Kadıneki Yazı,

Savaş ve şiddetin ekolojisine karşı toplumsal ekoloji


Buhar Ewrîn-16 Haz 2024

Tüm toplumsal neticede aydınlık bir gelecek çizebilmek için hakim bilincin değiştirilmesi ve kapitalist modernite sistemine karşı mücadelede, kadın mücadelesi, doğanın savunulması arasındaki bağın güçlendirilmesi gerekiyor

Varlığın yaratılmasında ve şekillenmesinde hiçbir hakimiyet yoktur. Evrendeki her varlık bir anlamı olduğu gibi, doğal gücü ve zekasıyla yaşar. Doğayı canlı kılan şeyde özgürlükle olan bağıdır. Bu dengeyi ekolojik denge olarak tanımlayabiliriz. Ancak ataerkillik, kadının ve onun bedeni üzerinde, doğanın kontrolüne dayalı egemen bir ideolojik sistem ve bilinç olarak ortaya çıkarttığından, çeşitlilik göz ardı edilmiştir. Bu bilinç ona, dünyaya ve hayata hükmetme, doğayı kontrol etme hakkı verir ve bunun sonucunda baskı, sömürü ve şiddet meşrulaştırılır.

Bilincin bu bilimsel bakış açısı, doğayı yaratıcılıktan ve yaşamı düzenleme gücünden mahrum bırakmak için gerekliydi. Pozitivizmi temel alan anlayış, baskı ve iktidar mekanizmalarının gerekli bir aracı olarak çelişkilerin, otoritenin, hiyerarşik sistemin ve tekelin yaratılmasıyla ortaya çıkmıştır. Bu görüş 16. yüzyılda başladı. Bu çağın birçok bilim adamı ve filozofu, hakikatin ancak akıl yoluyla anlaşılıp tanımlanabileceğini iddia etmektedir. Onlara göre hakikate ulaşmak için özne ile nesne arasındaki fark gereklidir. Doğadaki mekanik bakış açısı ve paradigma da kökenini bu erkek bilincinden ve egemenliğinden alıyor. Bugüne kadar Avrupa merkezli bilimin gelişimi, insan ve doğa arasındaki ilişkinin uyum içinde olduğu pozitivizmine dayanıyordu. Ancak modern Kapitalizm sisteminin ve pozitivizm ideolojisinin gelişmesiyle birlikte doğa bir araç ve nesne olarak görülmeye başlandı ve Francis Bacon'a göre sırrını açığa çıkarmak için işkence yapılması gereken pasif bir kaynak olarak görülmeye başlandı. Bu görüş, doğanın yağmalanması ve yok edilmesinin ve modern çağın genel ideolojisinin temeli oldu.

Militarizm, savaş, şiddet ve doğanın talanı arasında doğrudan bir ilişki var. Örneğin 20. yüzyıl öncesi doğrudan insanı hedef alan savaşlardan farklı olarak 20. ve 21. yüzyılın silahları çevreyi yok ederek, zehirleyerek yapılıyordu. Özellikle Kürdistan gerçeğinde bunu görüyoruz. Son yıllarda Kürdistan doğasının tahrip edilmesi savaş gerçekliğinin bir parçası. Ağaçların kesilmesi, barajların yapılması, ormanların yakılması vb. Vahşi bir şekilde devam ediyor. Çağdaş yaşamın militarist gerçekliği yalnızca doğanın ve çevrenin yok edilmesiyle sınırlı kalmamakta, savaşın gölgesi hayatımızın tüm siyasi ve toplumsal yönlerini etkilemektedir. Bu tahakküm ve güce dayanmaktadır. O halde ekolojik kriz bu bilinci üreten yapı ve temellerden ayrı ele alınamaz.

Soygun ve doğa üzerindeki tahakküm ile kadınların köleleştirilmesi birbiriyle bağlantılıdır ve tek bir bilincin ürünüdür. Murray Bookchin, "Özgürlüğün Ekolojisi" adlı kitabında doğa ve kadın üzerindeki gücün kökenini birbirine bağlıyor. Murray Bookchin tarafından geliştirilen toplumsal ekoloji paradigması, Abdullah Öcalan tarafından genişletilerek, liberal ekolojik görüşlerin aksine ekolojik sorunları toplumsal sorunlar olarak tanımlamaktadır. Toplumsal ekoloji, insan-insan ve insan-doğa arasındaki dengeye dayanmaktadır. Toplumsal bir ekolojinin inşa edilebilmesi için toplumsal yapı ve ilişkilerin değiştirilmesi gerektiği gibi, birinci ve ikinci doğa arasındaki ilişkinin de yeniden inşa edilmesi ve üçüncü doğayı inşa etme mücadelesinin de iki doğa arasındaki dengesi üzerinden yürütülmesi gerekmektedir. İnsanın, insan üzerindeki hakimiyeti devam ederse, şüphesiz doğa üzerindeki hakimiyeti de devam edecektir.

