çocukları istismardan korumak mümkün, erkeklerin aklından ve ruhundan çıkması içinse toplumsal dönüşümler aracılığıyla erkekliğin ortadan kalkması gerek. o da olacak!
alissa nutting tampa adlı romanında, sadece 14 yaşındaki oğlan çocuklarını cinsel olarak çekici bulan celeste price’ın hikâyesini anlatır. price, 26 yaşında, herkesin çok çekici bulduğu bir kadındır, öğretmendir. istismar ettiği çocuklar öğrencileridir.
nutting, yaygın kalıbı tersine çevirerek istismarın ağırlığını çok çarpıcı biçimde aktarıyor bu romanında. istismarcı kadındır, çocuklar onu ziyadesiyle arzulamaktadır. aralarındaki yaş farkı, ömrün başka zamanlarında eşleşmelerini engelleyecek kadar büyük değildir ama bu, ilişkilerinin istismar olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. celeste price, yaşın ve deneyimin getirdiği iktidarın yanı sıra, onların öğretmenidir! çünkü istismar illa sosyal, fiziksel zorlamayla olmaz, çocuğun yetişkin karşısında iradesi yoktur, rıza olarak sunulan sessizliği kolayca sağlanabilir, ayrıca bu -kurgu örnekte olduğu gibi- arzusunun manipüle edilmesi de mümkündür.
islam, evlilik için buluğu yeterli görüyor. cinsellik söz konusu olduğunda bu doğru bence. ergenliğe ulaşan insanlar yaşıtlarıyla cinsellik yaşayabilir. ailenin, toplumun ve devletin özellikle doğum kontrolüne ulaşmaları konusunda onlara destek olması gerekir. altını çizeyim: evlilikten ya da ebeveyn olmaktan değil cinsellikten söz ediyorum. erken yaşta doğum zaten annenin ve bebeğin sağlığını tehlikeye atıyor ama o yaştaki insanlar için evlilik yani bir evin yükü çok ağır. şunun da altını çizeyim: kastettiğim, yaşıtlar arasındaki yakınlaşmalar. babaları yaşında erkeklerin hatta bizzat babalarının istismarı değil.
türkiye’de her yıl, onlarca belki yüzlerce çocuk kayboluyor, bunların ölü bedenleri, dere yataklarında, kuytularda bulunuyor ve yapılan soruşturmada yakın akrabaları tarafından istismar edilip öldürüldükleri ortaya çıkıyor. medyaya yansıyan her vakadan sonra, sosyal medyada, sohbetlerde, belki binlerce kere “yer yerinden oynamalı”, “ortalık ayağa kalkmalı” deniyor, suçlular için en hafifi idam olmak üzere vahşi cezalandırma önerileri dillendiriliyor, sonra unutuluyor.
bu türden yaklaşım ve önerilerin çare olarak sunulduğunu düşünmüyorum, insanlar çocuk istismarına ne kadar karşı olduklarını ifade yarışına giriyor sadece. bir yandan da, çok zor bir konuyu konuşmaktan kaçınmakla ilgisi var bunun. şunu kabul edelim, çocuk istismarı çok yaygın ve aslında çoğumuzun hayatında var; bazı kendi başımıza gelmiş oluyor, bazen şahit oluyoruz, zaman zaman da şahit olmaktan kaçıyoruz.
çocuk istismarı, devletin toplumla iç içe yürüteceği, kurumsal, bilinçli, uzun vadeli, kararlı bir mücadeleyle engellenebilir. oysa istismarı engellemesi beklenen bütün kurumların, tam aksine, istismarcı erkeği koruduğunu görüyoruz. ismailağa cemaati çevresinde ortaya çıkan son vaka bu acı gerçeğin bütün unsurlarını barındırıyor ve şunu açıklıkla ortaya koyuyor: çocukların kamu tarafından ailelerinden korunmaları gerekir.
burada bir parantez açıp çoğunuzun medyadan izlediği bir noktayı hatırlatmak istiyorum: ismailağa cemaati çevresindeki bu olay yeni değil, hiçbir tutuklu olmadan yürüyen yargılama süreci 2020’de başlıyor. ismailağa cemaatinde, şeyh mahmut ustaosmanoğlu’nun yaz aylarında ölmesi üzerine başlayan çatışma olmasa bu olaydan haberdar olmayabilirdik. iktidar cenahından yapılan açıklamalar, konuya yayın yasağı gelmemesi gibi “açıklıklar” da muhtemelen o çatışmada taraf tutulmasıyla ilgili ki bunun da cemaatin oy potansiyeliyle ilgisi olduğunu tahmin ediyorum.
medyaya yansıyan ses kayıtlarında, hkg ile, henüz altı yaşındayken evlenmek isteyen başkalarının da olduğundan bahsediliyor! tekil bir vaka yok, olağan sayılan bir “uygulama” söz konusu!
