Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
No Result
View All Result

Beden Politikaları ve Demografya: Kadının Bedeni Üzerinden Kurulan İktidar

Başak Sarıdal Başak Sarıdal
12 Ekim 2025
Yazı
0
Beden Politikaları ve Demografya: Kadının Bedeni Üzerinden Kurulan İktidar
0
SHARES
65
VIEWS
Facebook İle PaylaşTwitter İle Paylaş

Devletleşmeyle birlikte bu yeni erkek aklı; sadece fiziksel şiddet değil, aynı zamanda hukuksal, dinsel ve ekonomik araçlarla kadının bedenine hükmetmenin yollarını kurumsallaştırdı. Uygarlaşma adı altında geliştirilen yapı, kadın bilgisini, deneyimini ve özneselliğini bastırdı; bunun yerine ataerkil bir düzen inşa edildi. Böylece kadın bedeni yalnızca doğurganlıkla tanımlanan bir varlığa indirgenirken, erkeğin soyunun devamı, ulusun nüfusu ve sistemin sürdürülebilirliği için bir kaynak hâline getirildi

İnsanlık tarihinin en kadim meselelerinden biri, kadın bedeni etrafında şekillenen toplumsal, ahlaki ve politik dengelerdir. Kadının biyolojik varlığı, yalnızca yaşamın sürdürülmesindeki rolüyle değil, aynı zamanda toplumsal düzenin kurulmasındaki merkezi konumuyla da tarih boyunca belirleyici olmuştur. Ancak bu belirleyicilik, zamanla kadının öznesi olduğu bir süreçten çıkıp onun nesneleştirildiği bir iktidar aracına dönüşmüştür. Devletlerin çıkar politikaları, ekonomik ve ideolojik ihtiyaçlar doğrultusunda kadın bedenini bir araç, bir alan, bir nesne olarak yeniden üretmiştir.

Kadın Bedeninin Biyolojik Merkeziyeti ve Toplumsal Anlamı

Doğada tüm canlılar üreme ve çoğalmayı kendi özgünlüğü doğrultusunda sürdürür. İnsan türünde ise bu biyolojik döngünün merkezinde kadın yer alır. Kadının bedeni, doğurganlıkla birlikte yaşamın sürekliliğini sağlar. Ancak insan söz konusu olduğunda, üreme yalnızca biyolojik bir mesele olmaktan çıkar; aynı zamanda kültürel, ahlaki ve politik bir boyut kazanır.

İlk topluluklarda, toplumsal yaşamın özünü oluşturan klanlarda kadının rolü yalnızca doğuran değil, aynı zamanda karar verendi. Üreme kararları bireysel değil, kolektif yararlar ve doğayla uyum içinde alınırdı. Beslenme, barınma, komşu klanlarla ilişkiler gibi yaşamın temel ihtiyaçları göz önünde bulundurularak yapılan bu karar süreçlerinde son söz, topluluğun “ana”sına aitti. Bu tarihsel dönemde kadın hem kendi bedenini hem de erkek bedenini üremedeki rolünü tanıyor; doğanın ve toplumun döngüsüne uygun şekilde şiddetten ve tahakkümden uzak, etik kararlar alabiliyordu.

Bu dönemin adaletli ve dengeleyici toplumsal yapısı, binlerce yıl boyunca “Ana Hukuku” ile varlığını sürdürdü. Bu hukuk, üremeyi yalnızca biyolojik bir zorunluluk değil; etik, adil ve toplumsal faydayı gözeten bir değer olarak ele alıyordu. Kadın bedenine yönelik yaklaşım, doğayla uyumlu ve karşılıklı sorumluluğa dayalıydı.

Erkek Aklının İktidarı: Kadının Bilgeliğinden Bedeninin Mülkiyetine

Ancak bu denge, erkeğin üremedeki kendi rolünü fark etmesiyle sarsıldı. Kadının bedenindeki yaratım gücünün erkek aklı tarafından “anlamlandırılması”, kadını doğuran değil doğuran bir araç olarak görmeye yol açtı. Bu fark ediş süreci, zamanla erkek merkezli iktidar ilişkilerinin kurumsallaşmasına, kadının bedeninin denetim altına alınmasına neden oldu. Çeşitli aşamalarla bu denetim anlayışı şiddete dönüştü.

Devletleşmeyle birlikte bu yeni erkek aklı; sadece fiziksel şiddet değil, aynı zamanda hukuksal, dinsel ve ekonomik araçlarla kadının bedenine hükmetmenin yollarını kurumsallaştırdı. Uygarlaşma adı altında geliştirilen yapı, kadın bilgisini, deneyimini ve özneselliğini bastırdı; bunun yerine ataerkil bir düzen inşa edildi. Böylece kadın bedeni yalnızca doğurganlıkla tanımlanan bir varlığa indirgenirken, erkeğin soyunun devamı, ulusun nüfusu ve sistemin sürdürülebilirliği için bir kaynak hâline getirildi.

