Biz erkek egemen yönetime karşı alternatif bir eşit yönetimi amaçlıyoruz. Kadınların toplumla, doğayla, yaşamla bağı çok güçlüdür. Bunun hayata geçmesini istemeyen bir egemen zihniyetle mücadele ediyoruz. Bu gücü karşılarında görmek istemiyorlar. Erkek egemen zihniyet siyaseti tekçilik üzerinden ele alıyor. Tek bir bakış açısıyla yönetmek istiyor. Ancak biz bunu kabul etmiyoruz. Özellikle yerel yönetimlerde kadınların temsiliyetinin olması çok önemlidir. Yerel yönetimler toplumla doğrudan temasta olan bir alandır. Ve kadınların bu alanda aktif olması, toplumla iletişimi, bağı daha güçlü kılıyor
Çağlar Demirel ile siyasette kadınların erkek egemen zihniyetle yürüttüğü mücadele ve kadınların siyasette görünürlüğünü konuştuk.
*Türkiye’de kadının siyasetteki yerine ilişkin ne söylemek istersiniz? Kadınların siyasette temsil edilme oranları neden erkeklere göre daha düşük? Bu durumun temel sebepleri nelerdir?
Siyaseti bir bütün tanımlamak gerekiyor. Yani yaşamın kendisidir aslında, toplumsallığın pratik ayaklarını oluşturan dinamiklerden biridir. Türkiye’de yasalar açısından baktığımızda, Türkiye siyasetinde kadınlara çok fazla yer verilmediğini görmek mümkün. Uzun süreli kadın mücadelesinin neticesinde elde edilen kadın kazanımları sonucunda, siyasette bazı değişimler yaşandı. Ancak özünde Türkiye siyasetinde kadının adı bile yok. Çünkü erkek egemen zihniyetin, kendisini hakim kıldığı ulus devlet mantığıyla geliştirdiği bir sistemden bahsediyoruz aslında. Türkiye siyaseti de bunun prototipidir. Türkiye siyasetini anlatırken, erkek egemen zihniyetin teklik üzerinden kendisini çözümlediği ve bu zihniyet ile birlikte erkeklerin kendi tekeline aldığı bir siyaset anlayışı söz konusu. Bundan yola çıkarsak kadının adınını bile zikredilmediği bir süreçten bahsetme durumunda kalıyoruz. Çünkü, seçme ve seçilme hakkının aslında uzun yıllar önce verilmesine rağmen Türkiye’de, bunun pratik ayaklarını, karar süreçlerini ve yönetimde yer alabilecek seviyede bir siyasi mekanizmada yer alması söz konusu değil. Türkiye’de toplumun yarısını kadınlar oluşturuyor ancak kadınların kendini içinde görmediği bir siyaset söz konusu. Demokratik siyaset için eşit temsiliyetin ayaklarının oturması gerekiyor. Türkiye’de AKP, CHP, MHP’nin yürüttükleri siyasete baktığımızda, kadınların siyasette yer alması gerektiğine ilişkin söylemlerle karşılaşıyoruz. Ama konu karar mekanizmalarına geldiğinde, kadınları nasıl geri planda tuttuklarını, söz hakkı tanınmadığını görüyoruz. Yani söylem ve pratik birbirini karşılamıyor. Genel siyasete baktığımızda kadın temsiliyetinin yüzde 4-5’lerde kaldığını görmekteyiz. Aynı durum yerel yönetimler noktasında da yaşanıyor. Kadın temsiliyeti yok denecek kadar az. Son seçimlerin sonucuna baktığımızda da 81 ilde seçim yapıldı ancak yalnızca 11 ilinde kadın belediye başkanı görebiliyoruz. Bu da bize kadınların karar mekanizmalarında ne kadar az olduğunu gösteriyor. Ancak kadın mücadelesi açısından baktığımızda, mecliste yüzde 50 gibi bir eşit temsiliyet olduğunu söylemek gerekiyor. DEM Parti, mecliste de yerel yönetimlerde de kadınların temsiliyeti noktasında dengeleri olumlu yönden değiştiriyor ve etkiliyor. Bu değişim de kadın özgürlük mücadelemizin başarısıdır, kazanımıdır.
