İşçi kadınların kitlesel eylemleri ve büyüyen örgütlülüklerinin yanı sıra, oy hakkı için mücadele eden kadınlar da örgütlenmelerini o dönemler oldukça genişlettiler… İşte o dönemlerin bu muazzam örgütlü gücü, 1910 yılında 8 Mart'ı benimsetti
Clara Zetkin, Rosa Luxemburg ve binlerce kadının anısına saygıyla…
Sanayi devriminin 2. yarısında üretim ağlarının yayılmasıyla, işçi sınıfının da politik ve sendikal örgütleme mücadelesinin ilerlemesiyle kadınlar da örgütlendi. Devrimi destekleyen kadınlar, politik ve örgütlü mücadeleye de büyük katkı sundu ve kendi öz örgütlülüğünü Avrupa kıtasında yayarak büyüttü.
Fransa’da Kadın Komünleri, İngiltere'de Ulusal Kadın Birliği, Almanya'da İşçilerin Ulusal Sendikal Birliği, ABD'de Ulusal Emek Birliği ve Kadın Sendikalar Birliği öncülüğünde çeşitli kitlesel grevler yapıldı.
Bu grevlerde kadınların genel talepleri şöyleydi;
*İş, ekmek, özgürlük
*Eşit işe eşit ücret
*Annelik yardımı
*İşçi kadınlar için kooperatif evler
*Bütün kadınlar için oy hakkı.
Yine 1857'de New York’ta dokuma işçisi kadınların grevi -129 kadının yanarak yaşamını yitirdiği grev-, 1889'da Londra'da kibritçi kızların grevi, 1909'da Manhattan'da 20 bin gömlek işçisi kadının katıldığı grevler kitlesel grevlerdir.
İşçi kadınların kitlesel eylemleri ve giderek büyüyen örgütlülüklerinin yanı sıra oy hakkı için mücadele eden kadınlar da örgütlenmelerini o dönemler oldukça genişlettiler. İngiltere'de Süfrajetler olarak anılan ve kadınların oy hakkı için verdiği mücadeleden doğan Kadınların Toplumsal ve Politik birliği; aralarında öğretmenler, terziler, kâtipler, tezgâhtarlar ve tekstil işçisi kadıların da yer aldığı üç bin şube açtı.
İşte o dönemlerin bu muazzam örgütlü gücü, 1910 yılında Kopenhag’da düzenlemiş olduğu Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı'nda Clara Zetkin'in önerisi ile 8 Mart'ı benimsetti.
Yükselen bu gücün karşısında emperyal güçler de boş durmayıp bir yandan emeğe yönelik saldırısını artırdı, diğer tarafta da 1914-1918 yılları arasında, temelinde hammadde ve sömürge başta olmak üzere devletlerarası itilaf ve ittifak mutabakatıyla 1. Dünya Savaşı'nı alevlendirdi.
Savaş, kadınlar üzerinde ağır yıkım ve yoksulluğa sebep olduğu gibi kadınların öfkesine de sebep olmuş ve kadınlar savaşa karşı tepkilerini 1915 yılında yine Kopenhag'da düzenledikleri Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı'nda göstermişti. Clara Zetkin savaşın emperyalist karakterini ve vatan savunması yalanını Konferansta bir manifestoyla teşhir etti.
Çarlık Rusya'da ise 1917'de St. Petersburg tekstil fabrikasında kadın işçilerin 8 Mart'ta başlattıkları grev hareketiyle Ekim Devrimi'nin fitili de ateşlenmiş oldu.
Bu tarihsel süreçte Osmanlı'da Müslüman kadınlar da 1860'da fabrikalarda çalışmaya başlamış oldular. Avrupa başta olmak üzere emek mücadelesinde yer alan kadınlar politik haklarla birlikte emeklerini güvenceleştirmiş olsa da Türkiye'de güvensizlik ve güvencesizlik durumu devam ediyordu.
1975'de ikinci feminist dalganın yükselişiyle sendikalarda bir etkileşme yaşanır ve sendikalar 1978 yılında Dünya Kadın Yılı ilan eder. Bunun üzerine uluslararası sendikalar işçi kadın toplantıları yapar, tüzük ve programlarında önemli değişiklikler ile kadın temsiliyetinin önü açılır, kadın birim ve komisyonları kurularak söz ve karar mekanizmalarında kadınların yer alması sağlanır.
Bu gelişmelerin Türkiye'de yansıması;
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) da İlerici Kadınlar Derneği (İKD) üyesi kadınların katkısıyla çalışma başlatır. Kadın eğitimleri başta olmak üzere Toplu İş Sözleşmeleri'nde kadınların talebi olan eşit işe eşit ücret, işyerlerinde kreşlerin açılması, analığın toplumsal rolü, işyerlerinde kadın komitelerin kurulması ve sendikaların çıkarmış oldukları dergilerde kadın sayfalarının yer alması gibi girişimlerde bulunurlar. 8 Mart örgütlenir, grevlerde kadın komiteleri oluşturulur.
