Halk direniyor. Ve her direniş diğerine nefes oluyor. Kazdağlarından yükselen ses Bestaya güç veriyor, Besta’dan çıkan çığlık Munzur’a, İkizdere’ye umut taşıyor. Ekoloji mücadelesi yerel sınırları aşan, bütün halkların ortak yaşam hakkını savunan bir mücadele hattı
9 Eylül sabahı Şırnak meydanında yüzlerce insan bir araya geldi. Kadınlar, gençler, siyasi parti temsilcileri, demokratik kurumlar ve ekoloji hareketinden dostlar; tek bir sese dönüştü: “Beşta yaşamdır!” Meydanı dolduran coşku, halaylarla, sloganlarla ve kararlı bir yürüyüşle BestaYya doğru aktı. 0 gün Şırnak’ın sokakları yalnızca bir kent değil; yaşamı, kültürü ve özgürlüğü savunanların ortak buluşma mekânıydı. Ben de iklim Adaleti Koalisyonu ve Toprağımızı Vermiyoruz kampanyası adına bu yürüyüşteydim. Yüzlerce kişiyle omuz omuza, kesilen ağaçların sesini duyurmak için yürüdük. Her adımda toprağın kokusu, ağaçların nefesi ve halkın direnciyle buluştuk. Yürüyüş Besta’da gece nöbetine dönüştüğünde, aslında bir hakikati bir kez daha gördük: Doğayı savunmak, halkın iradesini ve barışı savunmaktır. Besta: Doğayla Halkın Hafızası Besta, yalnızca bir orman değil.
Mezopotamya’nın kadim coğrafyasında halkların yaşamıyla, kültürüyle, emeğiyle örülmüş bir mekân. Dağlarında yankılanan her ses, köylerin belleğiyle, dengbêjlerin ezgileriyle, anaların direnciyle birleşiyor. Bu yüzden burada kesilen her ağaç yalnızca ekolojik bir yıkım değil; aynı zamanda bir halkın tarihine, kültürüne ve geleceğine yönelmiş bir saldırıdır.
Bugün devletin “güvenlik” adı altında yürüttüğü politikalar, Besta’da çıplak bir şekilde görünür hale geliyor. Orman kesimleri, sadece doğayı hedef almıyor; aynı zamanda halkın yaşam alanlarını boşaltmayı, kültürel varlığını yok etmeyi amaçlıyor. Eko Kırım ile demografik ve politik mühendislik iç içe geçiriliyor.
Kadınların ön Safındaki Direniş
Besta’da gece olduğunda, yürüyüşümüz nöbete dönüştü. Dağların karanlığında yanan ateşler, yaşamı savunan kalplerimizin ışığıydı. Kadınların ön safında tuttuğu nöbet, yalnızca bir ekoloji mücadelesi değil; barış ve özgürlük mücadelesinin de özünü temsil ediyordu. Analardan genç kadınlara uzanan zincirde, doğa talanına karşı direnişin aynı zamanda patriyarkaya karşı direniş olduğunu gördük. Çünkü biliyoruz ki kesilen her ağaq yakılan her orman, kurutulan her dere; en çok kadınların yaşamını, emeğini ve geleceğini vuruyor. Kadınların “Beşta yaşamdır” haykırışı bu yüzden barışın ve özgürlüğün de sesi oldu.
Mezopotamya’dan Kazdağlarına Ortak çığlık
Bestadaki çığlık yalnız değil. Hasankeyf’te sulara gömülen tarih, Munzur’da baraj tehdidi altındaki yaşam, Kazdağlarında maden şirketlerinin talanı, Akbelen’de kesilen ormanlar, İkizdere’de delik deşik edilen vadiler… Hepsi aynı saldırının parçası. Sermaye ve devlet el ele, yaşam alanlarını “rant” ve “güvenlik” bahanesiyle yok ediyor.
Ama halk direniyor. Ve her direniş diğerine nefes oluyor. Kazdağlarından yükselen ses Bestaya güç veriyor, Besta’dan çıkan çığlık Munzur’a, İkizdere’ye umut taşıyor. Ekoloji mücadelesi yerel sınırları aşan, bütün halkların ortak yaşam hakkını savunan bir mücadele hattı.
Taleplerimiz Net ve Meşru
Besta’dan yükselen talepler bugün daha gür bir şekilde dile getiriliyor:
- Ağaç kesimleri derhal durdurulsun.
- Doğa, güvenlik bahanesiyle ve rant uğruna katledilmesin.
- Bölge halkının iradesi tanınsın, karar süreçlerine doğrudan katılım sağlansın.
- Tüm ekoloji hareketleri, demokratik kurumlar ve uluslararası kamuoyu Besta’nın yanında dursun.
Bu talepler yalnızca Beşta için değil; Mezopotamya’dan Anadolu’ya, dünyanın dört bir yanındaki yaşam alanlarını savunan herkes için ortak taleplerdir.
Bir Çağrı: Beşta Yaşarsa Biz de Yaşarız
Besta’da gördüğüm hakikat şudur: Atılan her adım, tutulan her nöbet yalnızca ağaçları değil; yaşamı, kültürü ve geleceği savunmak içindir. “Beşta yaşamdır” sloganı, bir ormandan çok daha fazlasını dile getirir; halkın kendi kaderine sahip çıkma kararlılığını haykırır.
Bugün BestaYdan yükselen ses, hepimize yönelmiş bir çağrıdır:
- Doğa katledilirse barış olmaz.
- Ağaçlar kesilirse yaşam kurur.
- Beşta yaşarsa biz de yaşarız.
Mezopotamya’nın dağlarından yükselen bu çağrıya kulak vermek, yalnızca bir ekoloji meselesi değildir. Bu, barışı, özgürlüğü ve yaşamı savunma meselesidir. Besta’da direnenler hepimize şunu hatırlatıyor: Yaşamı savunmak, geleceği savunmaktır. Ve biz biliyoruz, Beşta yaşarsa biz de yaşarız.