Amerika’da cinsel saldırı suçlamalarıyla anılan bir figür olan Trump’ın iktidarına karşı en güçlü itirazı yükseltenler kadınlardı. İran’da “Jin, Jiyan, Azadî” diyerek molla rejimini sarsanlar, Suriye’de IŞİD’in korkulu rüyası hâline gelenler, Polonya’da kürtaj yasaklarına karşı sokakları dolduranlar yine kadınlardı
Dünya kapitalist sistemi, özellikle Korona pandemisinden sonra kendini yeniden biçimlendirerek yeni bir aşamaya girdi. Bu dönemin temel karakterini muhafazakârlığın güçlenmesi, anti-demokratik uygulamaların yaygınlaşması ve kadınlara karşı yürütülen, adı açıkça konmamış bir savaş oluşturuyor. Kadınlar bugün, Silvia Federici’nin Caliban ve Cadı’da tarif ettiği gibi, bir karşı-devrim sürecini yaşıyor. Kapitalist sistem, kısmen kurduğu düzeni tam anlamıyla hayata geçirebilmek için kendisine engel olarak gördüğü kadın hareketlerini ve bu hareketlerin şimdiye dek elde ettiği kazanımları ortadan kaldırmak istiyor.
Pandemi döneminde ev içi şiddete karşı sessizliği kıran, kurdukları dayanışma ağlarıyla kadınları yalnız bırakmayanlar yine kadınlardı. Amerika’da cinsel saldırı suçlamalarıyla anılan bir figür olan Trump’ın iktidarına karşı en güçlü itirazı yükseltenler kadınlardı. İran’da “Jin, Jiyan, Azadî” diyerek molla rejimini sarsanlar; Suriye’de IŞİD’in korkulu rüyası.
hâline gelenler; Polonya’da kürtaj yasaklarına karşı sokakları dolduranlar yine kadınlardı. Fransa’da Gisèle Pelicot’un yıllar boyunca bayıltılarak eşi ve onun organize ettiği yüzlerce erkek tarafından maruz bırakıldığı sistematik cinsel şiddete karşı yürüttüğü mücadelede dayanışmayı büyüten ve faillerin cezalandırılmasını sağlayanlar da kadınlardı.
Me Too hareketiyle cinsel saldırıların görünür kılınması, kadına yönelik şiddete karşı küresel ölçekte örgütlenen “One Billion Rising” eylemleri, Latin Amerikalı kadınların yürüttüğü “Ni Una Menos” (Bir kişi bile eksilmeyeceğiz) hareketi, kadınların istediklerinde milyonlarca kişiyi harekete geçirebilecek bir politik güç oluşturabildiğini açıkça gösterdi. Elbette bu mücadelelerin hiçbiri her şeyi bir anda değiştiremedi. Ancak feminist mücadeleyle biriken bu kolektif güç, yeni otoriterliği referans alan kapitalist erkek egemen yapıları rahatsız ediyor ve korkutuyor.
Tam da bu nedenle bugün kadınlara yönelik saldırılar tesadüfi ya da münferit değil; sistematik, örgütlü ve ideolojiktir. Sözgelimi Amerika’da Me Too hareketine karşı, başını Trump’ın çektiği ve seçim kampanyasında kullandığı “Your body, my choice” (Senin bedenin, benim kararım) gibi karşı saldırılar, kurulmakta olan yeni dünya düzeninin bir parçası olarak yorumlanabilir.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’nin Kadınlar, Barış ve Güvenlik raporu da bunu doğrular nitelikte. Buna göre artan otoriterlik, yaygınlaşan çatışmalar ve militarizasyon bağlamında, 2020’den 2025’e kadar geçen son beş yıl, kadınların barış ve güvenlik gündeminin birçok hedefinde durgunluğa ve hatta gerilemeye neden olmuştur. Siyasi kutuplaşma, uluslararası sistemi de zorlamakta ve on yıllardır elde edilen kazanımların silinip süpürülme tehdidini oluşturmaktadır.[1]
Kadınlar açısından 2025 yılı saldırılar ve mücadeleyle gecen bir yıl olarak tarif edilebilir. Bu yılın en önemli kazanımı şüphesiz İtalya’da kadın cinayetlerinin, bir kadına cinsiyeti nedeniyle uygulanan ayrımcılık veya nefret eylemi olarak tanımlanması ve bunun bir suç olarak yasalarda yerini almasıdır.[2]
2025 yılının bir diğer güzel haberi ise İran’dan gelmiştir. İran’da başörtüsü yasağına uymayanları sert bir şekilde cezalandırmayı öngören yasa, Güvenlik Konseyi tarafından durdurulmuştur. Bu durum, Jina Mahsa Amini’nin yolundan giden kadınlar için önemli bir başarıdır. “Jin, Jiyan, Azadî” direnişi devam etmektedir. Buna rağmen ekonomik baskının yanı sıra aktivistlere ve sivil toplum kuruluşlarına, özellikle de kadın hakları savunucularına yönelik devlet baskısı da artmaktadır. Avukat Marzieh Mohebi’nin ülkeyi terk etmek zorunda kalması ve İran’daki tüm mal varlığına el konulması; 20 yıldan fazla süredir hapiste olan ve ağırlaşan sağlık durumuna rağmen cezaevinde tutulmaya devam edilen Zeynep Celaliyan’ın durumu; Pakhshan Azizi, Sharifeh Mohammadi ve Warisha Moradi’nin idam cezasıyla karşı karşıya kalmaları, İran’da direnişin ne kadar zorlu olduğunu bizlere göstermektedir.[3]
Savaş ve savaş hazırlığı, ne yazık ki 2025 yılının en önemli gündemlerinden biri olmaya devam ediyor. BM verilerine göre 2024 yılında dünya genelinde 100’den fazla ülke askeri harcamalarını artırdı; küresel askeri harcamalar 2,7 trilyon doları aşarak reel olarak yüzde 9,4 yükseldi.[4]
Birlesmis Milletler Genel Sekreterligi”nin raporuna göre 2024 yılında, dünya genelinde 676 milyon kadın ve kız çocuğu, ölümcül bir çatışmanın yaşandığı bölgelere 50 kilometre mesafede yaşamaktaydı. Bu rakam, 1990’lardan bu yana kaydedilen hem en yüksek sayı hem de en yüksek oran olarak dikkat çekmektedir.
