6284 sayılı Kanun, modern hukuk sisteminin bir parçası olarak görülür ve bazı cemaatler tarafından bu sistem, Batılı değerlerin bir yansıması olarak kabul edilir. Bu cemaatler, dini ve kültürel değerlerle uyumlu olmayan herhangi bir yasal düzenlemeye karşı çıkabilirler. Kadınların bağımsızlığı ve şiddetten korunması gibi konular, bu değerlerle çatıştığında, cemaatler yasayı bir tehdit olarak görmektedirler
Kadınların toplumsal, ekonomik ve siyasi alanlarda verdiği mücadeleler, tarih boyunca önemli değişimlere yol açmıştır. Bu mücadeleler, yalnızca bireysel değil, aynı zamanda kolektif direnişler olarak da ortaya çıkmıştır. Kadınların kullandığı mücadele yöntemleri, dönemin sosyal, kültürel ve politik bağlamına göre şekillenmiş ve evrim geçirmiştir. Barışçıl protestolar, hukuki mücadeleler, eğitim, medya ve sanat gibi birçok farklı yol kullanarak haklarını savunan kadınların bu çok yönlü mücadelesi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına yönelik önemli adımlar atılmasını sağlamıştır. Tarih boyunca verdikleri mücadele sadece kadınlar için değil, tüm toplumlar için daha adil ve eşit bir dünyanın kapılarını aralamıştır. Bu mücadele, kararlılık ve dayanışma sayesinde güçlenerek devam etmektedir. Günümüzde dünya genelinde kadınlar, hak ve özgürlüklerini savunmak için yoğun bir mücadele veriyor. Bu mücadele, sadece toplumsal cinsiyet eşitliği için değil, aynı zamanda gerici İslami örgüt yapılarının baskılarına karşı da önemli bir direnişi göstermektedir. Gerici ve İslami örgütler, genellikle kadınların toplumsal rolünü dar bir çerçevede tanımlayarak, onların kamusal ve özel alandaki özgürlüklerini kısıtlamayı hedefler. Bu tür örgütler, kadınların eğitim, çalışma hayatı ve toplumsal yaşama katılımını engellemeye yönelik politikalar geliştirir. Kadınların giyim, davranış ve sosyal yaşamına dair katı kurallar koyarak, onları ikincil bir konuma indirgeme çabası içindedirler. Örneğin, Taliban’ın Afganistan’da kadınlara dayattığı kısıtlamalar, kadınların eğitim hakkını ellerinden alarak, onları ev içi rollerle sınırlandırmaya çalışırken İran'da uygulanan zorunlu başörtüsü kanunları, kadınların bedenleri üzerinde kontrol kurulmasına yönelik bir diğer baskıcı uygulamadır. Bu tür politikalar, kadınların toplumsal ve bireysel özgürlüklerine ciddi tehditler oluşturmaktadır. Kadınlar, gerici ve İslami örgütlerin baskılarına karşı mücadele etmek için çeşitli yöntemler geliştirmiş ve bu yöntemlerle önemli kazanımlar elde etmiştir. Eğitimden hukuki mücadeleye, medya kampanyalarından sokak protestolarına kadar geniş bir yelpazede direniş gösteren kadınlar, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinin öncüsü olmuştur.
Kadınların kararlılığı ve dayanışması, gerici baskılara karşı en güçlü silah olarak öne çıkmaktadır. Bu direnişe en büyük örnek Mahsa Amini’nin direnişidir. Bu nedenle, kadınların örgütlenme ve mücadele yöntemleri, toplumsal değişim için kritik öneme sahiptir. Türkiye'de 1999 yılında Hizbullah tarafından katledilen Gonca Kuriş bu mücadeleye gösterilebilinecek diğer önemli örneklerden biridir. Gonca Kuriş, Türkiye'de kadın hakları ve İslam'da reform konularında mücadele veren önemli bir aktivistti. Gonca Kuriş İslam'ın geleneksel yorumlarının kadınlar üzerinde ciddi kısıtlamalar getirdiğini, özellikle kadınların İslam'da daha eşit bir konumda olması gerektiğini savunuyordu. Kadınların dini bilgiye erişimini artırmak, dini metinlerin yeniden yorumlanmasını teşvik etmek ve kadınların toplumsal hayatta daha aktif rol almalarını sağlamak için mücadele etti. Bu amaçla konferanslar verdi, makaleler yazdı ve çeşitli kadın örgütlerinde aktif rol aldı. Mücadele yöntemleri ve karşılaştığı zorluklara rağmen Gonca Kuriş, özellikle İslam'da kadın hakları konusunda reform yapılması gerektiğini savundu. Bu görüşleri, o dönemde pek çok kişi tarafından radikal olarak değerlendirildi ve Kuriş, çeşitli tehditler ve baskılarla karşılaştı. Kuriş'in en önemli mücadelesi, Türkiye'deki radikal İslami gruplara karşı oldu. Onun savunduğu görüşler, bu gruplar tarafından tehdit olarak algılandı ve sonunda acımasız bir saldırıya maruz kaldı. 1998 yılında Hizbullah tarafından kaçırıldı ve uzun süre işkence gördü. Ne yazık ki, 1999 yılında hayatını kaybetti. Bu trajik son, onun cesur mücadelesinin ve radikal gruplara karşı olan direnişinin ne kadar tehlikeli bir ortamda gerçekleştiğini gösterdi. Tüm bu örneklerle birçok alanda mücadele eden ve bu mücadelede hayatını kaybeden kadının, dilinden duyarak, deneyimledik ve döneme göre yeni mücadele yöntemleri geliştirdik. Son düzlükte siyasete malzeme edilmeye ve içi boşaltılarak 9. Yargı paketindeki 6284 Sayılı Kanun kadını koruyan maddenin tamamen gerici İslami örgütlerin inisiyatifine bırakılması İran ve Afganistan'da yaşanan ihlallerin ayak sesleri olduğunu görmemek mümkün değildir.
