Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
No Result
View All Result

Dijital Çağın İkili Yüzü: Kadın Haklarında Fırsatlar ve Tehlikeler

Oya Açan Oya Açan
13 Aralık 2025
Yazı
0
Dijital Çağın İkili Yüzü: Kadın Haklarında Fırsatlar ve Tehlikeler
0
SHARES
3
VIEWS
Facebook İle PaylaşTwitter İle Paylaş

Dijital dünyanın kadın hakları konusunda da ikili ve çelişkili bir doğası olduğunu söylemeliyiz. Bu, dünyadaki kadın mücadelesi açısından bir yandan müthiş işlevli araçlar sunarken diğer yandan yeni ve derinleşmiş tehditler ve risk alanları yaratıyor

“Kafamızı ekrandan çekince de dünya kendine uygun hızda akmayı sürdürüyor aslında…”

Günümüzde hızla ilerleyen teknolojinin ulaştığı boyut dünyanın her yanının dijital ağ bağlantılarıyla sarılmasına neden oldu. 8.1 milyarlık dünya nüfusunun 5,6 milyarının (yüzde 69,1’nin) interneti kullandığı, bu 5,6 milyar kullanıcının da günde ortalama 6 saat 40 dakika internette zaman geçirdiği düşünülürse, nasıl yaygın bir dijital dünyada soluk alıp verdiğimiz görülür.

İnternetin gündelik kullanımında sosyal medya ezici bir üstünlüğe sahip. Facebook aylık 3,6 milyar aktif kullanıcı içerirken, WhatsApp’ın 3 milyar aktif aylık kullanıcısı var. Diğer yandan Youtube’da 2,5 milyar potansiyel reklam erişimi varken, TikTok’da bu sayı 1,94 milyar. Düşünün ki, Türkiye’de günde 12 milyon saat swipe denilen kısa süreli videolara harcanıyor; akıl alır gibi değil!

Sınıfsal, cinsel, etnik uçurumlar

Sayısal veriler söz konusu olduğunda dijital dünyanın hayatımızın merkezine oturduğu gerçeği gibi bir algı kolaylıkla şekilleniyor kafamızda. Fakat mesele bu kadar basit değil. Birincisi dijital dünyanın büyük bir hızla hayatımıza nüfuz etmesiyse ikincisi bunun dünyanın her yerinde herkesi aynı ölçüde kapsamadığı gerçeği.

Dünya üzerinde internete erişimi olmayan milyarlarca insan var. Emperyalist-kapitalist ülkelerle diğerleri arasında, aynı ülke sınırları içinde de sınıfsal farklardan kaynaklanan bölünmeler söz konusu. Sınırlarını emek-sermaye çelişkisinin ve özel mülkiyet dünyasının çizdiği sınıfsal farklar ve olanaklar/olanaksızlıklar kullanıcı kitlenin dijital alemdeki varlığını belirliyor. Sınıflar ile belli bir sınıf içindeki toplumsal kesimlerin farklı bölükleri de bu dijital uçurumdan nasibini alıyor. Sözgelimi ABD’de siyahlar ve hispanikler de bu açıdan dezavantajlı toplumsal kesimler arasında.

Yine söylemeye bile gerek yok ki, küresel mobil/internet kullanımı dijital bir cinsiyet uçurumu şeklinde de kendini gösteriyor. Bazı ülkelerde kadınların mobil internet kullanımı erkeklerden yaklaşık yüzde 15-19 daha düşük. Dijital dünya ve onun ‘nimetleri’ nötr değil, bu alan toplumsal normların ve önyargıların yansıdığı bir mecra. Dolayısıyla algoritmik ayrımcılık ve dijital uçurum bütün çıplaklığıyla kendisini gösteriyor.

Kadın hakları mücadelesi açısından bakarsak fırsat ve olanaklar kadar dezavantajlar ve olumsuzlukları da görebiliyoruz. Zaten insanlığın gelişiminde geçilen her uğrağın, devreye sokulan her aracın asla tek boyutlu sonuçları olmuyor. Dolayısıyla bu alanda da fırsatlar kadar riskler de söz konusu.