Afganistan’da kadın ve kız çocuklarının hakları korkunç boyutlardadır. 9 milyon kadın ve kız çocuğunun eğitime erişim hakkı, Taliban tarafından uygulanan fiilî yasalarla engellenmektedir. Eğitim, çalışma ve mülkiyet hakları tehdit altındadır. Bunun yanı sıra Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Haiti, Myanmar, Sudan ve işgal altındaki Filistin topraklarında da kadın ve kız çocuklarına yönelik ağır ve sistematik hak ihlalleri yaşanmaktadır. 2022 yılından bu yana devam eden Ukrayna savaşında ise milyonlarca kadın evlerini terk etmek zorunda kalmıştır. Kadınların gündeminden hiç düşmeyen bir diğer konu ise kadına yönelik şiddettir.Tüm dünyada yine BM verilerine göre her on dakikada bir kadın öldürülmektedir.
Türkiyeli kadınların gündeminin ilk sırasında 2025 yılında da kadın cinayetleri yer almıştır. Türkiye’de yılın ilk 11 ayında 260 kadın öldürülmüş, 267 kadın ise şüpheli biçimde hayatını kaybetmiştir. Kadın katilleri için 11. Yargı Paketi kapsamında af hazırlıkları sürerken, erkek egemen yargı düzeni Rojin Kabais cinayetinde olduğu gibi failleri korumaya devam etmiştir.
AKP–MHP hükümeti, 2025 yılını “Aile Yılı” ilan ederek, dünyadaki muhafazakâr emsalleri doğrultusunda kadınları aile içinde tanımlamayı ve onları geleneksel kalıplara hapsetmeye çalışmayı sürdürmüştür.
Buna karşın, 2025 yılının Türkiyeli kadınlar açısından en önemli gelişmelerinden biri, PKK’nin kendisini feshetmesi ve İmralı’da Abdullah Öcalan ile yürütülen diyalog süreci olmuştur. Bu süreç kapsamında oluşturulan komisyon ve heyetlerde kadınların yer alması, önümüzdeki dönem açısından umut vericidir.
Öte yandan Kürt kadınların ulusal birlik çabaları, fuhuş ve uyuşturucuya karşı ev ev yürütülen mücadeleleri ile barış mücadelesi 2025 yılına damgasını vurmuştur. Son olarak Bursaspor maçında Kürt siyasetçi Leyla Zana’ya yönelik cinsiyetçi saldırı, ırkçılık ve cinsiyetçiliğin Türkiye toplumunun kangren haline gelmiş bir sorunu olduğunu göstermektedir; bu nedenle 2026 yılında da kadınların mücadele gündeminin öncelikleri arasında olacağı tahmin edilebilir.
Yıl sona ererken diyebiliriz ki kadın mücadelesi; demokrasi, özgürlük, barış ve eşitlik mücadelesinin en canlı ve en belirleyici dinamiklerinden biri olmayı sürdürmektedir.
Son Not:
[1] Frauen und Frieden und Sicherheit, Bericht des Generalsekretärshttps://www.unwomen.at/blog/2025/11/04/press-release-kriege-gegen-frauen-verschaerfen-sich-waehrend-globale-konflikte-rekordhoehen-erreichen/ Aufruf: (10.12.2025)
[2] Spiegel Ausland (25.11.2025) https://www.spiegel.de/ausland/femizide-italien-bekaempft-gewalt-gegen-frauen-mit-neuem-gesetz-a-d75b3433-9134-42f4-9b97-20d02210b393 Aufruf. (23.12.2025)
[3] Shabnam, von Hein (10.03.2025) iranische Frauen: Zwischen Krise und Kampf um Rechte, Deutsche Welle Menschenrechte Asienhttps://www.dw.com/de/iranische-frauen-zwischen-krise-und-kampf-um-rechte/a-71822599 Aufruf (10.12.2025)
[4] Frauen und Frieden und Sicherheit, Bericht des Generalsekretärshttps://www.unwomen.at/blog/2025/11/04/press-release-kriege-gegen-frauen-verschaerfen-sich-waehrend-globale-konflikte-rekordhoehen-erreichen/ Aufruf: (10.12.2025)
