Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
No Result
View All Result

Erkeklik Zihniyeti ve Ulus Devletin Rant Alanına Dönüşen Gerçeklik Bütünü

Başak Sarıdal Başak Sarıdal
7 Eylül 2025
Yazı
0
Erkeklik Zihniyeti ve Ulus Devletin Rant Alanına Dönüşen Gerçeklik Bütünü
0
SHARES
181
VIEWS
Facebook İle PaylaşTwitter İle Paylaş

Uygarlaşma daha sonra devletleşti. Devletleşme de kadın ve doğadan uzaklaşarak, yani toplumun öznelerini nesnelleştiren erkeklik zihniyetiyle birleşti. Devletleşme ve erkeklik zihniyeti; doğayı sömüren, işgal eden, yaşamı savaş alanına çeviren sistemle insanları yaşadıkları doğadan kopardı

Evren, tüm canlı türlerini içinde barındıran bir bütünlüktür. Bu evrenin oluşumundan itibaren kadınlar ve doğa, birbiriyle iç içe yaşar; birbirinden beslenir ve birbirini büyütür. Bu yaşayış biçimi, insanlık tarihinden bugüne böyledir. Lakin sonradan gelişen kapitalizm ve emperyalizm, her canlıyı sömüren, her canlıya savaş açan, evrenin hakikatleri olan kadın ve doğayı kırımdan geçiren “ulus devlet” ile birlikte toplumu cendere altına almıştır.

Hegel’in sözünü hatırlatmak gerekir: “Gerçeklik bütünlüktür.” Yani gerçek olan her şey, diğer gerçekliklerle birlikte yaşar; bütünleşirse gerçekliğini sürdürür. İnsanlık tarihinden bu yana evrenin gerçekleri olan kadınlar ve doğa, ayrıştırmadan, yok etmeden yaşamı birlikte bütünlüklü sürdürmüştür.

Bu yaşamın kökleri, Neolitik döneme; yani insanlığın ve doğanın birlikte yaşadığı doğal topluma dayanmaktadır. Bu dönemde kadın ve doğa arasında karşılıklı beslenme, büyütme, çoğaltma vardır. Örneğin kadınlar, doğada toplayıcılık yaparak “klan” denilen ilk toplumsal yaşam biçimini geçindirmiştir ve topladıkları yalnızca ihtiyaçları kadardı; klanı yaşatacak miktardaydı. Doğa kendini yeniler, bereketini korurdu. Yine kadınlar, beslendikleri topraklara her ay regl kanlarını damlatarak bereketin artmasını bekler; bahar geldiğinde ise toprağa tohum atarak doğanın yeniden uyanışına öncülük ederdi.

İnsanların ilk yerleşim yeri olan Mezopotamya’da buğday tohumlarının ilk kez toprakla buluşması, tarıma geçişi ve doğayla ritim içinde yaşamı başlatmıştı. Ancak ilk uygarlaşmayla birlikte, yani ulus devletin prototipinin ortaya çıkışıyla, “artık ürün” dediğimiz ihtiyaç fazlası üretim başladı. Kısaca bu ürünle artık yeterli miktar aşılacak, doğayla yaşam bitecek, doğa yalnızca rant alanına dönüşecekti. Bu da dengelerin kırılma noktasıydı.

Uygarlaşma daha sonra devletleşti. Devletleşme de kadın ve doğadan uzaklaşarak, yani toplumun öznelerini nesnelleştiren erkeklik zihniyetiyle birleşti. Devletleşme ve erkeklik zihniyeti; doğayı sömüren, işgal eden, yaşamı savaş alanına çeviren sistemle insanları yaşadıkları doğadan kopardı. Özellikle de kadınları doğal yaşamdan uzaklaştırıp beton duvarlar arasına hapsetti. Erkeklik zihniyeti kadınları, devletler doğayı; ikisinin ortak aklı olan ulus devlet ise hem kadını hem doğayı kırımdan geçiriyor. Toplumun hakikatlerini, yani kadını ve doğayı toplumdan uzaklaştırıyor. Ekolojik dengeleri sanayi endüstrisi politikalarıyla altüst ediyor. Yine ulus devlet himayesinde (sözde toplum için) çalışan bilim, erkek egemen devlet aklının tekeline girerek doğa ve kadın hakkında sonsuz tasarruf hakkı olduğunu varsayıyor.

Oysa gerçek anlamda bilim, doğa ve kadını tanımak, onlarla uyum içinde yaşamanın yollarını bulmak için araştırmalar yapmalıdır. Bu anlayışa karşı dünyanın ve Ortadoğu’nun kadim halkı olan Kürt özgürlükçü kadınlar, bilimin erkeklik ve devlet himayesinde gelişemeyeceğini söyleyip asıl bilimin hakikatleri araştırıp onlar üzerinde çalışmalar yapması halinde toplumu aydınlatacağını vurgulamış ve 2008’de Jineolojî’yi geliştirmiştir. Jineolojî, değişim ve dönüşümün ancak kendi köklerimize, doğanın ritmine dönerek kadın etrafında örülü toplumsal yaşamla mümkün olduğunu söyler.

