Her bir kazanımı, irili ufaklı her bir eylemi, yasayı, hakkı kadınların daha sebatkar ve militan istemlerle savunduğu bu yüzyılda çok daha fazlasını, tüm kazanımlarımızın garantisinin biz olduğumuz sınıfsız, sömürüsüz bir dünyayı kurabiliriz
“günlük uğraş ve eziyetlerin altında inleyen ve insanî haklarını kazanmak, özgürlüğe kavuşmak isteyen milyonlarca emekçi kadının emperyalist tehlikeye karşı savaşabilmeleri için birleşmeleri gerektir.” Clara Zetkin[1]
Dünyanın dört bir yanından, bambaşka dillerde ve kültürlerde yetişmiş, başka zincirlere vurulmak istenmiş ama her türlü baskıdan daha güçlü, militan çıkmayı başarmış onlarca kadın… Afrika’nın kuzeyindeki bu yoksul şehirde eşit ve özgür dünyanın düşünü büyütmek için sıcak bir yaz günü bir araya gelmişti.
3. Dünya Kadın Konferansı 40’ı aşkın ülkeden 450 kadının katılımıyla Tunus’ta gerçekleşti. Devrimi düşlemeksizin düşünmenin mümkün olmadığı meydanlar vardır. Arap baharının başlangıcı sayılan Tunus Meydanı’ndan bir yürüyüşle başladı beş gün sürecek konferans. Her yaştan kadının kendi dillerinde, rengarenk kıyafetleriyle ve sloganlarıyla katıldığı yürüyüş coşkulu bir kortej ile konferansın açılışını yaptı. Onlarca kadın ve kadın örgütü, sorunları ve mücadele yöntemlerini konuşmak, enternasyonal bir kadın özgürlük mücadelesini güçlendirmek için bir araya geldi.
İlki 2011 yılında Venezuela’da yapılan konferansın birçok ülke ve kıtadan bileşeni bulunuyor, temel örgütlenme de bu bölge örgütlenmelerinin temsilcilerinin olduğu kıta koordinasyonları üzerinden yapılıyor. Avrupa, Asya, Orta Doğu ve Amerika’dan oluşan dünya koordinasyonuna ilk konferansın ardından Afrika kıtası da eklenmişti. Orta Doğu kıta koordinasyonu içerisinde Türkiye ve Kürdistan’dan kadın örgütleri de yer alıyor.[2]
Konferansa hazırlık süreci hem orada yapılacak atölye konularının hazırlığı, hem teknik görevler ve açık oturumlarla yapılacak tartışmalara hazırlık açısından uzun ve yoğun bir çalışma süreciydi. Dünya kadınlarının böylesi bir hazırlığın içerisine birlikte görev alarak girmesi ve online toplantılarla, webinarlarla bu hazırlığı koordine bir biçimde geliştirmesi birçok ülkeden kadın örgütünün ilişki içine girmesine, birbirini yakından tanımasına ve ortak bir mücadele hattının güçlenmesine zemin hazırladı. Burada ortak nokta, tabandan, işçi, emekçi, ev işçisi, işsiz birçok kadını bir araya getirme hedefiydi. Bu nedenle kadınlar, ideolojik ve politik tartışmaları sürdürebilmek için hiçbir fon almadı, konferansın tüm bütçesini dayanışmayla ve destek için yollar üreterek oluşturdu. Bu, kadınların katılımında daha özgür tartışmalar yürütebilmesini sağladı.
Konferansın ilk günlerinde 31 atölye yapıldı. Bu atölyelerde kadın sorunundan savaşlara, toplumsal cinsiyetten emek mücadelesine, şiddete kadar birçok başlıkta sunumlar, tartışmalar gerçekleşti. Konferansın yapıldığı okulun her odasında bir atölyeye, bir tartışmaya, hiç olmazsa bir araya gelmiş müzik yapan birkaç kadına rastlıyordunuz. Kadınların birçok atölye içinden konu seçmekte zorlandığı, her atölyeyi takip etmek isterken elinde bir kâğıt kalem koridorlarda birinden çıkıp başka bir atölyeye yetişmeye çalıştığını görüyorduk. Bu, birbirini anlamak için çoğu zaman birkaç dilden aktarılan çevirilerle yetinmek zorunda olan onlarca kadının sözünü, fikrini özgürce ortaya koymaktaki isteğini gösteriyordu. Eşit ve özgür bir dünyayı kurmak için mücadele eden kadınlar, en gencinden yaşlısına dek erkek egemen sistemin öğretilerini reddediyor, hiçbir resmi “statü” olmaksızın birbirini dinliyor, anlamak için çaba gösteriyordu. Konferansın en can alıcı tartışmalarında bile bir başkasının sözünün kesildiğine rastlayamazdınız. Birçok atölyede birbirinden farklı düşünen kadınlar vardı. Ama bu tartışmalar öylesine tahakkümsüz ve geliştirici oluyordu ki, kelimenin tam anlamıyla farklılıklarımızdan beslenerek ilerliyorduk. Kadınların fikirleri, sorunlara farklı bakış açıları ve çözümler sunmak için geliştiriciydi.
