Dardanel, Boyner, Vestel, Madam Coco vb. büyük sermayedarlar bir kadın emeği güzellemesi yaptı ki sormayın gitsin. Dersin ki bu sermaye kuruluşları kadına cennet tadında bir çalışma yaşamı sunmuşlar…
Pandemi, işsizlik-yoksulluk sarmalındaki kadınlara, siyasetin yapmış olduğu bir günlük güzelleme paketinde yine çözüm yok. Öne çıkan söylem ve mesajlar ise “iffetli ol, itaat et ve haddini bil” minvalinde kulak çekmeler.
Cumhurbaşkanı, “Güçlü kadın, güçlü aile, güçlü toplumu” rehber edineceklerini, partisinin Kadın Kolları Başkanı Lütfiye Selva Çam ise dünyanın en büyük kadın örgütü partilerinin 5,5 milyon kadın üyesi olduğu ile övünüp, "pandemide eve kapanma münasebetiyle evde birlikte geçirilen vaktin aile önemini bir kez daha gösterdiğini, dünyanın her yerinde yeniden aile kavramının keşfedildiğini ve ailenin odakta olduğu çalışmaları artıracaklarını" söyledi.
Pandemide 'evde kal' sürecinde kadınlar için evlerin işkencehanelere ve şiddet merkezlerine dönüştüğünden bahsetmemeleri manidar ve malumdur.
D. Bahçeli de "Bir kadına el uzatan, dil uzatan kanına ve canına kast eden bir yaratığa tahammülümüz yoktur" dedi. Elinizi ve dilinizi bağlayan yok ki ne duruyorsunuz, iktidar sizde gereğini yapın denilir bu söze.
K. Kılıçdaroğlu da kadına yönelik şiddeti bir “beka” sorunu olarak görüyor olsa gerek ki, Türkiye'yi bu ayıptan kurtaracağı sözünü veriyor. Partilerindeki yüzde 33'lük kotanın da bir başlangıç olduğunu, kadınların siyasette etkili olmalarını sağlayacaklarını söyledi. Sayın Kılıçdaroğlu, şiddeti, kadın cinayetlerini durdurmak için samimiyet ve bu mücadeleyi yürüten kadın örgütleri ve siyasi partilerle birlikte tutum almak şart.
M. Akşener, dünya ülkeleri arasında toplumsal cinsiyet eşitsizliğinde Türkiye'nin alt sıralarda olmasının iktidarın "nobran” zihniyetinin sonucu olduğunu, Güneşin Kadınları Kooperatifi'nin kurulmasına kadın kollarının öncülük ettiğini, iktidara geldiklerinde ise İstanbul Sözleşmesi'ni uygulayacaklarını, kadın istihdamını artırıp, eşit işe eşit ücret politikasını hayata geçireceklerini ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayacaklarını söyledi. Grup toplantısına davet ettikleri Eşit Haklar Platformu'ndan Av. İdil Yalçıner'e söz vermesi eşitlik ilkesine sempatiyle baktıklarının mesajıydı.
M. Akşener, iktidar ortaklarının kendisine karşı cinsiyetçi saldırılarda bulunup, “fosforlu Meral” söylemlerine haklı olarak öfkeliydi. Konuşmasında “Türk ve Müslüman” bir kadına yapılan bu saldırılara karşı "Boyun eğersem namussuz-şerefsiz-namerdim” gibi talihsiz sözleri hala erkek egemen siyaset zihniyetinden arınmamış oluşuna işaret etse de ayrımcı, cinsiyetçi erkek egemen dile karşı bir tutum içinde olması yine de olumlu bir gelişme.
Saadet Partisi lideri T. Karamollaoğlu evlilik yaşının 28'e çıkmasına göstermiş olduğu tepkiyle çocuk yaşta evliliği onaylaması ve "makul muhafazakâr aile yapısını desteklemesiyle davalarına uygun kalıplara girmiş bir kadın modelini” tercih ettiğini bir kez daha ortaya koymuştur.