Toplumsal ekoloji bağlamında toplumun ekolojik kriz konusunda bilinçlendirilmesi temelinde toplumsal mekanizmaların inşa edilmesi ve işletilmesi önemlidir. Demokrasinin ve eşitliğin ölçüsü de ekolojik krizin temel çözümü anlamına geliyor. Ekolojik felaketler kendiliğinden oluşmuyor ve bu krizde insanlar önemli bir rol oynuyor. O halde ekoloji bilimini, insanın doğayla yaşamı olarak tanımlayabiliriz. Dolayısıyla demokrasi mücadelesinin temel amacı kadın özgürlüğü ve ekolojik bakış perspektifiyle bütünleştirildiğinde başarıya ulaşılabilir. Ekoloji biliminin görevi toplum ve doğa arasındaki çatışmayı aşmaktır. Toplumu, insanı ve doğayı nesne olarak gören bakış açısı aşılana kadar ahlaki ve politik bir toplumdan söz edemeyiz.  Ekoloji bilimin rolünün önemi, Jineoloji ve ekoloji arasındaki ilişkinin önemi burada ortaya çıkıyor.

Ekoloji Jineoloji ile ilgili bir bilimdir. Öte yandan ekoloji, Jinelojinin çalışma alanlarından biridir. Doğaya tahakküm kurma yaklaşımlarını yorumlamak, eleştirmek ve sosyoloji ekollerinin bu konudaki eksikliklerine karşı teorik ve pratik mücadelesini geliştirmek Jineolojinin meselesidir. Kadın ve doğa üzerindeki tahakküm iktidar yapılarının ürünüdür ve kadın ile doğanın sömürülmesi ayrı ele alınmamalıdır. Toplumun her alanında ekolojik anlayışın farkındalığını oluşturmak bilimsel ve toplumsal bir görevdir. Demokratik toplumun temel sütunlarından biri ekolojik bilincin yaratılmasıdır. Doğadan uzaklaşmış ve ona düşmanlık eden bir toplum yok olmaya doğru gider. Manevi anlamda nasıl ki her kültürün kendi toprağı ve coğrafyasıyla bağlantısı varsa, doğadan kopukluk da köksüzlüğe yol açar. Toplumsal sistem doğayla bir olmazsa korunamaz. İnsan ve doğa arasındaki ilişkiyi değiştirmenin tek yolu demokrasi ve adaletle bağlantılı bir ekolojik devrimdir ve bu da ancak toplumun tüm üyelerinin katılımı ve sorumluluğuyla mümkündür. Toplumsal ekoloji, insanlarla doğa arasındaki kopukluğu eleştirmekten öte, aralarındaki ilişkiyi geliştirmeye yönelik bir paradigmadır.

Kürdistan ve genel olarak Mezopotamya coğrafyasında doğanın korunması derin ve kadim bir kültürdür. Bu kültürün aktarımında özellikle kadınlar ve anneler önemli rol oynuyor. Günümüzde kadınlar sistem karşıtı tüm toplumsal hareketlerde önemli bir rol oynuyor; ekolojik hareketler de bunlardan biri. Tüm toplumsal Neticede aydınlık bir gelecek çizebilmek için hakim bilincin değiştirilmesi ve kapitalist modernite sistemine karşı mücadelede, kadın mücadelesi, doğanın savunulması arasındaki bağın güçlendirilmesi gerekiyor. Olgularda olduğu gibi çevre krizinden de en çok kadınlar etkileniyor. O nedenle ekolojik krizin önlenmesi için toplumsal bir kültürün inşa edilmesi, toplumun çevreyi koruma konusunda eğitilmesi, ekolojik ve çevreci kurumların inşa edilmesi ve bu konuda net program ve stratejilere ihtiyaç duyulmaktadır.


Etiketler : Ekolojik yıkım, Doğa talanı, ekoloji,


...

Buhar Ewrîn