Şu an İran’ın muhtelif yerlerinde sesimizi duyan, gözleri ve kulakları sesimize hasret olan bütün Kürt ve İranlı kız kardeşlerimize sesimizi katıyoruz: Jin, jîyan, azadî!
“Kulak ver
Karanlığın esintisini duyuyor musun?
Gecede, şu an bir şey geçiyor
Ay kızıl ve karmaşık
Ve her an düşme korkusu yaşanan bu damda
Bulutlar yaslı kalabalıklar gibi
Sanki yağmurun yağacağı anı bekliyor”
Ataerkil kurallara ve kadın kimliğine karşı uygulanan her baskıya karşı çıkan modern İran edebiyatının cesur kadın şairi Füruğ Ferruhzad’ın hemcinsleri bugün ilham veren bir direniş tarzıyla İran sokaklarını inletiyor. Yıllar içinde sık sık direnişe ve ayaklanmalara şahit olan İran sokakları, şimdilerde “Jin, Jîyan, Azadî!” sloganları ile Kürt ve İranlı kadınların öncülüğünde Siyasal İslamcı rejimin yarattığı karanlığın kasırgasına karşı yepyeni bir mümkünatın olasılığına çağrıda bulunuyor. Kadınlar, yukarıdaki dizelerde Füruğ’un dediği gibi karanlığın esintisini duyup, o karanlığı parçalayan yağmur damlaları gibi, özenle sahiplendikleri saçlarını feda ederek mücadele ediyorlar. Saçın, kadın kimliği ile bir olduğu görkemli bir direniş bu.
1979 yılında İslam Devrimi’nden hemen sonra, devrimin dini önderi Ayetullah Humeyni’nin “kadınlar kendi iffetlerini korumak için başörtüsü takmak zorundalar” sözü ile başörtüsü zorunluluğunun ilanı, bugünkü direnişin meşru kaynağı oldu. Bu söz, kadın bedeni üzerinde yaratılan kara bulutların başlangıcına dönüştü adeta. Bu konuşma ne ‘tesadüfse’ 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün hemen arifesinde yapılmıştı. Bu açıklamanın ardından 8 Mart 1979 günü İranlı kadınlar, bu yasağa karşı bedenleri üzerinde kurulan tahakküme başkaldırıp yasakları kabul etmediklerini gösterdiler. Elbette ki, Molla Rejimi de boş durmayacaktı. Nitekim, rejimin paramiliter komiteleri ve yapılanmaları zamanla İran toplumu üzerinde yoğun olarak baskı ve müdahalelerini hiç eksik etmedi. Özellikle kadınların bedeni ve yaşam tarzı üzerinde büyük bir baskı ile onların bedenini ve yaşam tarzlarını kendi İslamcı anlayışlarına “uygun” gördüğü kurallarla şekillendirmek istedi.
İran İslam Cumhuriyeti bu konuyu o kadar önemsemiş olacak ki, günlük yaşamın dinamiklerinin etkili olduğu yerlerde sadece insanların kılık-kıyafetlerini ve yaşam tarzını kontrol edecek, kurallara uymayanları cezalandıracak bir devlet aparatı kurdu: Bunları da İrşad Devriyesi (Gaşt-e Erşad) diye isimlendirecekti. İrşad Devriyesi, kurulduğu günden bu yana birçok kadına ve erkeğe baskı ve şiddet uyguladı. Bu paramiliter aparat, en son 13 Eylül’de Tahran’da saçını ‘kapatma’ şeklinin “İslami kriterlere uygun olmadığı” gerekçesiyle 22 yaşındaki Kürt kadın Jîna Mahsa Amini’yi darp edip, onun ölümüne neden oldu. Mahsa’nın yaşamını yitirmesinden sonra başta Kürtler olmak üzere, İranlı kadınlar sokaklarda etkili protestolar gerçekleştirmeye başladılar. Bu protestolarda kadınlar saçlarını kesiyor ve sokağa akıyorlar. Protesto eylemleri günlerdir devam ediyor. Kürt kadınların, Ortadoğu’nun ortasında dünyaya etik ve estetik direnişini duyurmasıyla devam eden bu protestolar günlerdir sürüyor.
Kültürel olarak saç, güzelliğin ve estetiğin belirtisi olsa da özellikle Kürt kültüründe acının ve yas tutmanın da bir sembolüdür. Yakın tarihte saçın sembol olarak kullanıldığı yerlerden biri de Şengal olmuştu. Ezidî kadınlar IŞİD barbarları tarafından katledildiklerinde, geride kalan sevdiklerinin mezarlarına saç örgülerini koyup, yine başka bir karanlık olan IŞİD barbarlığına karşı özgürlük mücadelesine dahil oldular. Buradan da anlaşılıyor ki; bir kadın saçından vazgeçecek kadar acı çekiyorsa, o kadın her şeyi yapabilecek bir öfkeyi ve gücü içinde barındırıyor demektir. Bu öfke ve güç baskılanan hak ve özgürlüklerin elde edilmesinin meşalesi olabilir. Kadın bedenini bir savaş alanı, bir iktidar tahakküm mekânı olarak kodlayan erkek egemen tahayyülü Kürt kadınlar yırtıp atıyor. Bunun bedelini bazen saçlarıyla, bazen de bedenleri ve canlarıyla ödüyorlar.
Elbette ki, İranlı kadınların hak ve özgürlüklerinin yok sayılmasına karşı başkaldırısı bugün ortaya çıkan mücadelenin öncesine dayanmaktadır. Özellikle son birkaç yıldır kadınlar ‘başörtüyü çıkarma’ gibi küçük çaplı sivil itaatsizlik eylemleri yapıyorlardı. Kadınlar bu eylemleri 'beyaz çarşamba' adıyla sosyal medya platformlarında paylaşarak dünyaya duyuruyordu. Uzun zamandır kendi hak ve özgürlükleri için mücadele eden kadınların sabrını taşıran son damla Amini’nin ölümü oldu. Bu genç Kürt kadın şu an İran’ın muhtemel devriminin sembolü oldu.
İran’daki kadın direnişi şu an tüm dünyada destek gören siyasi bir talebe dönüştü. Dünyanın her yerinden ve her kesimden kadınların, saçlarını keserek verdikleri destek mesajlarıyla da Molla erkek rejiminin kadın direnişi ile krize sürüklenmesinin mümkünatını tüm dünya görebiliyor. Dedik ya; bütün mümkünlerin kıyısındayız. Bedenlerini, emeklerini, saçlarını özgürlüğe armağan eden kadınlar vardılar, varlar, var olsunlar… Şu an İran’ın muhtelif yerlerinde sesimizi duyan, gözleri ve kulakları sesimize hasret olan bütün Kürt ve İranlı kız kardeşlerimize sesimizi katıyoruz: Jin, jîyan, azadî!
Mücadeleniz, mücadelemizdir. Öfkeniz, öfkemizdir!