Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
No Result
View All Result

Ben ve Öteki Diyalektiğinde Tanınma Olmadan Özgürlük Mümkün Mü?

Aylin Karakaş Aylin Karakaş
31 Ağustos 2025
Yazı
0
Ben ve Öteki Diyalektiğinde Tanınma Olmadan Özgürlük Mümkün Mü?
0
SHARES
82
VIEWS
Facebook İle PaylaşTwitter İle Paylaş

Hakikat etiği bireysel olmayıp kolektif dayanışmanın örgütlenmesiyse şayet, birlikte yaşamak birlikte düşünmek, değişmek-dönüşmek sürecin yol haritasıdır. Ben ve Öteki’nin diyalektiği etiğin formu olurken; kolektif özgürleşmenin perspektifi olmaktadır

“Tek sahici etik hakikatlerin etiğidir; daha doğrusu tek etik, hakikat süreçlerinin dünyayı bazı hakikatler getiren emeğin etiğidir”

Alain Badiou’nun sözleri hakikatin, olguya dayalı doğruların bileşkesi olmadığı ötekiyle benin diyalektiğinde aranması gerektiğini fısıldar. Hakikat bir olay ile başlar diyen Badiou, özne olmanın bu olaya sadık olmak ile devam ettiğini anlatır.

Peki, olay nasıl başladı?

Olay, çatışmalı diyalektikten başlar. Öteki olan Kürt olurken, ben olan Türk olmaktadır. Efendi-köle denklemiyle Ben’in egemenleştiği ötekinin biat ettirilmeye çalıştığı tüm bu sürece Öteki zorun rolüyle cevap verir ve tek taraflı mücadeleyle tanınmaya çalışılan bir süreç başlar. Kürt olan Öteki, krizli ilişki biçimini aşmak için daima çoklu yöntemler kullansa da Ben’in direnciyle karşılaşır. Öteki kendi varlığını bilse bile Ben’in gözünde yoksa eksik olduğunu bilerek hakikat diyalektiğini oluşturma çabası verir. Hakikat ötekiyi yok saymakla değil ötekiyle tanışmakla oluşur diyen Hegel’e kulağını kapatan Ben, Kürt varlığını reddederek bir tahakküm ilişkisi kurar. Olaya sadık olmaya çalışarak mücadele veren Kürt gerçekliği Ben’in yani ‘Türk’ün Kürt var mı, yok mu?’ şeklinde gelişen asimilasyoncu ve inkarcı sorularına direnişle cevap verir ve en nihayetinde Öteki’nin yani Kürt kimliğinin var olduğu kabul edilir. Varlık sorununu aştığını bilen Kürtler yani Öteki için, artık Özgürleşme temel hakikat payesi oluyor.

Burada derinliği, varlık sorununu aşan Kürtler, Özgürlük mücadelesi için ben-öteki diyalektiğini nasıl temellendirecek sorusuyla yakalamaya çalışıyoruz.

1 Eylül’ü karşıladığımız bugünlerde Kürt sorunun demokratik çözümüne dair gelişen büyük iradi adımların hakikatin etiğinde yer bulması tüm toplumsal dinamiklerin ortak beklentisi olmaktadır. Hakikate dayalı bir yüzleşmenin barışı ve özgürlüğü herkes için geliştirecek olduğu hatırlatılmaktadır.

İnkâr siyasetinin kadını, Kürt’ü, Ermeni’yi, aleviyi ezcümle tüm ezilenleri cendere altına aldığı tarih seyrinde bir yüzleşme olacak mı sorusu soruluyor. Hakikatle buluşulacak mı sorusu cevabını arıyor.

Hakikat etiği bireysel olmayıp kolektif dayanışmanın örgütlenmesiyse şayet, birlikte yaşamak birlikte düşünmek, değişmek-dönüşmek sürecin yol haritasıdır. Ben ve Öteki’nin diyalektiği etiğin formu olurken; kolektif özgürleşmenin perspektifi olmaktadır.

Demokratik Toplum ve Barış Sürecinin etik kuram ile okumasını yapanların kaygılarını duyar gibiyiz. Kurama göre hakikati perdelemek isteyen ‘Ben’, taklit yoluyla kötülüğü örgütler. Demokrasi kavramını kullanarak antidemokratik uygulamaları sürdürmesi bu örgütlenmenin somut ifadesidir. Hasta tutsakların tahliye edilmemesi, infaz ertelemelerin devam etmesi, kayyum politikasının sürdürülmesi ama aynı zamanda bunu yapanların demokrasiye sığınma gayesi ifade edilene örnektir. İkinci aşama olarak ihanet olarak ifade edilen durum ise menfaatleri uğruna hakikatten vazgeçmektir. Toplum buluşmalarında halkların iktidara karşı yaşadığı güven sorunu bunu doğrulamaktadır. “AKP çıkarlarına ters düşerse barıştan geri adım atar” cümlesi her yaş grubundan insanın söylediği cümledir. Ve son olarak felaket olarak ifade edilen, hakikati inkârdır.

