'Mevcut iktidarı değiştirmek ve kendimizin de aslında kurucu öznesi olduğu bir yeni yaşam inşa etmenin eşiğindeyiz. Dolayısıyla bizim gittiğimiz bu sandıklardan iktidar değil, eşitlik, özgürlük ve kazanımlar çıkacak. Çıkmayacak tek şey AKP’nin eril siyaseti'
Türkiye toplumunun geleceğini belirleyecek 14 Mayıs seçimlerine doğru geri sayım başladı. Seçimlerin sonucunu belirleyecek kesimlerin başında ise nüfusun yarısını oluşturan kadınlar geliyor. AKP-MHP bloğunun kurduğu, kadını 'aile içinde' tanımlayan 'adam' siyasetinin karşısında en güçlü muhalefet ise eşbaşkanlık sistemi ve yüzde elliye yakın kadın aday oranı ile Yeşil Sol Parti duruyor.
Yeşil Sol Parti'nin 2 Nisan'da yayımladığı Kadın Seçim beyannamesi; Türkiye'de 21 yıldır kadın haklarını gasp eden ve kadını aileye sıkıştıran AKP iktidarına karşı, toplumsal cinsiyet eşitliği ve özgürlükler konusunda önemli başlıklar içeriyor.
Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeden İstanbul Sözleşmesi'nin geri getirilmesine, 8 Mart'ın resmi tatil olmasından ev içi emek harcayan kadınların emeklilik hakkına kadar birçok başlığın bulunduğu beyannamede en fazla dikkatimizi çeken başlık ise iktidarın erkek adalet sistemine karşı kurulması planlanan 'Kadın İhtisas Mahkemeleri.'
Aralık 2019'da resmi gazetede yayımlanan kararla iktidarın kurduğu Kadın İhtisas Mahkemeleri'nden söz etmiyoruz elbette. Yaşamın her alanında olduğu gibi hukuk alanında da kadını "Aile Hukuku" içerisine sığdıran iktidarın bu uygulaması erkek adaletin sürdürücüsü bir uygulama olarak yasalarda yerini alırken, Yeşil Sol Parti'nin önerisi tam da bu anlayışa karşı 'başka bir hukuk mümkün' diyor.
Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar ile seçim beyannamelerini, Kadın İhtisas Mahkemelerini ve siyasette kadın temsilini konuştuk…
*Yeşil Sol Parti’nin kadın beyannamesi ile başlayalım istersen, kadınlara neler vaat ediyor?
Yeşil Sol Parti bugüne kadar aslında hem Kürdistan’da hem Türkiye’de yürütülen kadın mücadelelerinin ilk kazanımlarını sahiplenen bir yerden sürece bakıyor. Bugün seçim çalışması kapsamında yürüttüğümüz faaliyetlerin kendisi de oluşturduğumuz beyannamenin kendisi de aslında bu mücadelenin adı. Yani bizim beyannamemiz aslında kadınların mücadelesinin beyannamesidir bir anlamda. Bütün kadın kazanımlarının hem mevcut halini koruyan hem de bunu nasıl büyüteceğine dair bir yön haritası çizmiş durumda. Türkiye siyasetine kadınların katılımının, eşbaşkanlık ve eşit temsiliyetle sağlanıyor olmasında çok kıymetli bir aşama var. 2005 yılında DTP öncülüğünde başladı.
*Aysel Tuğluk ilk eşbaşkandı o zaman…
Evet, ilk eşbaşkan o süreçte, ben de ilk il eşbaşkanı oldum İstanbul’da. Bir imza kampanyası ile başlayan süreçti ama bugün aslında kadınların siyasete dahil olmalarının, eril siyaseti değiştirmelerinin ve kadın siyaseti yapmalarının da bir ilk eşiği anlamındaydı. Bugün geldiğimiz noktada kadınlar siyasete yön veren ve belirleyen noktada. Biz beyannamemizi hazırlarken de sadece Yeşil Sol Parti kadınlarıyla oluşturmadık. Kadın hareketine emek veren birçok kadın kurumuyla ortaklaştırarak hazırladık. Çünkü bizim açımızdan kadın kimliğinin ihtiyaçlarının ve kadın kazanımlarının korunması çok önemli bir yerde duruyor. Dolayısıyla kadınların hazırladığı bir beyanname.