Türkiye’de bazı cemaatler ve dini gruplar, kadınların şiddetten korunmasını amaçlayan 6284 Sayılı Kanun’un kaldırılmasını istemekte. Bu taleplerin arkasında yatan nedenler, bu grupların ideolojik ve toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin bakış açılarına dayanıyor. Bu taleplerin bazı sebepleri ve bunların arka planına bakıldığında geleneksel toplumsal cinsiyet rollerini benimsedikleri ve savunduklarını görebiliriz. Bu bakış açısına göre, kadınların ve erkeklerin toplumda farklı fakat tamamlayıcı roller oynaması gerektiğine inanılır. 6284 Sayılı Kanun ise, kadına yönelik şiddeti önlemek ve kadınların eşit haklara sahip olmasını sağlamak amacıyla çıkarılmıştır. Bu kanun, kadınların ev içinde ve dışında bağımsız bireyler olarak haklarını savunmalarına olanak tanır, bu da geleneksel cinsiyet rollerini sorgulayan ve bazen de zayıflatan bir etki yarattığı inancı taşır. Başka bir etken ise aile birliğinin kutsallığına inanır, aile birliğini toplumun temel yapı taşı olarak görür ve bu birliğin korunmasını çok önemserler. 6284 sayılı Kanun, şiddet gören kadınların hızla korunmasını ve şiddet uygulayanın evden uzaklaştırılmasını sağlar. Bu durum, bazı cemaatler tarafından aile birliğini tehdit eden bir unsur olarak görülür. Onlara göre, aile içinde yaşanan sorunlar, dış müdahalelerle değil, aile içinde çözüme kavuşturulmalıdır. Bu nedenle, kanunun getirdiği müdahaleler aileyi parçalayabilecek bir tehdit olarak algılanır. Birçok cemaat ise dini ve kültürel değerlerin korunmasını savunur. 6284 Sayılı Kanun, modern hukuk sisteminin bir parçası olarak görülür ve bazı cemaatler tarafından bu sistem, batılı değerlerin bir yansıması olarak kabul edilir. Bu cemaatler, dini ve kültürel değerlerle uyumlu olmayan herhangi bir yasal düzenlemeye karşı çıkabilirler. Kadınların bağımsızlığı ve şiddetten korunması gibi konular, bu değerlerle çatıştığında, cemaatler yasayı bir tehdit olarak görmektedirler. Bir diğer etken ise kontrol ve güç dinamikleri, bazı cemaatler, kadınlar üzerindeki kontrolü kaybetmekten endişe duyarlar. Kadınların güçlenmesi ve haklarını araması, bu kontrolün zayıflaması anlamına gelir. 6284 Sayılı Kanun, kadınların şiddet durumlarında haklarını savunmalarını ve güvenli bir şekilde yaşamalarını sağlar. Bu da bazı grupların, kadınların üzerindeki otoritelerinin azalacağı endişesine kapılmasına yol açmaktadır. Başka bir etken olarak da bazı cemaatler devletin yargı ve kolluk kuvvetlerinin aile içi meselelere müdahale etmesini istememesidir.
6284 Sayılı Kanun, şiddet vakalarında hızlı ve etkili müdahale mekanizmaları oluşturur. Bu durum, bazı dini gruplar tarafından devletin özel alanlarına, yani aile içine gereksiz yere müdahale ettiği şeklinde yorumlanır. Tüm bu sebeplere karşı sonuç olarak; 6284 Sayılı Kanun’un kaldırılmasını isteme nedenleri, cemaatlerin geleneksel toplumsal cinsiyet rolleri, aile birliğinin korunması, dini ve kültürel değerler, kontrol ve güç dinamikleri ile yargının rolüne ilişkin bakış açılarıyla ilişkilidir. Bu grupların talepleri, kadınların haklarının korunması ve şiddetten uzak bir yaşam sürmeleri için mücadele edenler tarafından ciddi bir endişe kaynağı olarak görülmektedir. Biz kadın hakları savunucuları, bu taleplerin geri çekilmesi için birçok çalışmalar ve kadına yönelik şiddetin önlenmesi için mevcut yasaların korunması ve uygulanması gerektiğini vurgulamaktayız. Türkiye'deki bu tartışma, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinin ne kadar önemli ve karmaşık olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir. Kadınların şiddetten korunması ve haklarının güvence altına alınması, demokratik ve eşitlikçi bir toplum için vazgeçilmezdir. Başta bahsettiğim iki önemli kadın Mahsa Amini ve Gonca Kuriş’in yaşamları bizlerin mücadelelerinde önemli yer tutarak başka Mahsalar ve Goncaların hayatlarını kayıp etmelerine izin vermeden, kadın hakları için verilen tüm mücadeleleri desteklemeye herkes devam emebilmelidir. Kadınların sesini kısmaya çalışan her türlü baskıcı yapıya karşı durmak, sadece kadınların değil, özgür ve eşit bir toplumun inşası için herkesin sorumluluğudur.