Dünyanın birçok yeri büyük eylemlerle, isyanlarla çalkalanıyor. Kadınlar, sınıfsal, cinsel ve ulusal her türlü baskıya karşı mücadelenin en ön saflarında gitgide daha emin adımlarla yer alıyor. Ayaklanmalar çağında olduğumuz bu yüzyılda kadınların uluslararası nitelikte bir örgütlenmeye ihtiyacı olduğu ve bu örgütlülükleri yalnızca takvimsel günlerde değil, dünya kadınlarının birleşik özgürlük mücadelesiyle yaşamın her alanında büyütmenin önemli olduğunu bir kez daha gördük. Özellikle emperyalist saldırganlığın daha yoğun yaşandığı Kürdistan, Tunus, Türkiye, Filistin, Latin Amerika gibi ülkelerden gelen kadınların tartışmalarının daha canlı ve coşkulu olması, önerilerin emperyalist saldırganlığı teşhir eden, emperyalizmin tam ilhak politikalarıyla ülkelerini savaşa sürüklediği, yok ettiği ülkelerdeki kadınların savaşa ve emperyalizme karşı mücadelenin önemi üzerinde durması dünya genelinde kadınların emperyalizme, sömürüye, erkek egemenliğe karşı birleşik zeminde mücadelesini güçlendiren noktadaydı.
So so Solidarité Avec les Femmes du Monde Entier[3]
Her geçen gün erkek egemen kapitalist sistem birbirine çok benzer baskılarla yaşamlarımızı yok ediyor. Ama bunların karşısında neşesinden, mücadelesinden, ısrarından vazgeçmeden türlü bedellerle sokağa çıkan, işgale, şiddete, sömürüye karşı özgürlük mücadelesi veren kadınlar yeni bir dünyanın düşünü gerçek kılmak için mücadele ediyor. Rojava’da kadınların en ön saflarda savaştığı devrim, dün İran’da dolaşıyordu elinde zorla taktırıldığı başörtüyü sallayarak, İstiklal’de ardı sıra deviriyordu barikatları vazgeçmiyoruz diyerek, bugün Filistin’de işgalcilerin karşısında dimdik duruyor. Her biri diğerinden güçleniyor, tarihin en içten, en sıcak duygusuyla özgür adımlayamadığı dünyada katledilen her kadının öfkesi heybesinde, yürüyor. Kadın özgürlük mücadelesi, bugün yalnızca dayanışarak değil; her bir kazanımı ortak zafer görüp, her bir saldırıyı ortak militanlıkla cevaplayarak büyüyor. Türlü prangalara vurulmuş olsak da hepsinin altında bir avuç sömürücüyü koruyan emperyalist-kapitalist sistem var. Bu nedenle kadınlar olarak, hedefimize erkek egemen kapitalist sistemi yıkmayı ve özgür bir dünyayı kurmayı koyarak tam ve eksiksiz bir özgürlüğe kavuşabiliriz. Her bir kazanımı, irili ufaklı her bir eylemi, yasayı, hakkı kadınların daha sebatkar ve militan istemlerle savunduğu bu yüzyılda çok daha fazlasını, tüm kazanımlarımızın garantisinin biz olduğumuz sınıfsız, sömürüsüz bir dünyayı kurabiliriz.
Kadın dayanışmamız sınırları aşıyor. Birlikte mücadele ettiğimizde hiçbir baskının bizi yıldıramadığını defalarca kez gördük. Mahsa’nın saç telleri olup yayıldık tüm dünyaya, ensesinde durduk patronların, işgalcilere karşı özgürlüğü savunan yine biz kadınlardık. Bugün bizlere savaştan ve ölümden başka hiçbir şey vermeyen bu sistemi yok etmeye çok yakınız. Bu yüzden kurtuluşumuz, nerede olursak olalım iç içe geçmiş durumdadır. Dünyanın herhangi bir yerinde kadınlar özgür değilse bizim de özgürlüğümüzden söz edilemez. Sorunlarımızın ortaklığı, kurtuluşumuz için birlikte mücadele etmenin zorunluluğunu da gösteriyor. Bunun için daha çok bir araya gelmeye, tartışmaya ihtiyacımız olduğu açık. Ama dahası, sokaklarda, meydanlarda dilden dile dolaşan sloganlarımızın her geçen gün daha fazla kadının dilinde yükselmesiyle büyüyecektir.