Kadınların AKP-MHP iktidarı döneminde kadın özgürlük mücadelesinin her alanına dair bir saldırı yaşandı. Kadın katliamları çok ciddi boyuta gelmiş durumda. AKP’nin iktidar olduğu dönemde yani 2002-2022 yılları arasında 7 bin 186 kadın katledilmiş, çok ciddi bir veri bu ki bugün geldiğimiz aşamada da devam ediyor. İstanbul Sözleşmesi, 2011 yılında İstanbul’da imzalanan, kadınların mücadelesini gören bir sözleşmeydi. Geldiğimiz aşamada mevcut cumhurbaşkanlığının kararı ile feshedildi. Yine İstanbul Sözleşmesi’ni besleyen 6284 yasa da seçimlerin pazarlık konusu yapıldı. Yeniden Refah Partisi ile ittifak kurmanın gerekçesi olarak AKP -uygulamada da layıkıyla uygulanan bir yasa değildi- bundan vazgeçmeyi göze aldı.
Bugün geldiğimiz aşamada İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden hayata geçirmek tüm kadınlar için çok mühim ve yeniden hayata geçirmek için çalışmalarımıza devam edeceğiz. İkincisi bir cezasızlık politikası var. Mevcut iktidar kadın katliamlarının faillerine, kadınların yaşadığı şiddetin faillerine ceza vermekten sürekli imtina ediyor. Bunun sebebi şu, faillerin yani şiddet uygulayan, tecavüz eden, katledenlerin zihniyetiyle mevcut erkek iktidarın zihniyeti aynı. Erkeğe verdiği her cezada aslında iktidar kendisini cezalandırmış olacaktı o yüzden ceza vermekten imtina etti.
Türkiye’de böyle, Kürdistan’da daha ciddi boyutta şiddet var. Özel savaş politikalarıyla kadınlar ve gençler hedef halinde. Cezasızlık politikasını en çok gördüğümüz yerlerden birisi de ne yazık ki burası.
*Erkek şiddetinin yanı sıra devlet şiddeti de çok yoğun…
Evet çok yoğun. Mesela bu bağlamda beyannamemizde ‘Kadın İhtisas Mahkemeleri’ var. Bugün bize dayatılan erkek adalet karşısında. Yeniden yargılama süreçlerinin gerçekleştirilmesi hedefleniyor ve erkek adaletin değil gerçek adaletin tesis edilmesi için önemli bulduğumuz bir çalışma.
*Şimdi bu bana dikkat çekici geldi. Bunu biraz açar mısın; Nedir 'Kadın İhtisas Mahkemeleri' ve nasıl bir hukuki formu olacak?
Kadın İhtisas Mahkemeleri, toplumsal cinsiyet eşitsizliği dahil her türlü veriyi ve doneyi reddederek kadın beyanının esas alınması ve bunun için kadına delil ve ispat zorunluluğu ile hükme bağlanmayan, tam tersine aslında kadınların bu toplumda yaşadığı bütün eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri gözeten bir yerden süreci takip ediyor. Çünkü katledilen kadınlar, gözaltına alınan kadınlar, tutuklanan kadınlar karşısında cezasızlıkla ödüllendirilen çok ciddi bir erkek toplumsallığı var ve bu adaletsizliğin, bu eşitsizliğin kendisi de şiddeti arttırıyor. Kadınların hukuk, adalet arayışını azaltan bir yerde duruyor. Kadın İhtisas Mahkemeleri’nin kendisi hukuki anlamda adaletsizliği ve erkek adaleti çok azaltıcı bir rol oynayacak.
Kadınların yaşadığı şiddet karşısında karakoldan başlayıp mahkemeye kadar giden bütün süreçlerde karşılarına çıkan bütün görevliler erkek ve Türkiye’de mevcut erkek egemenliği ile donatılmış bir yasal düzenleme var. Bir kere kökten bunun değişmesi gerekiyor. Hukuk anlamında bir toplumsal cinsiyet eğitimi, hukukçuların toplumsal cinsiyet eğitiminden geçmesi söz konusu. Biz mesela bir kadın anayasasına ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. En temel şey bu.
*Yani anayasal bir zemini olacak?