çocuk istismarı sadece cinsel değil, cemaat ve tarikatların din eğitimi vermek kisvesiyle kurduğu kurumlarda falaka vb. işkence yöntemlerinin uygulandığı ve bunun olağan sayıldığı biliniyor. aileler çocuklarını bu kurumlara dine güvenerek veriyor ve maalesef çoğu, bu türden uygulamaları sorun etmiyor! toplum da, patriyarkadan kaynaklanan sebeplerle, cinsel istismarda gösterdiği infiali bu türden şiddet vakalarında göstermiyor. bu çocukları cemaatlerden, tarikatlardan ve ailelerinden kim koruyacak?
hkb vakasını göz önüne alarak soralım
temel eğitimin zorunlu olduğu bir ülkede, doğum kaydı olan bir çocuğun okula gitmemesi neden soruşturma konusu olmamış? kız çocuğu olduğu için mi? bu çocuğun istismara uğradığı bir hekim tarafından fark edildiğinde, devlet görevlileri nasıl ve neden bizzat erkeği ve aileyi korumuş? bunların cevabı tabii ki toplumun cemaatlere, tarikatlara adeta teslim edilmiş olması ve bunların kamu üzerindeki etkisi.
bir çocuğun, yetişkin bir erkekle aynı çatı altında kalması, kimsenin dikkatini, tepkisini çekmiyor mu? bu vakada o apartmanda oturan herkesin o cemaatten olması muhtemel. ama insanların böyle korkunç bir duruma cevaz veren cemaati ve ilişkilerini sorgulamamasında bir tuhaflık yok mu?
inancın dinamiklerini, dinin insanların hayatında neye tekabül ettiğini sorgulamak bu yazının işi değil. bir kız çocuğunun yetişkin bir erkekle aynı çatı altında kalmasını makul saymak için dini bin bir bahane bulunabildiğinin ben de farkındayım ama bu suskunlukta, bir cemaatin parçası olmanın getirdiği güç, gelir ve avantajların etkisi olmaz olur mu! bu suskunlukta, devletin içinde, onun da gücünü arkasına alarak hareket ettiğini bilmenin rahatlığı yok mu?
hepsini bildiğiniz için özetleyerek aktardığım bu gelişmelerin bir kısmı, akp iktidarının sonucu; cemaatlerin, tarikatların böyle güç kazanması, devletin kurumlarını ele geçirmiş olması aslında yeni olmamakla birlikte bu kadar güçlenmeleri bu iktidarın eseri. şu anda, devlet kurumları içinde çeşitli cemaatlerin etkili olduğunu, gücü paylaştıklarını biliyoruz. yargının, bu güç dengeleri içinde şekillenmiş olması, bu güç dengelerini hesaba katarak karar vermesi, hukukun bütünüyle, haklıyı değil güçlüyü korur hale gelmesi de bu dönemin sonucu. ama nikâh altında cinsel saldırının mubah, nikâh yoksa aşkla birlikteliğin günah ve suç sayılması, bu iktidarı ve ortaklarını aşan, yerleşik bir zihniyet ve gücünü, argümanlarını dinden alıyor. ergenlik çağındaki iki gencin birbirlerini sevmesi ve yakınlaşması büyük günah sayılırken aynı yaşlarda bir kızın, yetişkin erkekle evlendirilmesinin makul bulunması da bu iktidara ve ortaklarına mahsus değil.
sadece islam’da da değil
kız çocuklarının, kendilerine ileride güvenlik ve bağımsızlık sağlayacak eğitimden yoksun bırakılması, sadece müslümanlara mahsus değil, ortodoks yahudilerin oluşturduğu hasidik topluluklar bu konuda bin beter ve sadece israil’de değil, örneğin abd’de de, ailenin çocuk üzerindeki yetkisi yüzünden ve “farklı kültürleri” tanımak adına bildiklerini okuyorlar!
aynı şekilde, yine abd’de örneğin mormonlar gibi tarikatlar, başta erkek çokeşliliği olmak üzere birçok yasadışı uygulamayı normalleştirmiş.
