Kürt kadınların kamusal ve özel alandaki bu mücadeleleri, onları devletin, toplumun ya da ailenin bir parçası olarak tanımlayan sistemden kopuşu beraberinde getirmiş, birey olma ve kendini gerçekleştirme yolunda ilk adımı atmalarını sağlamıştır
Bütün sınıflı toplumlar boyunca kadınlar bedenleriyle, emekleriyle ve hatta duyguları ve düşünceleriyle erkek egemen sömürünün hizmetine sokulmuş ve yok sayılmışlardır. Tüm bu yok sayılmalara rağmen bazen eski bir ağıtta, bazen bir masalda, bazen kalıntıların arasında bir göçükte kadınların yarattığı ve keşfedilmeyi ya da anlamlandırılmayı bekleyen kadın özgürlükçü başka bir dünyanın kanıtlarını bulmak mümkündür. Çünkü var olan hiçbir şey yok olmaz, var olanın ortaya çıkması için sadece doğru bir zamanda onu açığa çıkaracak bir gücün ortaya çıkması gerekir.
Bugün Jin, Jiyan, Azadî sloganının ve onun arkasındaki yaşam felsefesinin açığa çıkması da doğru bir zamanda bu doğru gücün ortaya çıkmasıyla açıklanabilir. İlk olarak Abdullah Öcalan’ın 90’lı yıllardan itibaren Kürtçe jin yani kadın ve jiyan yani yaşam sözcükleri arasındaki anlam ilişkisinden hareketle kadın toplumsallığını, kadın erkek rollerini çözümlemesi; bu çözümlemelerde kadını yaşamın ve toplumsallığın yaratıcısı olarak ele alması, kurnaz erkek aklının kadın özgürlüğünü bin yıllar boyunca nasıl tahakküm altına aldığını dilsel varlıklardan, yani mitolojilerden yola çıkarak sistematik olarak incelemesi; buna paralel olarak kadınların her alanda örgütlenmeleri, yukarıda bahsettiğimiz güç birikimini ve Jin Jiyan Azadî felsefesinin düşünsel zemininin oluşmasını beraberinde getirmiştir.
90’lı yıllar boyunca bu düşünsel zeminden beslenen Kürt kadınları bir yandan Kürt muhalif partilerinde politik birer özne olarak siyasal yaşamın bir parçası haline gelirken, diğer yandan özellikle Kürt toplumu içerisinde o dönemlerde hala etkili olan feodal yapının sorgulanmasında ve dağıtılmasında da etkili güce dönüşmüştür. Bir başka deyişle kadınlar köylerin boşaltılmasına, yakılmasına, gözaltında kayıplara ve işkencelere karşı kitlesel olarak sokağa çıkarken, eve döndüklerinde de tekrar geleneksel sürdürmemiş, kamusal alandaki sorgulamaları özel alana da taşımışlardır. Kürt kadınların kamusal ve özel alandaki bu mücadeleleri, onları devletin, toplumun ya da ailenin bir parçası olarak tanımlayan sistemden kopuşu beraberinde getirmiş, birey olma ve kendini gerçekleştirme yolunda ilk adımı atmalarını sağlamıştır. Somut olarak bu dönemde kadınlar sansürlü de olsa çıkan muhalif yayınları okumak için okuma yazma kurslarına katılıyor, aile içinde şiddete uğradıklarında partiye koşuyor, kendi özgürlük ölçülerini belirliyor, kendi özgün örgütlülüklerini oluşturuyorlardı. Böylece Jin ve Jiyan tohumları Azadî felsefesini tomurcuklandırıyordu.
2000’li yıllara gelindiğinde Demokratik Özgür Kadın Hareketi artık siyasi partinin kolu, komisyonu ya da özgün bir parçası olarak değil bağımsız bir çatı örgütü olarak kadınların örgütlenmelerinin adresi haline geldi. Bu süreç bir yandan AKP’nin toplumu muhafazakar kodlarla yeniden dizayn etmeye çalıştığı, diğer yandan Abdullah Öcalan’ın demokratik toplum ve kadın özgürlüğü çözümlemelerinin savunmalar aracılığı ile büyük kitlelere ulaştığı bir dönemi ifade ediyor. Kadınların uyanışları, erkek egemen sisteme itirazları kadına yönelik devlet eliyle ve bizzat erkekler tarafından uygulanan şiddetin görünür kılınmasını sağlamış ve buna karşı her türlü mücadele olanağını arttırmıştır.