Evet, bunun için bir anayasa değişikliği şart. Kadın anayasasıyla birlikte aslında kadınları gören, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini gidermek için her türlü tedbiri alan dolayısıyla yasalarda da kadının varlığını, kadının mücadelesini, kadının özgürlüğünü, kadının beyanını esas alan mahkemelere ihtiyaç var. Biraz böyle kurguluyoruz. Ama bunun hukuki zeminini oluşturacak kısmı henüz tartışma aşamasında. Mesela bu biraz Kadın Bakanlığı’yla da ilgili. Türkiye’de kadına dair çalışmalar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde yürütülüyor ve bu Bakanlığın erkek egemenliğini büyüten bir tutumu var. Buradan baktığımızda Kadın Bakanlığı da çok acil ve önemli ihtiyaçlardan. Bunların her ikisinin sağlanması aslında Türkiye’de Kadın İhtisas Mahkemeleri’nin de kadına yönelik şiddetin, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin derinleşmesi, erkeklerin cezasız kalması bağlamında birçok soruna çözüm olacak konumda duruyor.
*Dünyada örnek alacağınız benzer sistemler var mı? Rojava’da örneği var mesela Mala Jin’ler.
Rojava’yı biliyorum. Bunun dışında barış süreçlerinde kadınlara yönelik savaş suçlarına karşı kurulmuş 'Dünya Kadın Mahkemeleri' var. Kolombiya, Eski Yugoslavya ülkeleri ve Japonya'da. Ama bizim bahsettiğimiz tam ona tekabül etmiyor. Çünkü bunlar bir mahkeme formatında kurulmuyor. Daha çok bir araya gelen platformlar şeklinde, bir yargılama süreci de yapmıyor tam tersine feminist bir bakış açısıyla aslında yeniden o sürecin ele alınmasıdır. Orada da aslında hukuki bir sonuç çıkmasa da cezai bir sonuç çıkmasa da mahkûm edilen bir savaş zihniyeti, erkek egemenliği var. Bunun kendisinin de çok kazandırıcı bir yönü olduğunu söylemek mümkün. Türkiye’nin en acil ihtiyaçlarından birisi de bu kadınların barış süreçlerine dahil edilmesi. 2013-2015 yılları arasında deneyimlediğimiz bir barış, çözüm ve müzakere süreci vardı.
*O dönemde kadınlar sürece daha fazla müdahil olsaydı farklı gelişebilir miydi?
Kesinlikle çok farklı bir sürece evrilebilirdi. Çünkü hem savaş döneminde hem de savaştan sonra savaşın çok ciddi etkilerini yaşayanlar kadınlar ve çocuklar. Bahsettiğimiz Dünya Kadın Mahkemeleri de bu konuda devletin, iktidarların savaş politikalarını mahkûm etmekte.
*Kadın beyannamesine geri dönersek bir diğer ilgi çeken nokta ev içi emeğe biçtiğiniz değer ve kadınların emekli olma hakkı ile ilgili…
Ev emekçisi kadınların emekliliğe kavuşması konusunda bir politik akdimiz var. Özellikle pandemi döneminde iş gücünden yoksun bırakılan, ev içi emeğin ve özellikle bakım yükümlülüğünün arttığı bir kadın gerçekliği ile karşı karşıyayız. Dolayısıyla biz ev içi emeğin görünür kılınması açısından da aslında kadınlara sosyal güvence ve emeklilik hakkının tanınmasına dönük bir çalışmamız var.
Beyannamemizde yer alan diğer bir şey de kadın işsizliği ve yoksulluğu. Hani bu dönemde çok belirgin. Aile üzerinden kadını tanımlayan bir süreç yaşadık AKP iktidarı ile birlikte. Önceki iktidarlar da bundan azade değildi ama bu dönemde çok derinleşti. Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe de beyannamemizin önemli başlıklarından.
Bunun dışında 8 Mart çok önemli bir mücadele durağı. 8 Mart’ın resmi tatil haline getirilmesi de başlıklarımızdan biri.
Tüm bunların dışında kayyum rejimi ile belediyelerde eşbaşkanlık, kadın daire başkanlıkları özellikle kadın kurumlarına dönük çok ciddi saldırılar oldu ve çoğu da kapatıldı. Bütün bunların da aslında yeniden hem yerel belediyelerle hem de merkezi organlarla kadın kurumlarının, kadın çalışmalarının destekleneceği bir politikaya ihtiyaç var. Çünkü kadınlar bugüne kadar yürüttüğü mücadeleyle kadınların özgürlüğünün toplumun genelinin özgürlüğüne de işaret eden bir mücadele yürüttüler. Dolayısıyla biz kadınlara dönük yaptığımız her politikanın, büyütülen her kazanımın aslında topluma çok ciddi bir fayda sağlayacağını bilen bir yerden bakıyoruz. Tüm bu çalışmalarla da sadece Yeşil Sol Parti kadınlarını değil bütün kadınları hedefliyoruz.
