Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
No Result
View All Result

Casenê’de Kadın Öncülüğüyle Barış Eşiği: Kendiliğinden Hukuk Yaratımı

Newroz Uysal Arslan Newroz Uysal Arslan
20 Temmuz 2025
Yazı
0
Casenê’de Kadın Öncülüğüyle Barış Eşiği: Kendiliğinden Hukuk Yaratımı
0
SHARES
250
VIEWS
Facebook İle PaylaşTwitter İle Paylaş

Dünyadaki mücadele örneklerinde de silahlara veda süreci ya da bırakma sürecinde sahnede erkekler vardır. Kadınlar daha çok toplumsal barışın sosyal ayağında görev almıştır. Bu durumu, savaşın eril kodlarını düşündüğümüzde kadının görünmezliği olağan gelir, gelenekseldir

Temmuz ayı sıcağında, Casenê mağarasının önünde yakılan o ateş yalnızca bir silahı değil; savaşın, erkek aklın, devletin şiddet kodlarını da küle çevirdi. O anda mücadelede yitirilen her can, her duygu, her anlam kendini bir hukuk beyanına, bir yemine, bir tarih düzeltmesine/yazımına, ahlaki politik toplumun vicdan eylemine büründürdü. Söze dönüştü. Erkek egemen savaşın gölgesinden doğan bu törende ilk adımı atan kadındı. Büyülü anda tarih yaratan, ilk ateşi yakan, sözü başlatan, geleceği kuran, geleceğe yürüyen, gelecekte beraber yürümek için çağrıda bulunan…

Demokratik toplum grubunun öncülüğünü KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Bese Hozat’ın yapmış olması, pek çok yönüyle tartışıldı ve değerlendirildi. Bu durum; simgesel mesajı, kapsayıcılığı, görkemi, vakurluğu, güveni, cesareti ve barış figürü olarak kadının öne çıkarılma amacını barındırıyordu.

Gerçekleşen tören, merasim, seramoni — Bese Hozat’a göre ise gerçekleşen “eylem” — kadının öncü rolünü sadece sembolik değil, pratik ve stratejik anlamda içeriyor. Bu, bugünün tanıklık ettiği; bin yıllık kadının bilgelik ve cesaretinin yeniden canlandırılmasıdır.

“Yeryüzünün Lanetlileri” kitabında Frantz Fanon’a göre, sömürgeciliğe karşı özgürleşme, kolonyal düzenin dilini ve yasasını ancak onun şiddet biçimiyle kırabilirse mümkündür. Yani en çıplak haliyle cevap dili, kendi varoluşunu yeniden tanımlamada bir eylem biçimidir. Silahla başlayan özgürleşme tarihsel olarak geçerli olsa da stratejik olarak aşılmayı bekleyen bir eşiktir. Sn. Öcalan’ın “eşikteyiz” dediği anda ve eşikte olma, yeni bir yol haritasının adımlarıdır.

PKK’nin bu eşiği, dünya devrimlerinin erkek özneli tarihine karşı kadın öncülüğünde gerçek istemesinde güçlü anlamlar yüklüdür. Casenê mağarasından iniş, çağrı, silahların yakılması ve dönme amaçlı dağlara geri gidilmesi; barışa doğru yürüyüş hali, kadının kurucu iradesiyle can bulursa gerçek başarı sağlayabilecektir.

Ateşle göğe yükselen dumanda yaşamsallaşanlar, tarih içindeki erkek merkezli barış kurucularına karşı yazılmış ya da gerçekleşmiş en radikal karşı çıkış hamlesidir. Erkek-devlet-savaş-şiddet birleşiminin kurduğu tüm yapıları dönüştürme iradesinin görünümüdür. Bu iradeli duruş yalnızca cins olarak “kadın” olmasından ya da KCK Konseyi Eşbaşkanı olmasından ötürü değil, kadın özgürlük çizgisinin örgütlü hafızasını taşımasındandır. Bu nedenle Süleymaniye’deki eylemsel tören, kadın öncülüğündeki toplumsal sözleşmenin ve yine kadın öncülüğünde kurulacak barış hukukunun habercisidir.

Bu törenle barış hukukunu sahada yazan ve yaşatan kadınların varlığı gösterilmiştir. Devletlerin teknokrat, bürokrat, temsili “komisyonları” kurulmadan önce toplumun vicdan ve hafızasında hukuksal hazırlığına başlanmıştır.

