90’lı yıllarda yakılan özellikle Irak sınırı, Zap vadisi ya da Cudi dağında bulunan köylere girişlere izin verilmiyor. O köylerde doğan biri köylerinin yakılmasından sonra bu yasak nedeniyle henüz köyünü görebilmiş değil. Yasağın bahane edildiği bu köylerde halkın yıkılan evlerinin üzerine karakollar inşa edilirken, köylülerden geriye kalan ceviz ve sumak ağaçları ise her sonbahar korucular tarafında talan ediliyor. Valiliklerin verdiği “özel güvenlik bölgesi” kararlarının arkasında ise operasyon değil, ağaç kesimi ve karakol yapımı gerçeği var
Biz bilmiyoruz ama bizden öncekiler hatırlar belki. 1990’lı yılların başlarında bizim de onlardan öğrendiğimiz kadarıyla, Kürdistan’ın pekçok ilçesi ve köyünde “Güvenlik” bahanesi ile yoğun bir gıda ambargosu yaşanıyordu. Henüz köylerin yakılmadığı ancak hem korucu baskısı hem de faili meçhul cinayetlerin yoğun olduğu bu dönemlerde halk kendi köyüne giderken birkaç aramadan geçiyor. Ellerindeki un torbasının kilosu tartılıyor, yanında getirdiği ineğin sayısına bakılıyor ve öyle köyüne gitmesine izin veriliyordu. Bu durum Kürdistan’ın neredeyse her ilçesinde yaşandı. Ben de bunları henüz yüzleşilmediği için hafızası hala diri tutulan Lice, Pasur ve Silvan köylerinde o dönemi yaşayanlardan duydum. Yaşanan askeri operasyonlar gerekçe gösterilerek 20 kişilik bir ailenin bir torba un almasına izin veren askeriye, hayvan besleyenlerin ise 3’ten fazla ineği köye sokmasına izin vermiyordu. İlk amacın insansızlaştırma olduğu bu politikalar devamında köy yakmalar ile kendini gösterirken 1994 yılından sonra Kürdistan’da neredeyse boşaltılmayan köy kalmadı. Korucu olmayı kabul etmeyen köylüler işkenceye uğrayarak yanlarına hiçbir şey almadan köyünden çıkmak zorunda kaldı.
Bu anlattıklarım çoğumuza tanıdık geliyordur. Bu satırları okuyan sizler belki bu durumu yaşamış belki de çocuk olduğunuz için hayal meyal hatırlıyorsunuzdur. Yıllarca sürgünde kalan yurttaşlar AİHM’in devleti tazminata mahkûm bırakmasının ardından 2000’li yıllardan sonra yakılan köylerine geri döndü. Ev yaptı, yeni bir yaşam inşa etti ve bu durum hala bu şekilde devam ediyor. Evet eğer Kürdistan sömürge olmasaydı bahsettiğimiz bu durum sonsuza kadar devam eder, halk huzurlu bir şekilde yaşardı. Ama özellikle sınır kentlerinde köyleri yakılan yurttaşların, verilen karara rağmen “güvenlik” gerekçe gösterilerek köylerine girmelerine izin verilmedi. Gidebilenler ise 90’lı yılların uygulamaları altında bir yaşam sürdürmeye zorlandı.
Özellikle Şirnex ve Colemêrg hattında yoğun olarak yaşanan bu durum 90’lı yılları aratmıyor. O dönem boşaltılan sınır köyleri ve dağlık köyleri hala giriş çıkışları yasaklı olurken, onlarca köyde ise fiilli yasak sürdürülüyor. Nedir bu fiili yasak; senin köye giriş çıkış saatin köyün girişinde yer alan karakol tarafından belirleniyor. Misal akşam 19.00’dan sonra giremediğin köye bir daha giremiyor, girdiğinde ise sabah saat 7’ye kadar köyden çıkış yapamıyorsun. Yine köy girişlerinde GBT aramaları zorunlu tutuluyor, eğer köyde ikametgâhın yoksa köye yine giriş yapamıyorsun. Gever, Colemêrg merkez, Çukurca, Gabar, Cudi, Besta ve Van’ın bir kısım bölgesinden örnek verecek olursak doğup büyüdüğün köyde ikametgâhın yoksa ya da o köyde yaşayıp ardından evlenip soyadın ya da kütüğün değişmişse köyüne gitmek istediğinde valilik engeli ile karşılaşıyorsun. Köy girişinden geri dönüyor bu sefer de valilik izni almak için sıra bekliyorsun, keyfi bir tutumla sana izni verecek ya da vermeyecek olan vali kararını verdikten sonra aldığın belge ile köyün girişine gittiğinde bu sefer de yasaklı saatler ile karşılaşıyorsun.