2000’li yılların ilk yarısında Türk Medeni Kanunu’nda yapılan değişikliklerle kadınların eşit yurttaşlık temelinde yaşayabileceği düzenlemeler kadınların kazanımları olarak Türkiye’de feminist harekete ivme kazandırırken, Kürt kadınları yeni bir toplum sözleşmesinin nasıl olması gerektiğine kafa yoruyordu, Bir yandan da tecavüz kültürüne, artık bir kırıma dönüşmüş olan şiddete karşı kampanyalar örgütlüyorlardı, Pratik olarak kadın kotası, eşit temsiliyet ve eşbaşkanlık gibi uygulamalar kadınların oluşturmak istedikleri toplumsal sözleşmenin yansıması olarak hayat buluyordu,
Ancak Jiyan bir bütünü ifade ediyordu ve bu da sadece acil meselelere müdahale ile sınırlı olamazdı. Bu yüzden de ekolojiden sanata, bilimden felsefeye daha kapsamlı tartışma, analiz ve üretim süreçlerini zorluyordu, Böylece Jineolojî yani Kadın bilimi ortaya çıktı, Jin, Jiyan Azadî felsefesi hem Jineolojiye kadar olan düşünsel tartışmaların iz düşümünü hem de bu düşünsel dönüşümün kayağını oluşturuyor,
Pratik olarak Kürt Kadın Hareketi Kürdistan coğrafyasının her yerinde örgütlenirken Türkiyeli feminist hareketlerle de yoğun tartışmalar ve ortak eylemler gerçekleştiriliyordu, İstanbul Sözleşmesi (2011) kadınların mücadeleleri sonucu imzalandı. Jin, Jiyan Azadî artık tüm eylemlerde yankılanıyordu, bu dönemde AKP’nin toplumu kadınlar şahsında dizayn etme girişimleri kadınlar tarafından engellenebiliyordu. Nitekim kürtaj düzenlemesi geri püskürtülmüş, İstanbul sözleşmesinin uygulanması için hükümet adımlar atmaya zorlanmıştı. Kadınlar bir yandan kendi özgün meseleleri bir yandan da barış mücadelesi yürütüyorlardı, ekonomiden, ekolojiye her alanda yaşamı özgürleştirme hamlesi hız kazanmıştı. Bu durum 2016’ya kadar böyle sürdü. O zamandan bugüne kadar uzanan süreç bir başka yazının konusu; ancak şu kadarını söyleyelim: Jin Jiyan Azadî bu dönemde zindanlarda, yasaklı feminist gece yürüyüşlerinde, yerle bir edilmiş şehirlerin sokaklarında ve sürgün ülkelerde direnişin, yaratmanın ve umudun sloganı olarak yankılanmaya devam etti.
Tekrar Kürt Kadın Hareketine dönecek olursak, Kürt Kadın Hareketi’nin temasları sadece Türkiyeli feministlerle sınırlı değildi, Ortadoğu’dan Avrupa’ya dünyadaki pek çok feminist hareketle ilişkiler kurmuştu, işte bütün bu ilişkiler ve örgütlenmeler Jin Jiyan Azadî’yi sadece Türkiyeli kadınların sloganı ve yaşam felsefesi olmaktan çıkarmış dünyanın her yerinde kadınlara mal olan bir slogana dönüşmesine de katkı sunmuştur,
Tabii kırmızı mekaplarıyla IŞİD barbarlarına karşı savaşan kadınların kahramanlıkları olmasaydı ya da İran’daki molla rejimine karşı Jina Mahsa Amini şansında yüzbinlerce kadın cesurca direnmeselerdi belki Jin Jiyan Azadî’nin dilden dile yayılması bu kadar hızlı olmayacaktı.
Jin Jiyan Azadî kadınların dünyanın neresinde olursa olsun zulme karşı direnişlerinin sembolü ve aynı zamanda nasıl yaşamak istediklerine dair güçlü bir cevap, özgürlüğü bir yaşam ölçüsü olarak ilke edinen kadınların sesi.