"Eğer bu programlar gerçekten kadınların kendilerini ifade edebilecekleri, çözüm bulabilecekleri bir yerse, binlerce kadını sokağa döken kadın örgütleri, kadın dernekleri temsilcileri neden hiç bu programlarda yer almıyor?"
Türkiye toplumunda özellikle yoksul ve orta sınıf için önemli bir yeri olan TV'lerde yayınlanan ve ev içi emek harcayan kadınları hedef alan gündüz kuşağı kadın programları bir süredir cinsiyetçiliği ve ırkçılığı besleyen formatları ile gündemde. Kadına yönelik şiddetin bir "reyting" malzemesi haline geldiği bu programların izlenme oranı ve başvuru oranı aynı zamanda artan kadına yönelik şiddet ile de paralel ilerliyor.
Peki şiddet mağduru kadınlar neden yargı veya kolluğa değil de bu programlara başvuruyor, iktidarın yaratmak istediği kadın modeli ile bu programların içeriği arasında nasıl bir paralellik bulunuyor? Aklımızdaki soruları Kadınlar Birlikte Güçlü grubundan Sevda Erkılınç'a sorduk…
*Gündüz kuşağında yayınlanan kadın programları son zamanlarda oldukça arttı ve sık sık şiddet, ırkçılık gibi konularla gündeme geliyor. Siz bir kadın örgütü olarak bu programları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet, bu programların artmış olduğunu görüyoruz ve bu programlar gerçekten yoğun bir şekilde seyrediliyor da. Ve toplumsal cinsiyet rollerini pekiştiren, kadını "ahlak" kuralları çerçevesinde tanımlayan ve bunun yeniden üretilmesine neden olan bir yerde duruyor bu programlar. Pekiştirilen toplumsal cinsiyet rollerinin, eşitsizliğin yanı sıra, kadınlar bu tarz programlarda rekabet ettirilerek birbirine düşmanlaştırılıyor. Daha fazla can acıtıcı şeyse şiddet yeniden üretiliyor, normalleştiriliyor.
Tabi ırkçılık da besleniyor. Bugünün politik atmosferine bakıldığında bir kadının Kürtçe konuşmasına izin verilmiyor. "İşte burası Türkiye" demişti Didem Arslan, makbul kadın, evdeki kadın, itaat eden kadının yanı sıra tek bayrak, tek devlet, tek millet zihniyetine uygun hareket edilmesi de buralarda empoze ediliyor. Aynı zamanda bu programlar çok homofobik ve transfobik.
*Kadınların yaşadıkları şiddeti bu programlar yoluyla dile getirmesi ne kadar sağlıklı bir durum?
Çoğu zaman bir uzmanın olduğu ortamda dile getirilebilecek şeyler, kadın zorlanarak dile getirtiliyor ve aslında travmaları da tetikleniyor. O anda hazır olup olmayacağını bilmediği şeyi anlatmaya zorlanıyor. Program sonrasında neler yaşadığını asla bilmiyoruz. Sonrasında yalnız başlarına kalıyorlar. Kadının mahremiyeti, kararları irdeleniyor ve yargılanıyor. Bütün sorunların, yaşanan şiddetin esas nedeni kadınlarmış gibi, çoğu programda kadınlar suçlanıyor, yargılanıyor.
*Bu tarz programlar artan kadın cinayetleri karşısında nasıl işlev görüyor?
Şiddet ve kadın cinayetleri arttığı için buna dair bir tepki, öfke var toplumda. Bir şekilde bu konular oralarda işlenip sanki çözüm adresi de oralarmış gibi bir algı yaratılmak isteniyor. Toplumun öfkesi de kontrol edilmek isteniyor. Bakın size bir sürü kanalda yer var gibi bir algıyla yaklaşılarak o öfke de oraya akıtılmış oluyor. Yaşananların politik gerekçeleri tartışılmadan münferit vakarmış gibi hareket ediliyor. Yani yaşanan öfke bu tarz programlarla absorbe ediliyor ve oradan reytinge çevriliyor. Birer magazin malzemesi haline getiriliyor. Seyirci de bir taraftar gibi ekranların başında oluyor ve yargılamaya başlıyor kadınları, olan bitenleri. Ve bu mahkeme gibi tekrar tekrar yaşatılıyor.
*Sizce kadınlar neden yargıya değil de bu tarz programlara başvurma ihtiyacı duyuyor?
