Biz Kürt kadın sanatçıları olarak Newrozlarda baharın ve kültürümüzün tüm renklerini toplumdan sahneye taşırken, her yeni Newrozda yeni bir şiarla halkımızın kazandığı özgürlük düzeyini tüm dünyaya yansıtıyoruz. Her sahnede ismimiz farklı olsa da beslendiğimiz kökü canlı tutan değerleri her yerde aynı duygu ve anlamla haykırmaya devam ediyoruz. Ve böylece hepimiz Newrozlaşan Kürt kadını olmanın mücadelesini sürdürüyoruz.
Newroz! Karanlıkların yırtılıp Güneşin aydınlığıyla bahara durulan o gün… Esmer yüzlü çocukların direnişleriyle tarih boyu anlam kattığı yeniden doğuş… Bin yıllardır dağların zirvelerinde ateşle buluşulan var olmanın tarihi.. Kadınların güneşi doğurduğu coğrafyanın dirilişine milat olan baharın müjdecisi… Direniş tohumlarının kadın eliyle toprakla ve toplumla buluştuğu bir zaman dilimi…
Daha kurulacak çok sözü, söylenecek en değerli anlatımları hak eden Newroz, evrensel tarih açısından rengiyle ve anlamıyla çok daha fazlasını ifade ediyor. Ancak Kürdistan için bugünün anlamı ve bizlerde yarattığı ruh coşkusu tüm bunların çok ötesinde. Çünkü Kürt kadını açısından Newroz bir yandan ulusal kimliğimizin Kawa şahsında ölüm cenderesinden kurtulduğu bir günü ifade ederken, diğer yandan bizlerin doğayla, toprak ve kültürle yeniden dirilişini ifade eder.
Çand’ın Çandinî ile hayat bulduğu, insanı insan yapmanın çetin mücadelesinde Kürt kadını, tarihten günümüze deyim yerindeyse Newrozlaşarak hep ilklerin ve başkaldırıların öncüsü olma onurunu yaşıyor. Erkekle, devletle, iktidarla Hep Kavgaydı kadınların yaşam felsefesi. Her yeniden doğuşta tüm saldırı ve kadını yok etme sistemine karşı yeni bir başkaldırı ve direniş yöntemini mutlaka bularak tarihi elleriyle ördü. Belki de bunu en güçlü biçimde kültürel direnişiyle yaptı. Kadının sesini, sanatını, bedenini yani bir bütün benliğini yasaklayan, haram kılan cinsiyetçiliğe ve dinciliğe karşı sesini kısmayı kabul etmedi. Çokça yapılan cennet tasfirlerinde sözde kutsal kılınan ‘kadın’ gerçekliğine karşı özgür kadın kimliğinde ısrarını bugüne kadar hep sürdürdü. Yetmedi kadın diri diri yakılmayla terbiye edilmeye, bir kadavra gibi parçalara ayrılma tehditlerine, bilimciliğin tüm cenderesine rağmen özgür düşünmeye ve elleriyle şifa verme kültürünü taşıyarak ‘modern’ zamanlara da damgasını vurmaya devam etti. Tüm dünyada olduğu gibi Kürdistan’da da direnişin her rengini kuşanarak, dengbejilerle, loriklerle, çiroklarla tarihsel toplumun özünü korudu.
Yeni bir Newroz’u karşılarken bir Kürt Kadın sanatçı olarak yaşadığım coşku, manevi güç ve onur bu dolu tarihin mirasına dayanıyor. Haliyle sanatını yapabilmek için bir kadının yaşayabileceği neredeyse tüm acılara maruz bırakılan Ayşeşan’ı ve Meryemxan’ı bu Newroz arifesinde daha fazla düşünüyoruz. Dün yasaklı olan bütün bu yaşam, ağır bedelleriyle Mizginlerin, Delilaların bayrağıyla bugünkü tüm genç nesle sanatın yeniden bu toprakta öz tohumuyla bütünleşmesi tüm tarihin bugünde dile gelmesidir. Nasıl ki Kapitalist modernitenin GDO’lu tohumları misali analarımızın emekleriyle sakladıkları tohumlar yok edilmeye mecbur bırakılıyorsa, modernizm genç nesiller üzerinde köksüzleştirmeyi, hafızasızlaştırmayı yani kültürsüzleştirmeyi de etik ve estetik algısını bozarak yapmaya çalışıyor. Ancak öz tohum bu topraklarda tutundu, patladı ve yeşerdi. Mizginler kurumaya yüz tutmuş bu ağacın can suyu oldu. Newrozlaşan Rahşan, Zekiye, Ronahî ve Berivan kendi bedenleriyle dirilttikleri özgür kadın felsefesini bugün biz sanatını yapan sanatçılara ‘Direnişin Sanatsal Estetiğini’ öğretti.
