Gelişen teknoloji ile ırkçılık sadece fiziki bir saldırı değil, düşünsel bir saldırı halini de aldı. Öyle ki en çok dijital medya platformlarından artık ırkçılık kendini örgütler oldu. Kadına yönelik saldırılar, çocuğa yönelik saldırılar, azınlıklara yönelik saldırılar, dezavantajlı gruplara yönelik saldırılar, işçilere, emekçilere, dile, kültüre, sanata ve “yaşam”ın tüm alanlarına yönelik saldırılarda dijital medya en aktif rolü oynuyor
Bu uygulamalarla mücadele etmeye çalışmak oldukça önemli; ama daha da önemlisi bu uygulamalara alışmamak ve normal kabul etmemek. Çünkü bunları normal kabul ettiğimiz müddetçe bu uygulamalar devam edecek. Bu arada burada uzun uzun anlattığım şeyin aslında çok kısa bir adı var: Düşman ceza hukuku…
Türkiye’de Kürtlere yönelik inkâr ve imha siyaseti, Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren çeşitli aşamalarda uygulanmıştır. Osmanlı döneminde Kürtler tanınırken, Cumhuriyet’in ilanından sonra Kürt kimliği reddedilmiş ve Kürtler "Dağ Türkleri" olarak adlandırılmıştır. Bu politikanın temelleri, Türkiye'nin ulusal kimlik inşası sürecinde atılmıştır. Cumhuriyetten günümüze uygulanan imha inkar politikaları yüz yıllık asimilasyon politikalarının devamı şeklindedir
Kadınlar ve halk olarak Ceylan’ın, Cemile’nin, Leyla’nın, Narin’in ve sayamadığım katledilen onlarca çocuğun gözleri üzerimizdeyken yerimizde durup gündem değiştirenlere izin vermemeliyiz. Bu tür katliamlar karşısında toplumsal bilinçlenmenin artması, etkili reformların yapılması, yargının cezasızlık politikasındaki ısrarından vazgeçmesi gerekliliğini artık daha gür ve ortak sesle haykırmaya devam etmeliyiz
Kapitalist sistemin neredeyse varoluş koşulunu yaratan ev içi yeniden üretim emeği, yani ücretlendirilmeyen kadın emeği, kadını yok sayarken aileyi ve kapitalizmi besliyor