Ancak 12 Eylül 1980 darbesiyle DİSK kapatılıp faaliyetten men edilince, tüm bu çalışmalar da nihayetlendiriliyor. Türk-İş de uzman kadınların girişimiyle kadın kurultayı ve bir dizi eğitim ile birlikte işçi kadın bültenleri çıkarır ancak devamını getirmez.
2003'de Türk-İş'e bağlı Petrol İş Sendikası'nda çalışmaya başlayan bağımsız feminist Necla Akgökçe üye kadın oranının az olduğu bu sendikada güzel işlere imza atan isimlerdendir. Düzenli çıkartılan Petrol İş Kadın dergisi ile toplumsal cinsiyet bilinci başta olmak üzere kadın işçileri bilinçlendiren güçlendiren bir çizgiyle yol göstericilik yapar. Giderek artan kadın mücadelesi sendikal faaliyetlerde de görünürlük kazanır ve kadınlar sendikal mücadeleye önemli katkılar sunar.
Böylece sendikaların cinsiyetçi tüzüklerinin değiştirilmesi için önemli çalışmalar yapılır. Bazı sendikalar tüzüklerinde küçük de olsa değişiklik yapıp toplumsal cinsiyeti gözeten maddelere yer verir. DİSK 14 Şubat 2020 tarihinde gerçekleştirdiği 16. Genel Kurulu'nda konfederasyon başta olmak üzere bağlı sendikalarında kadın yapılarının oluşturulması üzerine önemli kararlar alır. Aynı Genel Kurul'da üç yüzün üzerinde delegenin oyu ile Arzu Çerkezoğlu DİSK Genel Başkanlığı'na seçilmiştir. Tabi bir de geçen hafta Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk‘un Hak-İş Genel Sekreter Yardımcılığı'na Eda Güner'i atadığını tweet ile öğrenmiş olduk. O başka bir yazının konusu olarak kalsın şimdilik…
***
Kadınlar dünyanın her yerinde ses yükseltiyor
Kapital gücü elinde tutan erkek egemen sistemin türlü saldırısının artık üstü örtülemiyor, kadınlar susmuyor. 2017 yılında Hollywood'da bir kadının yaşadığı cinsel saldırıyı teşhir etmesiyle başlayan #metoo hareketine, Şilili feminist kadın grubunun kadın cinayetleri ve şiddete karşı başlatmış olduğu Las Tesis dans protestosu eklendi.
Aralık 2020'de de Türkiye'de yayın kuruluşları başta olmak üzere çeşitli kurumlarda uğradıkları taciz ve cinsel saldırıları sosyal medya üzerinden teşhir eden metoo /susma bitsin hareketi ile kadınlar artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını, tacizcilerin saklanamayacağını gösterdi. Bundan sonra kadınların yaşadığı her türlü taciz, cinsel saldırı vb. şiddet türlerinin teşhiri devam edecektir.
ILO kararı İstanbul Sözleşmesi kadar önemli
İşçi, işveren sendikaları ve devletlerin ortak kuruluşu olan Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) kadınların yükselen çığlıkları üzerine 2019 yılında iş yerleri ve çalışma alanlarında kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüz olaylarının önlenmesi için 190 sayılı tavsiye kararı aldı. Henüz Türkiye'nin imzalamadığı bu karar belgesi İstanbul Sözleşmesi kadar önemli ve hayatidir.
Türkiye'nin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik krizde işçilerin ve işçi kadınların birçok kazanımı elinden alınıyor, kadınlara güvencesiz ve geleceksiz bir çalışma dayatılıyor. Kadınlara 'ya benim koyduğum kurallarda ucuz, örgütsüz, güvencesiz çalışacaksın ya da evinde çelik çocuk, eş ve ebeveyn bakımını yapacaksın, köleliği kabul edeceksin' denilmekte. Pandemi sürecinde yüzbinlerce tekstil, kafe, restoran, ev hizmetlerinde ücretli çalışan ve gezici-geçici tarım işçisi kadın işini kaybetti. Hala işsiz yoksul kadınlara üç çocuk doğurun demeye devam eden Sayın Cumhurbaşkanı bilmiyor ki; çocuğu olanlar mama alamıyor, marketteki mamalar çalınmasın diye reyonlar zincirlerle kilit altına alınıyor. Daha bir hafta önce işsiz beş genç intihar etti.
Fakat tüm bunlara karşı bir yol var; Tam zamanlı, güvenceli iş, eşdeğer işe eşit ücret, her işyerinde tüm işçiler için kreş, taleplerimiz başta olmak üzere, İstanbul Sözleşmesi'nin uygulanması ve ILO'nun 190 sayılı kararının imzalanması için örgütlenmek.