Gazeteci Ayşemden Akın'la, Kıbrıs'ın her yerine yayılan tarikatlarla verdikleri mücadeleyi konuştuk
Türkiye'nin sömürgesi olarak ayakta kalma mücadelesi veren Kuzey Kıbrıs, her geçen gün daha da dibe çekiliyor. Kara paranın, uyuşturucu ve insan ticaretinin odağındaki ada, mafyanın ardından şimdi de tarikatların yuvası oldu. Bu vahim tabloya karşı elbette mücadele veren kesimlerin en başında kadınlar var. Kadınların bu mücadele için en önemli araçlarından biri ise kolektif emekle kurdukları "Bugün Kıbrıs" isimli günlük gazete. Bugün Kıbrıs'ın Genel Yayın Yönetmeni Ayşemden Akın, Kıbrıs'taki son gelişmeleri, pıtrak gibi yayılan tarikatları ve mücadelelerini gazetemize anlattı.
*Kıbrıs'ın şu anki durumu nasıl, bir kadın gazeteci olarak nasıl bir ortamda yaşıyorsunuz?
Çok boyutlu sorunlarımız var. 74'ten sonra bölünmüş ve o günden bugüne de ayrı yaşayan iki toplum var. Rum toplumunun yaşadığı kısım uluslararası hukuka dahil ve dünyada Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanınıyor. Kuzey ise yani bizler Türkiye'nin alt bölgesiyiz. Hatta birçok ülkenin 'Türkiye'nin işgali altındaki topraklar olarak tanımladığı' bir bölgeyiz. Bu bölgede Türkiye'ye karşı bir mücadele veriyoruz. Türkiye son dönemlerde buradaki politikalarını çok keskinleştirdi. Bir çözümsüzlüğün içinde hiç ilerleyemedik, istediğimiz bir ülke kuramadık. Türkiye'de sertleşen ortamın bedeli Kıbrıs'a da çok yansıdı. Üzerimizdeki baskıyı kılcal damarlarımıza girilene kadar bize hissettirdi AKP. Böyle bir ortamda bizim gibi gazetecilerin işi daha zor, kadın olarak da daha zor. Özetle böyle bir ortamda yaşıyoruz.
*Bir parlamentonuz var ve seçimlerde oy veriyorsunuz. Bunların hepsi göstermelik mi?
Gözle görülür şekilde hem de. Hele ki AKP döneminde gemi azıya alındı. 2020 cumhurbaşkanlığı seçimleri bu açıdan bir dönüm noktasıdır. Mustafa Akıncı ile ters düştüler ve Akıncı'yı devirmek için rüyamızda bile görmeyeceğimiz bir ismi cumhurbaşkanı yaptılar. O da Ersin Tatar'dır ve ne yazık ki Türkiye'nin papağanı durumunda. Mesela CTP var, buranın sol partisidir. Ne zaman CTP iktidar olmaya yaklaşsa, en azından koalisyon kuracak duruma gelse, hop o hükumet düşüyor. Çünkü koalisyon kurulan küçük sağ partiler Türkiye'nin ağzına baktığı için, 'çekil oradan' denildiğinde ertesi gün o hükümet düşüyor. Karşıt sesler hemen 'vatan haini', 'Rumcu', 'Rum tohumu' ilan ediliyor. Toplumda bir inançsızlık ve umutsuzluk oluştu. 'Türkiye istemezse olmaz' hissi o kadar içimize işledi ki… Umudunu kaybetmiş bir toplum kadar kötü bir şey olamaz. O yüzden biz size göre mücadelede zayıf kalıyoruz maalesef.
*'Türkiye istemezse olmaz' diyen, işbirliği yapan anlayışta, Türkiye'den Kıbrıs'a taşınan nüfusun etkisi var mı?
