, umutlarını o mezarlığa vahşi bir şekilde katledilen kadınlarla birlikte gömüyorlar.
İhanet, vatan topraklarını satmak ile hesaplaşmak kadar bu gerçekle de hesaplaşılmalı. Seywan mezarlığına mezar taşına isminin bile yazılması hak görülmeyen kadınları gömenlerle de hesaplaşılmalı. O zihniyetle, o gerici erkek egemen kültürle de hesaplaşılmalı…Bunu da sadece Jin Jiyan Azadi felsefesiyle bilinçlenen, örgütlenen kadınların başaracağına inanıyorum.