çocuk istismarı hukuk nezdinde suç, bir insanlık suçu ve ama yukarıda da dediğim gibi, bu suçu işleyenleri aklayacak dini argümanlar bulunabiliyor. laiklik bu yüzden önemli; toplumun, devletin ve hukukun sorgulanamaz bir güce atfedilenlere dayanarak değil, insanlığın, adaletin değerleriyle kararlaştırılmasını sağladığı için.
o yüzden bütün eğitim kurumları devletin denetiminde olmalı ve devlet de cemaatlerin elinde olmamalı. toplumun sekülerleşmesi içinse, devletin yapısını değiştirmek yetmiyor. halkın bilincini de değiştirmek gerekiyor.
ama çocukları aileden korumak da çok önemli. başta vurguladığım gibi, çocukların eğitim alması, her türden şiddetten korunması, çocukluktan çıkana kadar, eğitim ve oyunla meşgul olması, hayatları hakkında kendi söz haklarının da bulunması devletin ve toplumun sağlaması gereken şeyler. ama kız çocuklarının, en büyük hayalleri evlilik olacak şekilde yetiştirilmelerinin de yasaklanması gerekiyor; evet yasaklanması!
düğün endüstrisi muhafazakârlıkla el ele
çocuklara özel günlerde giydirilen kostümlerin tamamı sorunlu; o şehzade, asker, paşa kıyafetleri de! ama gelinlik çok farklı.
hatırlayanlar vardır, tektaş pırlanta, tektaş yüzükle evlilik teklifi vb. ritüellerle, pırlanta alışverişinin evliliğin şartlarından biri haline gelmesinin türkiye’deki geçmişi otuz yıl bile yoktur. bunda ünlü bir pırlanta şirketinin türkiye pazarına girmesi ve reklam sektörüyle içli dışlı olan nil karaibahimgil’e malum şarkıyı sipariş etmesinin büyük etkisi var. o yıllar düğün endüstrisinin de yükseldiği zamanlardı. bugün düğünlerde sıradan sayılan bir sürü şeyi bundan kırk yıl önce göremezdiniz, kına gecesi gibi kutlamalara da şehir hayatında rastlanmazdı. düğün, dışarı çıkıp tanımadığı insanların bulunduğu mekânlarda eğlenme alışkanlığı olmayan nüfusun önemli bir kısmı için tek eğlenme alanı, hâlâ. aynı zamanda yeni evliliklerin mayalandığı bir ortam! küçük kız çocuklarının zevkine göre döşenen düğün salonları, perilere, prenseslere uygun görünen giysilere benzeyen gelinlik, takılar, geline evlilik öncesi verilen son tavizler. düğünden en fazla bir ay sonra, bir evi ayakta tutmanın yükü omuzlarına yıkılacak; birçok kadın, şiddetle de evliliğin ilk günlerinde tanıştığını anlatıyor.
kızları, evliliğe özendiren, evliliğin gerçeğini örten biraz da düğün. birçok kadın düğün hazırlıklarının hayatının en güzel dönemlerinden biri olduğunu anlatıyor. salonun en güzel, en dikkat çeken kadını olacağı, hediyeler alacağı, belki cinsellikle tanışacağı o gün ve gece.
kız çocuklarının gelinliğe özendirilmesi, onlara gelinlik giydirilmesi bir oyun değil. biraz üstüne düşündüğünüzde, evciliğin bile hiç hayırlı bir şey olmadığını, çocuğu patriyarkal ilişkilere hazırladığını görmek zor değil! islamcıların küçücük çocuklara her fırsatta gelinlik giydirmesi de tabii ki onları erkeklere hizmet etmeye hazırlamakla ilgili ve kabul edilir yanı yok!
keşke sekülerlik çare olsa
ama seküler toplumlarda çocuk istismarına rastlanmadığı doğru değil. bu heteroseksüel romantik/erotik ilişkilerle ilgili kalıplarla yakından ilintili; erkeğin daha güçlü, daha yaşlı, daha bilgili olması gerektiği safsatasının bilinçdışı bir düzeyde çarpıklaşması, abartılması, bazen de gücünü sınama ve ama her zaman, arzuladığını, duyguları olan bir insan olarak değil de, kendisine hizmet edecek bir nesne olarak görmek ki erkek cinselliğinin önemli bir parçası bu.
çocukları istismardan korumak mümkün, erkeklerin aklından ve ruhundan çıkması içinse toplumsal dönüşümler aracılığıyla erkekliğin ortadan kalkması gerek. o da olacak!