*Türkiye siyasetinde eşbaşkanlık sistemi ile önemli bir kapı aralandı siyasette kadınlar adına. O gelenekten gelen bir parti olarak Yeşil Sol Partili kadınlar bu dönem siyasette ne gibi farklar yaratmayı hedefliyor?
Şöyle, devletin kendisi, devleti yürütenler aslında güçlü bir erkek ittifakı. AKP’nin 20 yıllık politikaları zaten ortada. Seçime doğru giderken bir beyanname hazırladılar. Beyannamelerindeki söz ‘Doğru zaman, doğru adam.' Adam kelimesinin kendisi bile aslında en başından beri bildiğimiz kadınsız bir toplumu ifade ediyor. Ya da gölge kadınlar diyeceğim ben buna çünkü mesela Yeniden Refah Partisi kadın adaylarının fotoğraflarını gölge olarak kullanmış.
Biz Yeşil Sol Parti olarak çalışmalarımızı yürütürken bir ‘Üçüncü Yol’ tarifi yaptık. Geldiğimiz aşamada buna bir kadın ittifakı da diyebiliriz. Tarif ettiğimiz 3. Yolun en iyi modeli aslında bugün kadınlarla yürüttüğümüz mücadele, kadınların bütün farklılıklarının zenginlik olarak bir mücadele ortaklığı sağlaması genel siyasette ister istemez fark yapacaktır. Örneğin, kadınların söz kurduğu bir Meclis'te, mevcut iktidar kadar kolay savaşa evet denmez, savaş politikalarına yönelinmez. Çünkü savaşın en çok kadınları etkilediğini bilir.
*O halde kadın haklarından, dış politikaya kadar birçok başlıkta fark yaratacaktır diyebilir miyiz?
Kesinlikle, zaten bence kadınların mücadelesi çoktan rüştünü ispatladı. Yeni bir dünyanın mümkün olduğunu, eril siyaset yerine demokratik siyasetin mümkün olduğunu, eşit ve özgür bir yaşamın beraber kurulabileceğini çoktan ispatlamış bir mücadele olduğu için, bu seçimin sonuçlarını da belirleyen bir yerde duruyor.
Kadınların dizayn edeceği, kadınların yeniden örgütleyeceği bir toplumsal ve siyasi mekanizma kurulacak. Bunun da hem öncüsü, hem yürütücüsü hem de emekçisi kadınlar olacaktır. Buna dair bir şüphemiz yok. Türkiye’de seçimlere doğru giderken seçmenlerin %51’i kadın. Bu da çok önemli bir veri ve buradan baktığımızda da bu iktidarı gönderecek en büyük gücün kadın olduğunu söylemek mümkün. Çünkü gerçekten AKP hayata geçirdiği bütün politikalarını önce kadınlar üzerinden denedi. Yol alırsa zaten devam etti ama kadınların geçit vermeyen mücadelesi bugün onları aciz bir ittifak haline getirdi. Adam siyasetine karşı güçlü bir kadın ittifakıyla gelişen kadın siyaseti var.
*Son olarak bir çağrınız var mı kadınlara?
Seçime doğru giderken mevcut iktidar sahada kadınları hedef alan söylemleri kullanmaktan vazgeçmiyor. Kadınlar, Kürtler, Aleviler üzerinden bir korku dünyası yaratmaya çalışılıyor. Özellikle seçimin kendisini bir darbe mekaniğiyle açıklamaya çalışıyor. Ama hani biz kadınların yürüttüğümüz mücadelenin darbe karşıtı bir mücadele olduğunu, kadınlarla yürüttüğümüz mücadelenin eşitlik, özgürlük temelli bir mücadele olduğunu biliyoruz ve bunu büyütme çabası içerisindeyiz. Dolayısıyla sandığa en çok biz kadınlar gitmeliyiz. Mevcut iktidarı değiştirmek ve kendimizin de aslında kurucu öznesi olduğu bir yeni yaşam inşa etmenin eşiğindeyiz. Dolayısıyla bizim gittiğimiz bu sandıklardan iktidar değil, eşitlik, özgürlük ve kazanımlar çıkacak. Çıkmayacak tek şey aslında AKP’nin eril siyaseti. Dolayısıyla herkesi sandığa oy vermeye davet ediyorum.