Kadınların temsil oranlarının düşük olmasının birçok sebebi var. Öncelikle ülkeyi yöneten zihniyetin erkek olması ve bu erkek egemen zihniyetin topluma sirayet etmesi, partilerde erkek egemen bir bakış açısının olmasından kaynaklı, siyaseti erkek tekeli üzerinden yürüten bir anlayış söz konusu şu an Türkiye’de. Bundan dolayı da kadınların siyasete aktif katılımının önünde büyük engel teşkil ediyor. Tabi bunun içinde ekonomik nedenler vardır, kadınlara biçilen toplumsal roller vardır. Toplumsal cinsiyet rollerinde kadınları özel alana hapseden, erkekleri kamusal alana konumlandıran bir anlayış var. Erkekler kendilerinde yöneticilik konumunu hak görür ve kadınları da yönetebilme anlayışıyla hareket ederler. Biz kadın özgürlük hareketi olarak Türkiye’deki siyaset profilinden çok daha farklı bir siyaset anlayışını benimsiyoruz ve sahipleniyoruz. DEM Parti bu konuda bizim için bir öncüdür de aslında. Eşit temsiliyetin en çok olduğu ve kadın temsiliyetinin önemsendiği tek parti DEM Parti’dir. DEM Parti’nin en büyük farklarından biri de kadın özgün örgütlenmesidir. Diğer siyasi partilerde kadın adayları seçen dahi erkeklerdir. Ancak DEM Parti’de kadın adayların belirlenmesinde, kadın iradesinin pratiğe dökülmesinde en büyük rolü kadınlar oynuyor. Karar mekanizmalarının artık kadınlar tarafından belirlenmesi gerektiği noktası önemli. Eşbaşkanlık sistemi de eşit temsiliyetin yaşamsal örneklerinden biridir. Eşit temsiliyetin yasal olarak da yürürlüğe girmesi için de kadın özgürlük hareketinin mücadelesi sürüyor.
*Kadının siyaset alanında kendini görünür kılmasında önündeki en büyük engel ne? Erkekler siyaset alanında kadınlara nasıl engeller oluşturuyor?
Genel bir bakış açısı üzerinden değerlendirirsek, bunun en önemli noktası demokrasinin Türkiye’de nasıl hayat bulduğuyla ilgilidir. Kadın-erkek eşit temsiliyet mekanizmasının uygulanmadığı bir ülkede demokrasiden söz etmek mümkün değildir. Kadının siyasette yer almasının önünde en büyük engel erkek egemen zihniyettir zaten. Siyaseti sadece erkeklerin yapabileceği, kadınların yapamayacağı anlayışıdır en büyük engel. Ulus devlet zihniyetinin iktidarlığı sadece erkek tekeline bırakan, erkeklerin iktidar olma hevesini gerçekleştiren bir noktadan ele alışlarıyla ilgilidir. Kadınların yalnızca aile çatısı altında ev içine mahkum eden zihniyete karşı, kadınlar yaşamın her alanına yerleşerek bu bariyerleri aşıyor. Kadınların büyük bir mücadelesi söz konusudur. Erkekler siyaseti kendi tekelinde gören bir anlayışa sahipler. Kimse iktidarlığını başkasıyla paylaşmak istemez erkekler açısından düşündüğümüzde. Oysa kadının asıl genel yapısı toplumsallaşmaktır. Yani tekçilik erkek zihniyetinin kendisinde var ettiği bir durumdur. Kadınlar bu bariyerleri aşarak mücadele etmeye çalışıyor. Bu bariyerleri aşmanın en büyük yollarından biri örgütlülüktür. Kadınlar kendi öz örgütlülüklerini kurdukları sürece, bununla mücadele edebilecekler. Biz erkekleri yok sayan bir yerden hareket etmiyoruz. Onların da değişim ve dönüşümünü hedefleyerek bu süreci toplumsallaştırmaya çalışıyoruz. Toplumsal cinsiyet bariyerlerindeki rolleri aşmadan özgürleşmeyi sağlayamayız. Bizim hedefimiz, kadının ve toplumun özgürleşmesinin hayat bulmasını sağlamaktır.
Erkeğe biçilen rol liderlik rolüdür. Çocuğu, kadını ve doğayı bile kendi hegemonyası altında yönetmek ister. Tam da erkek egemen zihniyette karşı çıktığımız noktalardan biri de budur. Kadın özgürlükçü paradigmamızda da amacımız budur. Biz erkek egemen yönetime karşı alternatif bir eşit yönetimi amaçlıyoruz. Kadınların toplumla, doğayla, yaşamla bağı çok güçlüdür. Bunun hayata geçmesini istemeyen bir egemen zihniyetle mücadele ediyoruz. Bu gücü karşılarında görmek istemiyorlar. Erkek egemen zihniyet siyaseti tekçilik üzerinden ele alıyor. Tek bir bakış açısıyla yönetmek istiyor. Ancak biz bunu kabul etmiyoruz. Özellikle yerel yönetimlerde kadınların temsiliyetinin olması çok önemlidir. Yerel yönetimler toplumla doğrudan temasta olan bir alandır. Ve kadınların bu alanda aktif olması, toplumla iletişimi, bağı daha güçlü kılıyor. Eşbaşkanlık sisteminin yasal olarak gerçekleşmesine dair mücadelemizin en büyük sebebi de budur. Erkek egemen zihniyet aynı zamanda rantçı bir zihniyettir. Tekçilik ve rantçılığın, bürokrasinin karşısında, toplumu kendi içinde ötekileştirmenin karşısında, toplumsallığı esas alan bir anlayışın hayat bulmasını sağlamak istiyoruz. Erkeklerin kadınların siyasete girmesinin engellemesinin sebeplerinden biri de kendi alanlarını, kendi kirli ilişkilerini korumak istemeleridir. Kadınlar, “birey değil, toplum” anlayışını benimserken ve bunun mücadelesini yürütürken, erkekler ise tam tersine bireyciliği korumaya çalışıyor.