Kesinlikle öyle. Zaten sömürgeci taktiği bellidir. Nüfusunu taşır, mahallelere o nüfusla ağırlığını koyar ve sonra o nüfusu yönetir. Türkiye'nin 74'ten beri buraya taşıdığı nüfus -ki bu savaş suçu sayılıyor çünkü demografik yapıyı değiştiriyor- burada kritik birçok şeyi değiştiriyor. Yine de Kıbrıslı Türkler bir denge için bir yere kadar bunu hoş görebildi. Ama 90'lardan sonra bilinçli bir şekilde buraya taşınan nüfus, artık buranın siyasi iradesini elinden almaya dönük şekilde projelendirildi. Burada Rumlardan kalan mallara 'ganimet' gibi bu insanları yerleştirdiler. Toprak verdiler, o insanlar da zaten ekonomisi iyi olmadığı için kalktı buraya geldi. Ve tabii ki Türkiye'nin güdümünde kaldılar. Hepsi öldüğünde Türkiye Cumhuriyeti'ne gömülmek istiyor. 'Cumhurbaşkanım' dediğinde Mustafa Akıncı'ya demiyor mesela Erdoğan'a diyor. Entegrasyonu da biz sağlayamadık açıkçası, oradan gelen nüfusu dönüştüremedik.
*Kıbrıslı Türklerin nüfusu azınlıkta mı kaldı bu durumda?
Evet, bir nüfus sayımı da yapmıyorlar ortaya çıkacak diye. Sorduğunuzda da 'söyleyemeyiz, tehlikeli olabilir' gibi saçma sapan bir yorum yapabiliyorlar. Hatta Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, taşınan nüfus için 411 rakamını verdi. Yani Kargalar bile güler buna. GSM operatörlerin rakamlarından bile belli, buraya taşınan nüfus en az 1 milyon. Hatta kimine göre bu rakam 2 milyon. 60 bin Kıbrıslı Türk kaldı burada. Türkiye'den buraya taşınan nüfusla Kıbrıslı Türklerin iradesi çalınıyor ne yazık ki.
*En son tarikatların orada çok fazla yaygınlaştırıldığıyla ilgili haberler düştü gündeme. Biraz anlatır mısınız, neler oluyor?
Bugün Kıbrıs gazetesi olarak peşine düştüğümüz bir dernek var. Süleymancılar tarikatına ait Tahsil Çağındaki Talebelere Yardım Derneği, adanın dört bir yanını sarmış. Bu tarikatlar burada bilhassa Türkiyeli yoksul ailelere, 'Siz işe gidiyorsunuz, biz çocuklarınıza bakacağız' diyerek çocukları topluyor. Onlara dini eğitim veriyor, acayip hurafelerle çocukların beynini dolduruyor. Sizi temin ediyorum her sokak arasına yerleşmiş durumdalar. Biz bir ay içinde en az 8'ini deşifre ettik. Canımızı tehlikeye atarak yüksek binalara, duvarlara tırmanıp fotoğrafladık onları.
*Çok mu korunaklı yerlerdeler?
Çok zenginler, çok paraları var. Villalar tutuyorlar. Bahçeli, güvenlikli, süper lüks kameralı sistemlerle, yüksek korumalı duvarlara sahipler. O duvarlardan sarkıp çektik o fotoğrafları. Birinde yakalandık, sanırım kameraları uyardı onları. Adamlar peşimize düştü, atladık arabaya, kaçtık. Çektik çekeceğimizi tabii. Biz o haberi, fotoğrafları yayınladık. Ertesi gün de haberi yapmayalım diye yolladıkları tehdit mesajını yayınladık. Olay büyüdü, iyice afişe oldular. Sonrasında hakkımızda şikayetçi oldular. Eğer savcılık davayı kabul ederse onlarla mahkemede hesaplaşacağız.
*Türkiye'den oraya taşınan Türkiyeli nüfusun çocukları için mücadele ediyorsunuz, doğru mu?
Evet, tabii. Bu çocuklar Kıbrıslı Türklerin çocukları değil. Türkiyelilerin çocukları için biz kelle koltukta bu tarikatlara bayrak açtık. Kıbrıslılar çocuğunu verir mi bunlara, yanına yaklaştırmaz böyle adamların. Türkiye'de neler olduğunu görüyoruz, çocuklar yanıyor yurtlarda, tecavüze uğruyor, neler geliyor başlarına. Burada siyasetçileri, birçok yeri satın almış olabilirler ama bizi satın alamazlar.