İşin şöyle bir yanı var; kadınların devletten, mahkemelerden veya yargından adalet beklentileri çok az. Bunun karşısında kadın cinayetleri de artıyor. Kadınlar kolluğa, devlete ya da mahkemelere değil de buralara başvurduklarında bir çözüm bulacakmış gibi kurgulanıyor zaten bu programlar. Yani yargının yapması gereken, kanunlar yoluyla yapılması gereken şeyleri sanki bu programlar çözecekmiş gibi, aslında burada yargının görevini yapmadığı da açığa çıkıyor ama sanki bu onun görevi değilmiş gibi bir algı da yaratılmış oluyor.
*Peki çözüm yeri bu programlar mı?
Hayır, yani kadının güçlenmesine dair herhangi bir şey yok o programlarda. Diğer taraftan dayanışma yok ediliyor. Şiddetin politik nedenlerine asla değinilmeden bir makbul kadın oluşturulmaya çalışılıyor. Sanki orası bir çözüm odağıymış gibi, başka bir çözüm yokmuş gibi, kadınlar birbirlerine asla güvenemezlermiş gibi bir algı yaratılıyor. Bu adresler tek odak, tek çözüm yeri algısı yaratılıyor. Bunlar kadınlara ciddi anlamda zarar veren ve asla güçlendirmeyen şeyler.
Eğer bu programlar gerçekten kadınların kendilerini ifade edebilecekleri, çözüm bulabilecekleri bir yerse, binlerce kadını sokağa döken kadın örgütleri, kadın dernekleri temsilcileri neden hiç bu programlarda yer almıyor? O nedenle nafaka hakkı, İstanbul Sözleşmesi gibi iktidarın gasp etmek istediği kadın haklarına dair herhangi bir vurgu yer almaz bu programlarda. Orada ev içinde emek harcayan kadınların hayatları işleniyor ve aslında başka bir çözüm de yok mesajı veriliyor. Ben hiç görmedim bir kadın derneğinden ya da bir kadın psikoloğunun o programlarda aslında şöyle de yapabiliriz diyerek bir çözüm önerisi sunduğunu. Kadınları, kadın örgütlerine ya da kadın hakları için mücadele eden kurumlara değil de eve yönlendiriyorlar. Zaten böyle yapmasa kendi pratiğiyle çelişeceği için kadınları yönelttiği yer zayıflatma, güçsüz bırakma yeri yani ev.
*İktidar bu meselenin neresinde duruyor?
Aslında iktidar ile yaratmak istediği kadın modeli arasında tam olarak bir köprü görevi görüyor bu programlar. Çünkü iktidarın yaratmak istediği toplumsal cinsiyet rollerine uygun, makbul, itaat eden kadın modeli bu program yolluyla çizilmeye çalışıyor. Yani RTÜK dediğimiz bir kurum var, her türlü farklı sese müdahale eden ama buradaki şiddete, şiddetin magazinleştirilmesine, kadınların travmatik durumlarına, cinayetlerle ilgili durumlara müdahale etmiyor, yargının çözmesi gereken meseleler bunlar aynı zamanda ama ortada ne RTÜK var, ne yargı ne de devlet. Tamamen o ataerkinin güçlenmesine zemin sunacak bir yerden yaratılan kadın profili o kanallar aracılığıyla topluma empoze ediliyor. Bu da tabi ki iktidarın istediği bir şey. Mesela İstanbul Sözleşmesi var kadınlara yönelik şiddeti önlemek için, en önemli şeylerden biri ama asla o programlarda dile getirilmez bu.
*Peki çözüm nerede?
Son dönemde kadınların mücadelesinde biz şunu çok net gördük; kadınların ciddi anlamda bir öfke, deneyim biriktirdiğini, bu nedenle aslında gözlerinin kadın hareketlerinde olduğunu ve dolayısıyla bir beklenti de olduğunu gördük. Sokağa çıkan kadını gördükçe de daha fazla güçlendiklerini gördük. Bizim bunu daha fazla yapmamız gerekiyor, yan yana geldikçe, dayanışma içerisinde oldukça erkek şiddetiyle, erkek devletin erkek adaleti ile mücadele ettikçe güçleneceğiz. Mücadele dışında bir seçeneğimiz yok, adres birbirimiziz, adres sokaktaki kadın mücadelesidir. Erkek şiddetinin magazinleştirilmesine karşı ancak yan yana durarak, dayanışmayla, sokakta kazanabiliriz. Yani çözüm TV'lerde değil, her zaman kadın dayanışmasında, sokakta.