Fiili olarak yasağın sürdürüldüğü kimi köylerin girişine hendek kazılırken, Derecik ilçesine bağlı Duve köyüne ise X-ray cihazı takılmıştı. Kadın, çocuk ya da yaşlı demeden yaz, kış elbiselerini çıkararak bu cihazdan geçen köylüler tepki gösterdiklerinde ise askerlerin tacizi ve tehdidine maruz bırakılıyor. Yine 90’lı yıllarda olduğu gibi bu köylere un, ekmek ve şeker gibi temel gıda maddelerini götürmekte miktara bağlı. Kaldığın eve karakolun belirlediği miktar dışında gıda ürünü götüremiyor yine tarım yapılacak arazi varsa tarım yapılmasına izin verilmiyor. 90’lı yılları aratmayan bu uygulamalar 2024 yılında, Türkiye’nin “Demokrasi ülkesiyiz” naraları attığı yıllarda yaşanıyor. Konuya dair görüştüğümüz yurttaşlarda bu politikaların tanıdık geldiğine dikkat çekiyor.
Fiili yasak ve ikametgâh şartı dışında hiç köylerine gidemeyen yurttaşlarda var. 90’lı yıllarda yakılan özellikle Irak sınırı, Zap vadisi ya da Cudi dağında bulunan köylere girişlere izin verilmiyor. O köylerde doğan biri köyünün yakılmasından sonra bu yasak nedeniyle henüz köyünü görebilmiş değil. Yasağın bahane edildiği bu köylerde halkın yıkılan evlerinin üzerine karakollar inşa edilirken, köylülerden geriye kalan ceviz ve sumak ağaçları ise her sonbahar korucular tarafında talan ediliyor. Valiliklerin verdiği “özel güvenlik bölgesi” kararlarının arkasında ise operasyon değil, ağaç kesimi ve karakol yapımı gerçeği var. Şırnak’ta bu bahane ile 4 yıldır Cudi ve Gabar’da durmaksızın bir ağaç kesimi yapılırken, Colemêrg’te ise dağlar delinerek karakol yapılıyor yine ağaçlar kesilerek bu karakollara yol yapılıyor.
Bir OHAL halinin devam ettiği bu kentler ve köylerde ana akımın bahsettiği “huzur geldi” ifadesine rastlamak ise pek mümkün değil. Her köy girişi her sokak başında rastladığımız karakollar ve aramalar Kürdistan’ın her alanında olduğu gibi burada da huzuru yok etmeyi amaçlıyor. Kendilerine göre bir huzur yaratmak isteyen bu sistem; iç işleri bakanı olur, vali olur, karakol komutanı ya da uzman çavuş olur hiç fark etmez, kendi huzurunu sadece yasaklar ve korkular üzerine inşa etmişe benziyor.
Birçok yasaklama halinin olduğu bu alanlarda ya köyüne GBT ile girebiliyorsun ya aç kalmayı göze alarak girebiliyorsun ya valiliğin keyfi tutumu ile izin alarak girebiliyorsun ya da hiç giremiyor “Orda bir köye var uzakta” deyip eski anılarla yaşamaya devam ediyorsun. Şunu da eklemek gerekir; valiliklerin keyfi izinlerine göre yasaklı bazı köylere girişlere yılın belirli günlerinin belirli saatlerinde izin veriliyor. Köylerine giden yurttaşlar evlerini kontrol ediyor kimi zamanda pancar ve cevizlerini topladıktan sonra verilen 3 ya da 4 saatlik iznin ardından yeniden köyden çıkıyor. Kürdün özgürlüğüne, toprağına, cevizine ve sumağına dahi göz diken bu sistemin tek bahanesi ise “Güvenlik”. Bu yasaklara maruz kalan birçok yurttaşla yaptığımız görüşmelere dayanarak şunu söyleyebilirim ki; yasak bahane ama karakol ve eko kırım şahane!