Dünyada sayısız film, dizi, roman, hikâye, destan vardır ki erkek komutanın kılıçlarını toprağa saplamasıyla sembolleşir. Dünyadaki mücadele örneklerinde de silahlara veda süreci ya da bırakma sürecinde sahnede erkekler vardır. Kadınlar daha çok toplumsal barışın sosyal ayağında görev almıştır. Bu durumu, savaşın eril kodlarını düşündüğümüzde kadının görünmezliği olağan gelir, gelenekseldir.

Bu kalıbı kıran kadın liderliği, silah imhasıyla devletle hesaplaşmayla beraber ataerkinin içimizdeki izleriyle de vedalaşma sağlamayı dile döker. Oysa bu veda hiç de kolay olmamaktadır. Çünkü savaşın yarattığı erkek egemen zihniyetin şekillendirdiği savaş dili, kadını direniş figürü de o düzenin taşıyıcısı haline getirmiştir.

Barış, kadının duygusal ve tarihsel benliğinde, hafızasında da bir eşiği temsil eder. Ortaklaşmayı, gerçekten halklar olarak bir arada yaşayacak ortak sözleşmeyi kurmayı sağlayarak çözüm pusulasını çizer.

Bin yılları aşkındır savaşın her türlüsü erkek kararıyla başlamışken, bugün silahların külleri arasında bir gelecek inşa edilecekse, bu yalnızca teknik bir ‘silahsızlanma’ değil; kadın öncülüğünde bir yaşam inşası olmak zorundadır. Orada bir silahın imhası, erkek-devlet aklının barutla kurduğu hükmün, külle kadın eliyle mühürlenmesidir.

Bu tören hukuken tanınma çerçevesi netleşmemiş olsa da, aslında Türkiye hukuku ve uluslararası hukuk açısından birçok yönü vardır ya da birçok yönünü açığa çıkaracaktır. Hatırlayalım ki PKK hâlen “terör örgütü” listesinde ve süreci yürüten devlet bunu resmî bir silahsızlanma süreci olarak tariflemedi. En ileri denecek yaklaşımlar, çok büyük meşruiyet ve hukuk inşası adımı olarak değerlendirmeler idi. Kadınlar için hukuk devletten değil yaşamdan, toplumdan süzülendir.

Güney Afrika, Kolombiya, Nepal örneklerindeki gibi hukuksal karşılığının olmaması da Türkiye devletinin bu konuda hareketsizliğinden kaynaklanmaktadır.

Kadın öncülüğünde silahların yakılarak imha edilmesi; Sn. Öcalan’ın çağrısıyla gönüllü bir silahsızlanma beyanı, çatışma dönemine dair sorumluluk devrinin ilanı, demokratik siyaset düzlemine geçişin taahhüdüdür. Özetle kendiliğinden bir hukuki davranış doğurmaktadır.

“Kendiliğinden bir hukuki davranış” kavramı enteresan gelebilir. Teknik olarak hukuksal düzenleme, resmî yükümlülük olmaksızın, bireylerin veya kolektif oluşumların hukuki değer taşıyan eylemleridir.

Yani toplumsal barışı, adaleti, hakkaniyeti gözeten davranışlarda bulunabilme yetisidir, etkisidir. Bunu Lon L. Fuller’in “içkin hukuk” ya da “hukukun iç ahlakı” görüşleri temel olarak açıklayabiliriz. Fuller’a göre hukuk sadece normlar değildir. Hukuk, insanların adaletli olana yönelme eğilimi, toplumsal yaşam içindeki etik-pratik davranışlarla da oluşur.

Bu tür davranışlar “kendiliğinden hukuki”dir ve zamanla yarattığı etkiyle, bağlamla hukuku zorlayıcı işlev kazanır; hukuk yapıcı sonuç yaratır.

Buna göre de PKK’nin silah imhası töreni, hukuken zorunlu olmasa da adalet ve barışa yöneldiği için “içkin bir hukuk pratiği”dir. Sn. Öcalan’ın “hukukun içine yedirilmiş ahlak” değerlendirmesi de bu yaratımın ön adımını oluşturmuştur.

Yasa dışı değil, yasasız bırakılan boşluğun doldurulma talebidir

Hukuksal bir diğer anlam da kamusal meşruiyet tartışmasıdır. Jürgen Habermas’ın yaklaşımıyla hukuk, pozitif kanunların yanında kamusal tartışma, fayda, rıza ve iletişimsel eylem yoluyla fiilen kendiliğinden de üretilebilir.

Bu çerçevede silah yakma eylemi meşruiyet oluşturucudur. Henüz yasa önünde tanınmasa da hukuki anlamını çoktan yaratmaya başlamıştır.

Casenê Mağarası’ndaki çağrı ve kadın öncülüğünde yapılan bu tören, toplumsal barış talebini açıkça ilan eden bir kamusal hukuk eylemidir.