Tüm bunların karşısında Badiou ötekine, taklide kanmayarak feraseti, hakikatten vazgeçmeyerek cesareti, olaya sadık kalarak itidali örgütlemeyi savunması gerektiğini söyler. Ben’in etik bir tercih olarak dilini dönüştürmesi, çatışmalı diyalektiği terk ederek birlikteliğe dayalı bir diyalektiği kendi özgürlüğü içinde sağlaması gerekmektedir.

‘Ben’ yalnızca ötekide tanımlanabilecekse, diyalektiğin sonucu karşılıklı tanımaya dayalı bir adalettir. Şüphesiz mevcut inkâr politikalar karşısında öteki olanların sayısı hayli fazladır. Ötekilerin çoğullaşması Ben’i sürekli bir sorumluluğa çağırırırken ötekinin de ötekileri olduğu gerçeği yadsınmamalıdır. Örneğin Kürtlük bir ötekilik ise Kürt Alevilik başka bir ötekiliktir. Ya da Kürt olmak ötekilik ise Kürt bir kadın olmak başka bir ötekiliktir.

Burada ötekinin başka ötekiyle kurduğu ilişki dayanışma ve hakikat etiğine sadakat temelinde olması önemlidir. Öyleyse ötekilerin Ben’i sorumluluğa çağırması yüzleştirmesi gerekmektedir. Öteki olan Kürtler, kadınlar, aleviler yalnızca demokratik bir anayasada hak temelli tanınmayı güvence görürler.

Bugün Demokratik Toplum ve Barış Sürecinin Türkiye halklarını aşarak Ortadoğu halklarını kapsaması perspektifi kendini bu diyalektikten alır. Çünkü yalnızca bana adalet değil herkes için adalet kolektif yaşamın panzehridir. Türkiye’de yaşayan halkların, inançların, kadınların, yoksulların, tüm ötekilerin homojenleştirme karşısında ortak direniş ağını korumalılar. Senin ötekiliğin benim ötekiliğin şeklinde gelişen ayrıştırmalardan uzak durarak demokratik ulusun çoğulculuğunu örgütleme sorumluluğunu üstlenmelidirler.

Levinas’ın “Ötekiyi Ben’i sorumluluğa çağıran yüz” olarak tanımlaması ötekilerin birbirini rakip değil sorumlu görmesini anlatır. Dayanışma ilişkisini hatırlatan bu sözler demokratik toplum sürecinde ötekileri sorumluluğa çağırıyor. Ermenilere, Kürtlere Alevilere kadınlara yaşatılan acı dolu politikalarla devleti yüzleştirme yeni bir barış etiğinin köklerini oluşturacak farklılıkların birliğini yaşamsallaştıracaktır.

Bugün Kürt Özgürlük Hareketinin verdiği mücadele ötekilerin ortak direniş alanı olurken kurucu bir ortaklığı toplumsallaştırma disiplini tüm halkların ortak arzusu olmalıdır.

Kuramdan yola çıkarak açıklanmaya çalışılan, Demokratik Toplum ve Barış Sürecinin temel düsturu Sayın Öcalan’ın perspektifidir. Özgürlük Ben’in Öteki’ne karşı sorumluluğudur hakikati ile diyalektik pozitif olarak şekillenir. Özgürleşme sorunu her iki olgu için ulaşılması gereken hedef ise, pozitif diyalektik gelişir. Ben’in sahici hakiki yüzleşme temelindeki adımları demokratik entegrasyonu halklar lehine geliştirecek hayal edilen adil yaşam ancak o vakit kök bulacaktır.

Etiketler: AşitîBarışBarış AnneleriBarış İçin Kadın GirişimiFeminizmKadın haklarıKadın MücadelesiKürt kadın mücadelesiSavaşSayı 131
Önceki İçerik

Toplumsal Barışta Medyanın Rolü ve Dünya Örnekleri

Sonraki İçerik

Barış Süreci ve Kadınlar

Sonraki İçerik
Barış Süreci ve Kadınlar

Barış Süreci ve Kadınlar

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

No Result
View All Result
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.