Dijital dünyanın kadın hakları konusunda da ikili ve çelişkili bir doğası olduğunu söylemeliyiz. Bu, dünyadaki kadın mücadelesi açısından bir yandan müthiş işlevli araçlar sunarken diğer yandan yeni ve derinleşmiş tehditler ve risk alanları yaratıyor. Mücadelenin yeni bir arenaya taşınması kadınlar açısından bir kurtarıcı mı yoksa eski kadim eşitsizliklerin yeni giysiler giydirilmiş hali mi? Erişim, örgütlenme, ekonomi ve sağlık gibi alanlarda önemli fırsatlar var ama teknoloji kaynaklı şiddet, gözetim, algoritmik ayrımcılık ve ekonomik erişim eşitsizlikleri, kazanımları büyük ölçüde gölgede bırakıyor. Bu ikili doğaya -özgürleştirici ve sömürücü”- daha yakından bakmak lazım

Dijital olanaklar

Dijital dünya, geleneksel medyadaki sınırlamaların aşılması ve sosyal medya ile kadınların seslerini, yaşadıklarını ve bakış açılarını daha geniş bir kitleye ulaştırma imkanı anlamında bir açılım sunuyor. Kadınları ilgilendiren her alan ve konuda bilgi ve veriye ulaşmak mümkün hale geliyor. Bunun içine sağlık da giriyor eğitim de hukuk da… Hepsinden önemlisi kadınların dünya çapında mücadelesini besleyen dayanışma ağlarına erişme olanağı anlamına geliyor.

#MeToo, #ŞiddeteSessizKalma gibi hashtag kampanyalarıyla kolektif bir ses oluşturma ve toplumsal farkındalığı hızla yayma gücünün coğrafi ve sosyal sınırları aşan bir hıza ve etkinliğe sahip olduğunu hepimiz deneyimledik.

Dijital dünyanın karanlık yüzü

Fakat kadına yönelik dijital şiddet, teknolojinin belki de en karanlık yüzünü oluşturur. Amacı, kadını susturmak, korkutmak, kontrol altına almak ve kamusal alandan çekilmeye zorlamaktır.

Kadınlar dijital alemde sanal bir kuşatma altındadır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine bağlı olarak dijital şiddet de bu eşitsizliği derinleştirerek yol alıyor. Devletler ve partnerler tarafından dijital gözetim (konum takibi, mesajlaşma uygulamalarının kontrolü) şeklinde gerçekleşen şiddet kişisel mahremiyet ve güvenliğe saldırı olduğu kadar kaygı ve endişeyi büyüten bir rol oynuyor. Bu endişe ya bu tür teknolojik imkanlardan uzaklaşmaya ya da kayıtsızlaşmaya yol açıyor.

Öte yandan sınırsız olarak algılanan bu flu ortamın muğlaklığında kadınlara yönelik saldırılar daha da kolaylaşıyor. ‘Özel’ yaşama, ev gibi ‘özel’ mekanlara görünmeden girmek çok kolay çünkü. Bu bağlamda kadın düşmanlığı ve homofobi dijital şiddetin bir türü olarak bu alanda da karşımıza çıkıyor.

BM verilerine göre, küresel düzeyde her iki kadından biri yaşamının bir döneminde dijital şiddete maruz bırakılıyor, kadınların yüzde 85’i çevrimiçi şiddete tanıklık ediyor. Hatta kadınlar dijital şiddete erkeklerden 27 kat daha fazla maruz kalıyor.  Yine BM verilerine göre, Türkiye’de 18-29 yaş arası genç kadınlar dijital şiddetin hedefinde.*

Kadın ve kız çocuklarının maruz kaldığı yaklaşık 40 dijital şiddet türü var. Başta gelenleri cinsiyetçi nefret söylemi, hakaret ve tehdit mesajları. Stalking (dijital takip), sürekli mesaj yağmuruna tutan çevrimiçi mobbing, özel fotoğraf/video paylaşımı, revenge porn (öç pornosu), çevrimiçi görüntü temelli istismar, dijital flört şiddeti, deepfake videolar (mevcut bir görüntü veya videoda yer alan bir kişinin bir başka kişinin görüntüsü ile değiştirildiği bir medya türü), doxing (bir kişi veya kuruluş hakkında bilgileri herkese açık veri tabanları ve sosyal medyada ya da bilgisayar korsanlığı yaparak araştırmak ve kamuya açık platformlarda yaymak), hesap çalma, cinsiyetçi dezenformasyon, iş e-postaları, siyasi nefret söylemleri, konum takip uygulamaları vb.

Erkek şiddetinin zirveye çıktığı eş/partner tehdit ve tacizlerinde olduğu kadar özellikle kamusal alanda belli bir görünürlüğü olan söz sahibi kadınlara yönelik organize taciz ve itibarsızlaştırma kampanyaları da sık sık gündeme geliyor. Sahte hesaplarla düzenlenen saldırılar, hedef göstermeler… Bunlar kadınların sesinin kısılmasına ya da daha cılız çıkmasına yol açıyor.

Elbette sadece bunlarla sınırlı da değil, emek üzerindeki sömürüyü derinleştiren dijital şiddet hem ekonomik bağımsızlığa hem de kadın istihdamına yönelik bir saldırı aynı zamanda. Bu çevrimiçi şiddet kadın emeğini görünmez kılıyor, kadınların çalıştıkları mekanlarda güvencesizliği derinleştiriyor. Dolayısıyla dijital şiddet yalnızca toplumsal cinsiyet temelli bir saldırı değil, aynı zamanda sınıfsal bir saldırı.