Bu hafta itibariyle TBMM çatısı altında partilerin yer alacağı sürece dair komisyon kurulmuş ve muhtemel ilk toplantısını yapmış olması bekleniyor. Devlet henüz hukuksal temelini oluşturmamışken, 30 kişilik Barış ve Demokratik Toplum Grubu’nun eylemi örgüt tarafından başlatılan hukuki davranıştır.

Silah yakma eylemi, resmî hukuk sisteminde karşılık bulmasa da, gelecekteki hukuki düzenlemelerin temel referans noktaları hâline gelecektir. Yasa dışı değil, yasasız bırakılan boşluğun doldurma talebidir.

Dünyadaki örneklerinden farklı olarak, bu girişim hukuk sistemini aşan derin karakterli bir yapıdadır. Evet, Sn. Öcalan’ın çağrısı ile gerçekleşti. Belli ki meşruiyet ile pozitif hukuk arasına sıkışan boşluk, barış ile doldurulmak istendi. Ve yine hukukun devlet eliyle kurulması beklenmeden hukuk inşasına başlandı.

TBMM’de kurulacak komisyonun hukuk yaratımına başlama konusundaki yavaşlığına karşı, tarih, toplum ve örgüt tarafından hukukun ahlaki-politik yönü cesur bir şekilde ifade edilmiştir. Çünkü hukuk, iktidarın meşruiyet aracı değil, toplumsal özgürlüğün zeminidir.

Ve açık ki ilk adımını bir kadın attı, ilk ateşi bir kadın yaktı. Bir dağda değil, bir mecliste değil; Nesrin Akgül’ün deyimiyle ‘bir dağın yamacında’[1] , halkın vicdanı ve halkın tanıklığında yükseldi.

Silahı yakmak sadece savaşı değil, onun kurucu kodlarıyla hesaplaşmayı da ifade eder. Erkek egemen devlet şiddeti, savaşla birlikte yalnızca toprakları değil, toplumsal cinsiyet düzleminde kadını da işgal eder.

Savaşın kadın bedeni üzerinden yürütüldüğü özel haller, kadının bedeninin özgürlüğünü sağlamasını da barışın bir parçası kılar. Savaşın içinden büyüyen kadınlar, erkek şiddetini, devletin inkârını ve savaşın dayattığı rolleri de yaktılar.

Kadınlar bu süreçte “savaşın pasif tanığı” olma rolünü değil; barışın ve özgür yaşamın aktif kurucusu olma rolünü benimsemektedir. Silahsızlanma siyaseti kadınlar tarafından sahiplenilmediği sürece, barış eksik doğar. Çünkü bu coğrafyada en çok kaybeden, en çok direnen ve en çok umut eden hep biz kadınlar olduk.

Savaşlar hep erkeklerin kararıyla başladı. Ancak barış, kadınların yürüdüğü yollarda; ağıt yakanlar tören esnasında yapılan uyarıyı değil, içlerinden gelerek alkışı bırakmayan anaların dillerinde; zılgıtla direnenlerin ellerinde büyüdü.

Bugün silahların külleri arasından doğacak her gelecek, yalnızca çatışmasızlık değil; kadın öncülüğünde şekillenen, eşitlik ve özgürlük temelli bir yaşam tahayyülünü içermelidir. Bunu da belki en çok kendi içsel savaşımızla, yüzleşmemizle, kavgalarımızla, yeniden yaratımımızla, mücadelemizle yapacağız.

Kadınlar, silahların gölgesinde büyüdü ama her defasında o küllerden kendini yeniden yaratan da kadınlar oldu.

Kadınlar, barışın hem sözünü hem hukukunu kuran ve onu ilmek ilmek ören yaratıcı öznelerdir.

Şimdi kadın renginde bir geleceği, kadın aklıyla, kadın ruhuyla ve kadınların hukukuyla yazacağımız bir yarını kurma eşiğindeyiz.

Son Not:

[1] https://x.com/yeniyasamnews/status/1944502095345795579?s=48

Etiketler: BarışhukukKadın MücadelesiKürt kadınlarMücadeleMücadele ve DirenişSavaşSayı 125Şikefta Casenê
Önceki İçerik

İstanbul Sözleşmesi’nde Biz Neredeyiz? 

Sonraki İçerik

Demir Eridi, İrade Kaldı: 11 Temmuz

Sonraki İçerik
Demir Eridi, İrade Kaldı: 11 Temmuz

Demir Eridi, İrade Kaldı: 11 Temmuz

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

No Result
View All Result
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.