*Bu tarikatlar orada nasıl bu kadar lüks villalar tutabiliyorlar, kaynakları nereden sizce?
Çok büyük ihtimalle Türkiye'deki Diyanet'in desteğiyle buradalar, bu rahatlıktalar. Bu durumu öğretmen sendikaları da tespit etti, hükûmete ve polise defalarca çağrıda bulundu. Siyasiler AKP korkusundan tek bir adım atmadı. Suskun kaldılar çünkü ses çıkarırlarsa Erdoğan kızacak. Bu bahsettiğimiz tarikatın sadece iki şubesine 2 buçuk milyon TL bağış yapılmış. Bu nerede görülmüş? Böyle bir bağış siyasi partilerin kasasında yok. Lüks araçlarda, en iyi villalarda çocuklarımızı zehirliyorlar. Bunu haber yapanları da mahkemeye veriyorlar. E hadi verin bakalım. O çocukları yanlarına bırakmayacağız, buradan geldikleri gibi gidecekler.
*En son cezaevinden salınan Alaaddin Çakıcı da Kıbrıs'a geldi…
Uluslararası hukukun dışında olmak, denetimlere tabi olmamak burayı Türk mafyasının cazibe merkezi haline getiriyor. Kara parayı sisteme sokuyor; evler, tarlalar, villalar alıyor, binalar dikiyorlar. Kara paralarını aklıyorlar. O yüzden zaten Türkiye'nin 'kalın bağırsağı' adı kaldı bize. Bütün pis işler burada görülüyor. Gün ortası gelip bir adamı tarayıp, teknelerle denizden Türkiye'ye geri kaçabiliyorlar. MHP'li Alaaddin Çakıcı'dan tutun Korkut Eken'e, Mehmet Ağar'a hepsi burda. Bizim 90'lı yıllarda bu işleri yazan gazetecimiz Kutlu Adalı'yı gelip öldürdüler ve hala faili meçhul. Oysa Sedat Peker açıklamıştı, 'Kardeşim gitti Kutlu Adalı'yı vurmaya' diye. Mafyası yetmedi şimdi bir de tarikatlar başımıza bela edildi.
*Kıbrıs'ta kadınlar neler yaşıyor peki, bu anlattıklarınızın kadınlara yansımaları nedir?
Bu kadar karanlık işin döndüğü, tehlike içinde yaşadığımız, güvende hissetmediğimiz bir yerde, tabii ki en fazla yoksul kesimdeki kadınlar etkileniyor. Kara paranın olduğu yerde cinayet, soygun, tecavüz tarzı suçlar da oluyor tabii ki. Ev içi şiddet oranları artıyor, kadına cinsel taciz olayları artıyor. Bir zenginlik var burada ama bu zenginliğin sahibi kadınlar ya da halk değil. Dışarıdan gelen birilerinin. Bunların altında ezilen bir toplum var, o da ve daha fazlası kadınlara yansıyor ne yazık ki.
*Kadın hareketlerini takip edebiliyor musunuz, Kürt kadın mücadelesini, İran'ı, Türkiyeli kadın hareketlerini?
Bütün dünyadaki kadınların hareketlerini takip ediyoruz ve gazetemizde yer veriyoruz. Mesela İran'daki isyan başladığında kampanyalara, saç açmalara destek verdik. Türkiye'deki birçok siyasetçi kadın tutuklu, onlara da buradan destek açıklamalarında bulunduk. Hatta bu nedenle marjinallleştirildik. 'Sana ne Türkiye'deki Kürt sorunundan, sen kendi sorununa bak' diyen bir güruh da var burada. Bunları da söylemeliyim açık yüreklikle. Çünkü bizi bu noktaya edilgenlik getirdi.
*Kürt kadınlarının sloganı 'Jin jiyan azadî' size de ulaştı mı?