*Siyasette kadınlar, cinsiyet ayrımcılığı ve önyargılarla nasıl mücadele ediyor?
Biz siyasetçiler açısından yaşamın her alanında bir mücadele söz konusu aslında. Türkiye gibi bir yerde, BM’nin kadın biriminin belirlediği istatistiklere göre 2021’de Türkiye parlamentosu kadın temsilinde 188 ülke arasında 129’uncu sırada yer alıyor. Türkiye genel anlamda da dünya ölçeğine baktığımızda gerilerde kalıyor. Bu da biraz ülke yönetimiyle ilgilidir. Bir ülkede demokrasi yoksa, hukuk işlemiyorsa, erkek egemen ve ulus devlet zihniyetiyle yönetiliyorsa, o ülkenin dünya standartlarında olması mümkün değildir zaten. Aslında kadınlar hem kendi partisindeki erkek egemen zihniyetle mücadele ediyor hem de parlamentoda ya da yerel yönetimlerdeki farklı anlayıştaki erkek egemenliğiyle mücadele ediyor. Çünkü kadınlar cinsiyetçiliğin her biçimiyle karşılaşabiliyor. Kadınlar maalesef ki erkeklerden daha avantajlı bir konumda değil. Bu avantajlı konuma gelmek için mücadele ediyoruz, o ayrı bir şey ama aynı zamanda Toplumun diğer mekanizmalarıyla da ya da daha doğrusu devletin farklı mekanizmalarıyla da mücadele etmek zorunda kalıyoruz. Bu yeri geliyor kolluk oluyor yeri geliyor yargı oluyor. Çünkü bu zihniyetin bir bütününü düşündüğümüzde ulus devlet anlayışının hakimiyet kurduğu bir düzem söz konusu. Biz devletin, erkek egemen zihniyetin kalıplaşmış tarzıyla, anlayışıyla mücadele ediyoruz. Onun değişim ve dönüşümünü sağlamak amacıyla mücadele ediyoruz. Çünkü her şey erkeğe endekslenmiş ve erkeğin karar mekanizmasına bırakılmış bir durumda. Kadın kazanımlarına müdahale ve saldırı çok fazla. Kadınların dayanışmasıyla, örgütlülüğüyle Türkiye’deki feminist kadınlarla, Kürt kadın hareketinin mücadelesiyle ortak bir noktadan hareket ediyoruz. Ortak mücadelemizle kazanılmış haklarımız yok edilmek isteniyor. İstanbul Sözleşmesi’ne mücadele etmeleri ve bir gecede Sözleşme’yi feshetmeleri aslında bunun en önemli örneklerindendir. Yine kadın yargılamalarında tamamen iktidar anlayışıyla hareket eden bir yargı söz konusu. Bu da yargının tarafsızlıktan uzaklaştığı ve tamamen iktidar aklıyla kadınları yargıladığı, düşman hukuku sergilediği bir durum var.
Kadın hareketlerine ciddi bir yönelim var. Bilinçli olarak hedef alınıyorlar. Çünkü kadın hareketlerinin ciddi bir örgütlülüğü ve dayanışma ağı var. Önemli bir özgürlük mücadelesi var. İktidar ve erkek egemen zihniyet, bunu kendine bir tehdit olarak görüyor. Kadınlar, kadın-erkek eşitliği, demokrasi, barış için, toplumsal bir eşitlik için mücadele ediyor. Kadın özgürleşirse toplumun da özgürleşebileceğine inandığı için bunun mücadelesini yürütüyor. Bu nedenle en çok hedef alınanlar da kadınlar oluyor. Eşbaşkanlık sistemi hedef alınıyor. Kadını din olgusuyla, cinsiyetçilikle, milliyetçilikle kadına alan bırakmayan bir siyaset biçimi yaşanıyor. Böyle bir anlayışla mücadele ediyoruz. Bizim demokrasideki ısrarımız da burada kendisini gösteriyor. Siyasette cinsiyet ayrımcılığını ve ön yargıları en fazla kadınlar yaşıyor. Erkeği savunan, her koşulda destekleyeni koruyan ve sahiplenen bir anlayış söz konusu. Siyasette bunun mücadele eden kadınlara dönük de ayrı bir baskı, tutuklama, gözaltı gibi uygulamalar gerçekleşiyor. Özellikle Kürt kadınları olarak bu ayrımcılığı çok daha fazla yaşadığımızı ifade edebilirim. Bu ayrımcılığa karşı hem özgün mücadelesini hem de Türkiyeli feminist kadın örgütleriyle birlikte mücadelesini büyüten ve erkek egemen zihniyete karşı, ayrımcı politikalara karşı büyük bir örgütlülük sergileyen bir noktada olduğumuzu belirtmek gerekiyor. En önemli mücadele ağı örgütlülüğümüzdür. Ortak bir örgütlülük ile erkek egemen zihniyetle olan mücadelemizi kazanacağımıza inancımız var. Ki geldiğimiz aşamada birçok kazanımımız söz konusu ve erkek egemenliğine karşı kadınları daha fazla siyasette görüyoruz. Bunlar kadınların ortak mücadelesinin ortak kazanımlarıdır.