HDP Eş Genel Başkanı P. Buldan'ın partisinin kadın vekilleriyle birlikte yoksulluğa karşı aş-iş buluşmaları ve tutuklu kadınlar için adalet kampanyalarını önceden başlattıklarını biliyoruz. Van ve Diyarbakır başta olmak üzere düzenledikleri 8 Mart mitinglerinde, fabrikalarda, tarlalarda, sağlıkta, eğitimde ve çalışma yaşamının her alanındaki kadınların taleplerini yükselttiler. Katledilen, şiddet gören ve zulüm altında olan kadınlara dikkat çektiler. 8 Mart'ın resmi tatil olması için Meclise önerge verip, grup toplantısını sadece kadınlara açıp, Migros direnişçisi Fatma Yiğit'e kürsüyü bırakarak 8 Mart'ın anlam ve önemini ortaya koydular.
Erkek egemen siyaset ise Buldan'a yaptığı saldırıyla da teşhir oldu. Sayın Buldan'ın bir tiviti ve İBB Başkanı E. İmamoğlu'nun 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Hatıra Ormanı projesine daveti üzerinden kendisine sosyal medyadan yapılan ırkçı, çirkin ve cinsiyetçi saldırılar bir kez daha erkek egemen siyasetin ırkçı ve cinsiyetçi kirli yüzünü ortaya koydu.
Irkçılık bununla da kalmadı; devletin kadına yönelik şiddeti önlemek için açmış olduğu şikâyet hattında birçok dilde başvuru kabul edilirken Türkiye'de en çok kullanılan ikinci dil olan Kürtçe'ye yer verilmedi. Türkçe bilmeyen veya derdini anlatacak düzeyde konuşamayan bir Kürt kadını uğradığı şiddet ile baş başa bırakıldı. Geçen yıl eşinin kardeşinin istismarına uğrayan Fatma Altınmakas'ın şikâyet başvurusu Türkçe bilmediği için alınmamıştı. Tecavüzcünün serbest bırakılmasının ardından Fatma, 'kardeşime iftira atı' gerekçesiyle eşi tarafından katledildi. Sormak gerekmiyor mu; ayrımcı politikalarınızla Türkçe bilmeyen daha kaç Fatma'nın ölümüne göz yumacaksınız?
***
Sendikaların 8 Mart etkinlikleri ise akıllara zarar
Kadın emeğinin bu kadar yoğun baskı altında olduğu ve kadın yoksulluğunun, işsizliğinin zirve yaptığı bu pandemi sürecinde sendikaların kadın işçilerin lehine yapılacak etkinliklerden uzak durmaları anlaşılır değil. Bilakis seslerini kesmek, taleplerini bastırmak için salonlarda 8 Mart'ı özünden uzak “milli ve dini aile” meselesine dönüştürdüler.
Gerek Hak- İş gerek Türk- İş adeta yükselen kadın mücadelesini baltalama görevi üstlenerek, kadınların üzerinde baskı ve şiddet türleri ve kadın işçilerin sorunu yokmuş gibi davrandıklarını gördük. Kadınlar üzerindeki muhafazakâr erkek, devlet egemenliğini onayladıklarını ve 8 Mart'ı özünden kopartıp, tarihinden uzaklaştırdıklarını verdikleri mesajlarda görebiliyoruz.
Hak- İş 6 Mart 2021 tarihinde, çoğunluğunu -ve en önde- erkeklerin oluşturduğu 8 Mart salon toplantısında, 'onur konukları' Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanı ile Kuran-ı Kerim' okumuş ve dualar etmiş. Genel Başkanı ise "farklı bir kadın olgusunu hayata geçirmek için el ele vereceğiz" demiş. Bu yaklaşım kadını ve emeğini köleleştiren bir yaklaşımdır, mücadelesini ilerletmesi ve sendikal mekanizmalarda söz ve karar sahibi olması önünde keskin bir tehlikedir. Kadınların inanç ve yaşam tercihleri, nasıl yaşayacaklarının kararı kendilerine aittir.