Dijital dünyanın empoze ettiği estetik anlayışı, başarı ve yaşam standardı ölçülerini de yabana atmamak gerekir. Görünürlük ve “mükemmellik” baskısının kıskacı sadece kadınları pençesine alan bir dalga değil. Sürekli “beğeni” ve onay arayışının yarattığı psikolojik yük nedeniyle oluşan özgüven sorunları, aralıksız pompalanan normlar yüzünden beden algısı bozuklukları ile neredeyse herkesi bir salgın gibi kasıp kavuran kendinden, bedeninden hoşnutsuzluk tahmin edilemeyecek boyutlardadır.

Dijital şiddete karşı mücadele

Kadına yönelik dijital şiddet, fiziksel-mekansal sınır tanımayan ve derin yaralar açan güncel bir sorundur. O, gerçek dünyada her gün ve her yerde yaşadığımız şiddetin dijital alandaki uzantısı hatta bazen ondan daha yıkıcı halidir.

Dolayısıyla bireysel düzeyde güçlenme ve korunmanın yolları üzerinde yoğunlaşmak gerekir. Saldırıyı kanıtlayacak deliller yasal süreçlerde kullanılacak önemli argümanlardandır. Her türlü tehdit, hakaret, rahatsız edici mesajın tarih ve saati belli olacak şekilde ekran görüntüsünü almak gerekir. Nasıl ki erkek egemen dünyada gündelik hayatımızda sınırları net çizmemiz gerekiyorsa bu siber alem açısından da böyledir. “Hayır” hayırdır ve bu sözcüğün anlamı dijital dünyada da budur. İstenmeyen kişileri bloklamak, mahremiyet ayarlarını sıkılaştırmak bir zayıflık değil, sağlıklı bir sınır çizme eylemidir.

Bu alandaki mücadele de tıpkı öz savunmaya yaklaşımımız gibi olmalıdır. Bireysellikten çıkmalı, toplumsallaşmalı, kolektif bir bilinç ve eylem haline gelmelidir. Çünkü evdeki, okuldaki, işyerindeki, mahalledeki aşktan ölüp bittiğini söyleyen erkeklerin kişiliğimizi, hayatımızı, geleceğimizi elimizden almaya kalktığında göstermemiz gereken insani reflekstir öz savunma. Öz savunma, direnerek yaşanabileceği gerçeğinin ayırdına varılmasıdır. Hayatımıza ve kişiliğimize yönelik bir saldırıyı önlemek için girişilen insani bir haktır.

Kişisel olarak yapacaklarımız -kesinlikle ihmal etmeyip kafa yorulmak koşuluyla- son tahlilde sınırlıdır. Dijital detoks, risk içeren içerik ve hesaplardan arınma bunların başında gelir. Öte yandan toplumsal bir eylem alanı olarak ifşa ve ortak eylemler için dayanışma ağları türünden platformların görünür hale gelmesi ve etkin çalıştırılmaları kullanmamız gereken yöntemlerin belki de başında gelir. Çünkü sesimizi duyurma ve haklarımız için mücadele etmede dayanışma ağları bu risklerle mücadelede en önemli silahlardandır.

Güvendiğimiz kişileri (aile, arkadaş, yoldaş, meslektaş) yaşadıklarımızdan -bize yaşatılanlardan- haberdar etmek çok önemlidir. Unutmayalım ki dijital şiddet, sessizlik ve izolasyon sayesinde soluk alıp vermeye devam eder. Sıkıştırılmış, tek başına kalmış bireylerin çıkışsızlığından ve kendini çaresiz hissetmesinden beslenir. Buna teslim olmamak gerekir. Çünkü asıl yenilgi pes ederseniz gösterir kendini. Asıl yenilgi sadece aldığınız darbeleri düşünürseniz gelir yerleşir hayatınızın orta yerine. Kollarınızı yana düşürür, mecalsizleştirir… Hiçbir silahla yaralanmadığınız halde ölümünüz asıl bundan sonra başlar.

Kadın mücadelesinde sık sık vurgulandığı gibi, “Umutsuzluğa kapılırsan bu kalabalığı hatırla!”

Dipnot: https://www.kadinisci.org/dijital-siddet-kadin-emegine-saldiri-ve-yeni-mucadele-hatti/

Etiketler: Dijital kapitalizmDijital medyaDijital şiddetFeminizmİstanbul SözleşmesiKadın MücadelesiKürt kadınlarSayı 146
Önceki İçerik

Başardık yine Başaracağız!

Sonraki İçerik

Özgürlük, “Hak”larda Değil Zihniyette Başlar

Sonraki İçerik
Dünyada Kadın Mücadelesi

Dünyada Kadın Mücadelesi

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

No Result
View All Result
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.