*Kürt kadın hareketi ve demokratik siyaseti, kadınların siyasette gelişimine yönelik yıllardır bir mücadele yürütüyor. Bu konuda yakalanan gelişim düzeyi ve hala aşılmayan, engel oluşturan ne gibi yaklaşımlar var?
Muhalefet partilerinin kadınların siyasetteki yerini koruma ve güçlendirme noktasında büyük bir eksiklik yaşadığını söylemek istiyorum. Bunun en büyük mücadelesini yürüten ve pratiğe döken tek parti DEM Parti, ancak diğer partilerin de böyle bir çabası olsaydı şu an çok daha farklı bir kadın temsiliyet oranını konuşuyor olabilirdik. AKP-MHP iktidarının yürütmüş olduğu siyaset tekçilik, milliyetçilik ve cinsiyetçilik üzerinden yürütülen bir siyasettir. Kadınları eve kapatan, siyasetin ve yaşamın dışına iten bir anlayışla siyaset yürütüyorlar. Bizim mücadelemiz hem bir yandan kadınların siyasete daha aktif katılımını sağlayacak hem de eşbaşkanlık ve eşit temsiliyetin hayata daha güçlü geçirilmesini sağlama mücadelesidir. Mücadelemizi daha fazla alana yaymamız gerektiğini söyleyebilirim. DEM Parti eşbaşkanlık sistemini hem mecliste hem yerel yönetimde hayata geçirmiş olsa da bu sanki sadece kadınların sorunuymuş gibi bir anlayışı da doğru bulmuyoruz ve bunun da toplumsallaşması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun da mücadelesini yürütüyoruz. Yani erkekler de ‘kadınlar neden burada temsiliyet olarak yok’ diye sorabilmeli ve bunun önünü açmalı. Bu gerçekleşmeye başladığında asıl o zaman mücadelemiz tam anlamıyla yerini bulmuş olacaktır. Değişim ve dönüşümü sağlamış olacağız. Bu aynı zamanda kadınlara cesaret de verir. Kadınların cesaretini ve güvenini kıran bir erkek egemen zihniyet var. Kadınların cesaretini kıran anlayışın da kadınların siyasete daha aktif katılımıyla kırılacağına inanıyoruz. Kimse kadınların önünü açmak için kılını kıpırdatmaz.
Bugün bir yerlerde yer alıyorsak, temsiliyetimizi gösterebiliyorsak bu en çok Kürt kadın mücadelesinin başarısıdır. Bunun tüm partilerde de olması gerektiğini düşünüyoruz. Biz bunun sadece DEM Parti’ye mal edilmesini değil, tüm dünyada görmemiz gereken bir sistem olduğuna inanıyoruz. Nasıl ki ‘jin, jiyan, azadi’ felsefemiz Kürt kadın hareketinin bir ürünüyse ve bugün tüm dünyaya mal olduysa, aynı şekilde eşit temsiliyet sisteminin de Türkiye başta olmak üzere tüm dünyada uygulanan bir sistem olmasını amaçlıyoruz. Türkiye’de iktidar partisi buna sıcak bakmasa da, diğer partilerle kısmi de olsa bunu yakalamaya çalıştık ve oturtmayı hedefliyoruz. Biz kadınlar değişim dönüşümü kendimizden topluma yaymaya çalışacağız. Eril zihniyeti yok etmek bizim sorumluluğumuzda ve bizim mücadelemizle başarılacaktır. Evet, yolumuz uzun ancak bu yolu kazanımlarla taçlandırmaya devam edeceğimize de inanıyoruz. Çok şey başardık, çok şey başaracağız, hep birlikte.