Keza Türk-İş de benzer içerikte Diyarbakır’da erkek ve devletin katılımıyla kapalı salonda vermiş olduğu 8 Mart mesajında “aile ve din” kutsallığına vurgu yapmış, kürsüde üç konuşmacı erkeğin mesajında kadın emeği ve taleplerine değinilmeyerek 8 Mart ruhundan, özünden kopartılmıştır.
DİSK'in sendikalarında işyeri ölçeğinde, lokal toplantılarda günün önemi, anlamı ve kadın işçilerin yaşadığı sorunlar gündeme taşınmış. Merkezi düzeyde ise kadınlara yönelik "sendikalı ol" çağrısı, İstanbul Sözleşmesi ve ILO'nun 190 sayılı tavsiye kararının hayata geçirilmesini talep etmiştir.
Anlamlı mesajlar ise uzun zamandır direnen Migros, SML Grup ve Simbo işçisi kadınların yükseltmiş olduğu ses olmuştur.
Ayrıca dünyanın her yerinde Ortadoğu'dan Avrupa'sına ve bize kadar ulaşan, dalga dalga yükselen kadın mücadelesi 2021 yılının kadın özgürlük yılı olacağı işaretini veriyor. Türkiye'de pandemi kuralları, yasak ve baskılara rağmen alanlar ve sokaklar terk edilmedi. Bu 8 Mart'ta kadın hareketinin yükselttiği ses ve 19. Feminist Gece Yürüyüşü, eşitlik, özgürlük ve demokrasi isteyenlere de umut oldu.
Kadınlar bir kez daha hayatlarımızı ziyan eden patriyarkaya boyun eğmiyoruz, egemenliğinize itaat etmiyoruz dedi.
***
Sermaye 8 Mart'ı fırsata çevirmeye çalıştı
Bu 8 Mart'ta paranın sunduğu her türlü imkânı elinde tutan sermaye, kadın emeğinden çaldığını reklamlara yatırdı. Dardanel, Boyner, Vestel, Madam Coco vb. büyük sermayedarlar bir kadın emeği güzellemesi yaptı ki sormayın gitsin. Dersin ki bu sermaye kuruluşları kadına cennet tadında bir çalışma yaşamı sunmuşlar da haberimiz yokmuş. Sahadan ve çevremizden biliyoruz, gazete röportajlarından okuyoruz. Adı geçen bu sermaye kuruluşlarında kadınlar adeta köle gibi çalıştırılıyor. Mahkûm taşıyan ring araçları gibi servislerde sabahın erken saatlerinde mahallerinden alınıp, hapishane gibi fabrikalarda tuvalet ihtiyaçlarını dahi gidermelerine izin verilmiyor, başlarındaki şeflerin hakaret ve tacizlerine maruz kalıyorlar. Yemek molaları kullandırılmıyor, isteği dışında zorla mesaiye bırakılıyorlar. Covid-19 testi pozitif çıkan kadınlar gündüz çalıştırılıp, akşam evlerine gönderilmeyerek derme çatma misafirhanelerde esir edildiler. Daha çok kâr etmek için günde 12 saat çalıştırıldı kadın işçiler. Ağır çalışma baskısına itiraz ettiklerinde ise hakarete uğradılar, şiddetin türlü biçimlerini yaşadılar.
Siyasi iktidar, sermaye ve onların güdümündeki sendikalar bu yıl 8 Mart'ın içini boşaltıp “Kutsal aile, milli sermayeyi” merkeze koyup, kadın emeğini köleleştirme ve kadınları aileye hapsetmeyi işaret ediyor. Bu tehlikeye karşı kadınların çalışma yaşamı da dahil her alanda daha çok dayanışmaya ihtiyacı var.
Kadın hareketinin, kadın işçiyle buluştuğu günler umuduyla.