Bugün Newrozlarda milyonlar karşısında sahne alırken, toplumun duygusunda karşılık bulan şeyin sadece seslerimiz olmadığını, orada bulunmanın tarihsel ağırlığı ve sorumluluğunu, bizi büyüten ve yürüten kudretin de tüm bu değerler bütünü olduğunu biliyoruz. Yek Caran Agir Dibe Mirov derken dile getirenden ziyade orada dile gelen hakikatin topluma aktığını iyi bilmeden Kürdistan’da sanat yapılamaz. Doksanlı yıllarda yapılan sanatın toplum üzerinde büyük heyecan uyandırmasının nedeni de toplumu ve o toplumun değerlerini çok güçlü işlemesinden kaynaklanıyordu. Bundandır ki Adarê parçası yediden yetmişe tüm toplumun zihninde ezberdedir. Çünkü anlattığı şey 21 Mart’tan ibaret değildir. Newroz’a anlam veren tüm değerlerin sahiplenilmesinin en estetik dile gelişidir. Estetik etikle bütünleşince hakikat değeri taşır. Tarihsel toplumu var eden en temel değer ise tüm yaratımların kollektif bir çabaya dayanmasıdır. Kürt kadının sanat alanında neredeyse tüm yaratımlarının kollektif bir akla dayanması bu anlamıyla çarpıcıdır. Bu sayede Kürt sanatı günümüze kadar çağlayan bir nehir misali coşkuyla ve dolu dolu gelmiştir. ‘Kom’ kültürü nasıl ki toplumu toplum yaptı, sanat açısından da bütünleştiren, canlı kılan ve coşkuyla akışını sağlayan temel harç oldu. Son kırk yılın bütün yaratımlarına baktığımızda, özgürlük felsefesine dayalı tüm kurumlaşmaların Kom ile adlandırılması da bu tarihsel gerçeğin bugünde yaşadığını gösterir. Kapitalist modernite kollektif emeğin büyük kısmını yok sayarak bireyi öne çıkarır ancak komünal toplum felsefesi ise başak misali emeğin örüldüğü hiçbir alanı yok saymadan Kom kültüründe ısrar eder.
Newrozlaşan Kürt kadınlar
Bugün aynı kültürün genç nesilde devam ettiğini görmek Kürt kültürü açısından en büyük değerdir. Koma Asminlerden Koma Aryen’e, Koma Nûjen’den Jin Ma’ya kadar kadının sanat alanındaki mücadelesi Sema’ların Newroz ateşiyle beslendiği içindir ki milyonların hafızasındaki en güzel yeri almıştır. Tarihte diri diri yakılan kadın bugün zindanlarla katledilmeyle tehdit edilmeye devam ediyor olsa da her koşul altında susmadan, kaleminden ve sesinden taviz vermeden tüm sanatçıların kulağına da dayandığı hakikati haykırmaya devam ediyor. Bundan dolayıdır ki Kürdistan coğrafyasında kültürel yaratım kimliği edinmek zindanlardan topluma akan birikimin de köprüsü olmaktadır. Yok etme politikasının en acımasız yöntemi olan tecrit sisteminin tüm baskılarına rağmen yukarıda dile getirdiğimiz gerçekliğin bugün de güçlü bir biçimde hayat buluyor oluşu, tecridin nasıl parçalanabileceğinin yolunu da göstermektedir. İçeriden dışarıya akan her şarkı, her şiir, her söz bu anlamıyla cümlelerin çok ötesine geçip tecrit sistemine karşı mücadelenin en etkili sahası oluyor. Semaların kendi bedeniyle 8 Marttan Newroz’a kurduğu kadınca direniş köprüsünün bugün güçlenerek, büyüyerek ve destanlaşarak Newroz alanlarında milyonların haykırışı olması bu sebepledir.
Fotoğraf: Şehriban Aslan
Tüm bu nedenler ve çok daha fazlasından dolayı biz Kürt kadın sanatçıları olarak Newrozlarda baharın ve kültürümüzün tüm renklerini toplumdan sahneye taşırken, her yeni Newrozda yeni bir şiarla halkımızın kazandığı özgürlük düzeyini tüm dünyaya yansıtıyoruz. Her sahnede ismimiz farklı olsa da beslendiğimiz kökü canlı tutan değerleri her yerde aynı duygu ve anlamla haykırmaya devam ediyoruz. Ve böylece hepimiz Newrozlaşan Kürt kadını olmanın mücadelesini sürdürüyoruz. Sürdürmeye devam edeceğiz. Kürt kadın sanatçıları olarak 2024 Newrozuna hazırlanırken, büyük bir moral, heyecan ve coşku içindeyiz. Çünkü inanıyoruz ki 2024 Ortadoğu’da özgür yaşamı yaratma mücadelesinde yeni adımların miladı olacak. Bu inançla Filistin’den Kürdistan’a direnen tüm halkların diriliş günü olan Newroz’u kutlu olsun! Bir Newroz halkı Kürtler govendiyle, kılamıyla, renkleriyle tarihselliğini bu Newroz’da da ilmek ilmek tüm meydanlarda örmeye devam edecektir. Jin Jiyan Azadî! Bijî Newroz!