Son yüzyılda gelişen kapitalist modernite ise bu dönüşümü daha da derinleştirdi. Kadın bedeni artık sadece bir biyolojik araç değil, aynı zamanda ekonomik bir meta ve politik bir strateji hâline geldi. Üreme, işgücü üretiminin aracı; annelik, milliyetçiliğin kutsal temsili; doğurganlık ise demografik veri kaynağı oldu.

Ahlaktan Yoksun Politikalar: Kadın Bedenine Yönelik Devlet Müdahaleleri

Bu tarihsel dönüşümün en çarpıcı yönü, kadın bedenine yönelik politik müdahalelerin ahlaki meşruiyet kisvesi altında yürütülmesidir. Reformcu Martin Luther’in “Kadınlar doğurmak yüzünden bitap düşüyor ve ölüyorlarsa, bu bir sorun değildir; zaten varlık amaçları budur” sözleri, erkek egemen ideolojinin kadına biçtiği rolü açıkça ortaya koyar. Kadının bedenine dair her kararda, kadının kendisi dışındaki tüm otoriteler —din, devlet, aile, yasa— söz sahibi olmaya çalışmaktadır.

Günümüzde ulus-devletlerin nüfus politikaları bu zihniyetin sürdüğünü gösterir:

            •          Nüfus artışı istendiğinde kadınlara “çok doğurun” denir,

            •          Nüfus kontrolü istendiğinde “az doğurun” talimatı verilir,

            •          Doğumun şekli —normal mi, sezaryen mi olacağı— dahi devlet aklı tarafından yönlendirilmek istenir.

Kadın bedeni, bireysel bir hak ve varlık değil, kolektif bir stratejinin nesnesi olarak ele alınır. Bu denetim yalnızca doğurganlıkla sınırlı kalmaz; giyimden davranışa, sokakta var olma biçiminden iş hayatındaki rollerine kadar kadın bedeni her alanda kontrol altına alınmaya çalışılır.

Ulus-Devletin Hukuku ve Cezasızlık Rejimi

Devletlerin beden politikaları, erkek egemen zihniyeti yalnızca meşrulaştırmakla kalmaz; aynı zamanda bu zihniyeti teşvik eder. Kadına yönelik taciz, şiddet ve tecavüz vakalarında cezasızlık politikaları, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin hukuki temelini oluşturur. Bu durum, Ana Hukuku’ndan erkeklik hukukuna geçişin bir göstergesidir. Kadın bedeni üzerindeki şiddet, bireysel değil sistematik; rastlantısal değil kurumsal hâle gelmiştir.

Bu yapısal şiddet, yalnızca fiziksel değil; ekonomik, psikolojik, hukuksal ve ideolojik düzeyde de kadınların yaşam alanlarını daraltır. Erkek aklı, devlet eliyle, kadını toplumsal yaşamdan dışlamak ve onun üzerinde denetim kurmak için her aracı kullanır.

Kadınların Yanıtı: Tarihsel Hafızadan Gelen Direniş

Tüm bu baskılara karşı kadınlar tarihsel hafızalarında taşıdıkları “Ana Hukuku”yla cevap veriyor. Bu, yalnızca geçmişe dönük bir nostalji değil; bugünü dönüştürmeye dönük tarihsel ve etik bir iddiadır. Kadınlar diyor ki:

            •          Ne zaman, nerede, nasıl doğuracağımıza biz karar veririz.

            •          İster ‘normal’ doğumla, ister ameliyatla, ister hiç doğurmadan…

            •          Ne dini ne hukuki gerekçelerle bedenimiz üzerinde tahakküm kurulmasını kabul etmiyoruz.

            •          Kadın bedeni, devletlerin, erkek aklının ve kapitalist sistemin iktidar oyunlarının parçası değil; özgür yaşamın, etik toplumun ve doğayla uyumlu bir varoluşun özüdür.

Bu direniş yalnızca kadınlar için değil, insanlık için adil, eşit ve özgür bir toplumu mümkün kılmanın da zeminidir.

Etiketler: Beden Politikalarıbedenin politikleşmesierkek aklıKadın bedeniKadın bedeninin sömürüsüKadın haklarıKadın MücadelesimülkiyetSayı 137Ulus devlet
Önceki İçerik

Varoluşun Erdemli Duruşu: Direniş

Sonraki İçerik

Türkiye’de Katmerleşmiş Krizlerin Pozitif Entegrasyon Perspektifiyle Sistematik Çözümü

Sonraki İçerik
Türkiye’de Katmerleşmiş Krizlerin Pozitif Entegrasyon Perspektifiyle Sistematik Çözümü

Türkiye’de Katmerleşmiş Krizlerin Pozitif Entegrasyon Perspektifiyle Sistematik Çözümü

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

No Result
View All Result
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.