Jineolojî’nin savunduğu değişim-dönüşüm anlayışının karşısında devlet ve erkeklik zihniyeti ise sömürge arayışları ve iktidar hırsıyla dönüşümü yalnızca kendi çıkarlarına göre tanımlar. Oysa tarihin hakikatleri, Jineolojî’yi destekleyen tezleri ortaya çıkarır; kadın ve doğa arasındaki muazzam bağlılığı destekler.

Her alanı tekeline alan erkeklik zihniyeti ile gelişen ulus devlet anlayışına karşı kadınlar, özlerinden kopmayı reddediyor. İlk yerleşim yerlerinden olan Mezopotamya’da kadınlar, doğaya olan bağlılıklarını “merhametli toprak ana” diye adlandırıyor. Kürdistan’da kadınlar, doğaya yöneltilen her saldırıya karşı bedenlerini siper ediyor; Hasankeyf’ten Cudi’ye kadar her santim doğa parçası için mücadele veriyor. Hindistan’da ise Chipko kadınları, ağaçlara sarılarak kesilmelerine engel oluyor. Afrika’da yeşil kuşak hareketiyle kadınlar, ağaçlandırma çalışmalarıyla “Bizi köklerimizden koparamazsınız.” diyerek hafızalara kazınıyor.

Yine Ortadoğu’da öncülleşen özgürlükçü Kürt kadın hareketinin “Jin, Jiyan, Azadî” sloganı tüm Ortadoğu’da ve dünyada felsefeleşmiş; her katledilen kadın ve doğa karşısında kadınlar bu felsefe ile başkaldırıyor. Çünkü felsefeleşmiş sloganın kelime anlamlarına bakınca; Kürtçede “jin” kadın ve yeşermek, “jiyan” yaşam, “azadî” ise özgürlük anlamına gelir. Bu anlamıyla sloganın tüm dünyada kabul görmesi, her halktan kadının “kadın-yaşam-özgürlük” gerçeğinin bir bütün olduğunu bilmesindendir.

Başka bir mücadele örneği ise Ortadoğu’ya yön verecek olan Rojava kadın devrimidir. Bu devrim, bölgedeki hegemon güçlerin planlarını boşa çıkarıp asıl barışın ve yeniden yapılanmanın kadın özgürlükçü anlayışıyla mümkün olabileceğini savunmuştur. Aynı mücadele, Türkiye, İran ve Irak’ta yaşayan Kürt kadınlar için de rol model olmuştur.

Dünyada, özellikle de Ortadoğu’da, emperyal güçlerin yoğun çatışma alanı olması; ulus devletlerin özelinde kadına ve doğaya yönelmesinin karşısında kadınlar özgürlük arayışını, mücadelesini vermiş; gelinen noktada “demokratik ulus” modeli ile bütünleşmişlerdir. Evrende her varlık kendi kökleri üzerinde yeşerir gerçeğiyle gelişen demokratik ulus da her halkın kendi kökleriyle, varlıklarıyla, gerçeklikleriyle kendi öz yönetimini gerçekleştirme anlayışıdır.

Bu anlayışın temel taşları olan kadın özgürlükçülüğü ve ekoloji, insanlığın asıl yaşam prensibini hatırlatır. Çünkü ulus devletin en çok egemenliği altına almaya çalıştığı kadınlar özgür olmadan, kendi öz yönetimlerini gerçekleştirmeden halklar da özgür olamaz. Yaşamın hakikatinde bir varlığın diğeri üzerinde tahakküm olmadan birlikte yaşamı vardır. Yine Kürt kadınlar, hakikatin izlerini sürerek verdikleri mücadelede dünya siyasetine yön verecek “barış ve demokratik toplum” inşa sürecini başlatmışlardır.

Kadınlar, tanrıçalık damarlarıyla direniyor; sonra da ortaya çıkan tüm bozucu dengeleri reddediyor. Toplumsal barışın kadın ve doğayla uyum içinde, birlikte, bütünlükçü anlayışla mümkün olduğunu savunuyor ve bozucu güçlere karşı “Jin, Jiyan, Azadî” şiarıyla mücadele ediyor.

Etiketler: Barış ve KadınlarChipko kadınlarıDoğaErkeklikJin jiyan azadîjineolojijinwarKadın MücadelesiKürt kadın mücadelesiKürt kadınlarMezopotamyaneolitikOrtadoğuSayı 132Yeşil kuşak hareketi
Önceki İçerik

Barış Süreci ve Kadınlar

Sonraki İçerik

‘Aile Arabuluculuğu’ ve Diyanet’in İbretlik Fetvaları

Sonraki İçerik
‘Aile Arabuluculuğu’ ve Diyanet’in İbretlik Fetvaları

‘Aile Arabuluculuğu’ ve Diyanet’in İbretlik Fetvaları

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

No Result
View All Result
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.