Evet tabii, bu 25 Kasım'da attığımız sloganlardan biriydi. Her eylemde de kullanıyoruz zaten. Burada Kürt yoldaşlarımız, Kürt arkadaşlarımız var. Hatta 'Kıbrıslı Kürdüm' diyen bir sürü de kadın yoldaşımız var, birlikte eylem yaptığımız. Bu 25 Kasım'da dakikalarca bir Kürtçe bir Türkçe sloganlar attık, pankartlar açıp hep birlikte Filistinli kadınlarla dayanışmada olduğumuzu belirttik. Ve dünyanın bütün coğrafyalarında ezilen, hırpalanan bütün kadınlar için mum yaktık. Zılgıt attık, şarkı söyledik…
Gasp edilen iradeleri için gazete kurdular
Gazeteci Ayşemden Akın'a "Bugün Kıbrıs nasıl bir gazete ve hangi düşünceyle başladı yayın hayatına" diye sorduk. Şöyle anlattı:
"10 sayfa hazırlıyoruz ve her gün manşetimizi ön sayfa ile duyuruyoruz. Ne mutlu bize, o tek sayfalık manşetimiz ülkede gündemi belirleyebiliyor. Birçok siyasiyi öfkelendirebiliyor ve hakkımızda bir sürü dava açılabiliyor. Bütün kadın hareketlerini takip ediyoruz. Ekoloji çok umurumuzda, onunla ilgili de çalışıyoruz. 'Doğru haber, aydınlık toplum' gazetemizin sloganı. İçimiz çok rahat, maddi bir kazancımız yok ama manevi hazzı dünyalara değişmeyiz. Bugün Kıbrıs iki yılda Kutlu Adalı ödülü de dahil en onurlu 3 ödüle layık görüldü. "
'Biz yöneteceğiz kendimizi'
"2020 genel seçimleri bizim için dönüm noktası oldu. Hepimizin işleri, düzgün geliri vardı, sigortası, ihtiyaç sandığı vardı. Ama memleket öyle bir noktaya gelmiştik ki, bulunduğumuz kurumları terk ettik. Çünkü artık söz söylemek suç işlemekle aynı tutuluyordu. Mustafa Akıncı'yı devirmek için yapmadıklarını bırakmadılar, çünkü federalist, barışçıl biri Akıncı. O yüzden Akıncı'yı ekarte ettiler. Yerine Ersin Tatar'ı koydular. Çok büyük bir moral bozukluğu yaşadık toplum olarak. Gözümüzün önünde irademiz satın alındı. Bir öfkeyle bulunduğumuz yerleri terk ettik. Sonra baktık ki meydan tamamen onlara kaldı. 'Bu memleket, bu insanlar bizim, biz yöneteceğiz kendimizi' diyerek bir gecede karar verdik gazete kurmaya."
Artık bu zincirleri kıralım
Söyleşimizin sonunda "Kadınlara, Türkiye'ye bir mesaj vermek ister misiniz" dedim Ayşemden Akın'a. Mesajını verirken gözyaşlarını tutamadı ve şunları söyledi:
"Söyleyecek çok şey var aslında. Çok acı çekiyoruz. Özellikle Filistin de, Gazze'de yaşananları gördükçe dertlerimizin ne kadar önemsiz olduğunu, hiçbir işe yaramadığımızı görüyoruz. Bu kadar büyük ülkelerin bu kadar büyük acılar yaşattığı dünyanın küçücük bir adasında sıkışmış bir kadın olarak en büyük dileğim tabii ki Türkiye'deki halkların kardeşliği. Artık bu zincirleri kırmak istiyoruz. Özellikle Türkiye'de kadınları, Kürt halkına yapılanları, savunmasız halklara yapılanları, eziyetleri gördükçe devlet denen şeye İnancımız iyice dibe vuruyor. Devletlerin resmen teröriste dönüştüğünü görüyoruz. Devlete değil, siyasetçilere değil, halklara güvenmek istiyoruz. Çünkü biliyoruz ki halklar isterse bunu başarabilir, bunu bir tek onlar başarabilir. Ve bunun öncüsü de kadınlar olabilir. Kadınlar özgürleştikçe, güçlendikçe bence hepsinin üstesinden geliriz. Umarım el ele dayanışarak yeni bir düzen yaratabiliriz…"