Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
No Result
View All Result

Kadın Eksenli Bir Toplumsal Miras

Harika Peker Harika Peker
29 Haziran 2025
Yazı
0
Kadın Eksenli Bir Toplumsal Miras
0
SHARES
130
VIEWS
Facebook İle PaylaşTwitter İle Paylaş

Yurtseverlik, Kürt halkı için yalnızca bir duygu değil, aynı zamanda tarihsel ve toplumsal bir duruştur. Kadın kurtuluş ideolojisinin birinci ilkesi olan yurtseverlik, Kürdistan coğrafyasının tarihsel ve güncel bağlamında ele alınmalıdır. Kürdistan, insanlığın doğuşuna beşiklik etmiş, binlerce yıl boyunca farklı halkların ortak yaşam alanı olmuş bir coğrafyadır

İnsanlığın Doğal Toplumdan Yurt Algısına Yolculuğu

İnsanlık, milyonlarca yıl boyunca doğal toplumlar hâlinde bir arada yaşamış ve bu süreçte toplumsal bir varlık olarak şekillenmiştir. Doğal toplum, insanın oluşumunda temel bir rol oynamış; doğayla uyumlu, tahakkümsüz, sömürüsüz ve eşitlikçi bir yaşam biçimi geliştirmiştir. Bu yaşam, özellikle kadın eksenli bir toplumsal düzen üzerine kurulmuştur. Kadın, doğayla kurduğu derin bağ sayesinde, yaşamın sürdürücüsü ve yaratıcısı olarak merkezi bir konumda yer almıştır. Su kenarları, verimli topraklar ve barınma alanları gibi doğal şartların elverişli olduğu bölgelerde yaşam şekillenmiş; bu alanlar, insanlığın ilk yurtları hâline gelmiştir.

Yurt kavramı, yalnızca bir coğrafi alan değil, tüm canlıların ortak yaşam alanı olarak algılanmıştır. Kadınların doğayla kurduğu ilişki, toprağı sadece bir yaşam alanı değil, aynı zamanda kutsal bir miras olarak görmelerine yol açmıştır. Bu algı, yurdunu sevme, koruma ve güzelleştirme çabasını doğurmuş; böylece yurtseverlik, insanlığın ilk toplumsal değerlerinden biri hâline gelmiştir.

Mezopotamya, binlerce yıl boyunca insanlığa yurt olmuş bir coğrafyadır. Kadın ana kültürü ekseninde gelişen demokratik komünal yaşam, yurt sevgisinin ve bağlılığının ilk tohumlarını atmıştır. Bu sevgi, yalnızca toprağa duyulan bir bağlılık değil, onu yaşanılır kılan değerleri koruma ve geliştirme çabasıdır. Mezopotamya’da kadınların öncülüğünde şekillenen bu yaşam biçimi, birçok döneme öncülük etmiştir.

Yurtseverlik ve Kürt Aşkı: Kürdistan’ın Tarihsel ve Güncel Anlamı

Sayın Abdullah Öcalan, “Kürdistan söz konusu olacaksa eğer veya ana topraklar diyelim, o ananın da bahsettiği gibi, yani o topraklarda yaşamak en güzel diyorsak, her şeyden önce kadın ideolojisi topraksız olmaz. Hatta toprağın ekine açılması, üretime açılması, biraz da kadın sanatıyla bağlantılıdır. Demek ki kadın ideolojisinin birinci ilkesi, doğduğu topraklarda yaşamaktır. Yani günlük deyimle yurtseverliktir,” diyerek tanımlar.

Yurtseverlik, Kürt halkı için yalnızca bir duygu değil, aynı zamanda tarihsel ve toplumsal bir duruştur. Kadın kurtuluş ideolojisinin birinci ilkesi olan yurtseverlik, Kürdistan coğrafyasının tarihsel ve güncel bağlamında ele alınmalıdır. Kürdistan, insanlığın doğuşuna beşiklik etmiş, binlerce yıl boyunca farklı halkların ortak yaşam alanı olmuş bir coğrafyadır. Bu halklar, farklı kültür ve inançlara sahip olsalar da barış içinde bir arada yaşamış, ortak bir yurt edinmişlerdir. Ancak bu topraklar, aynı zamanda istilalara, katliamlara ve soykırım politikalarına tanıklık etmiştir. Her karışında, farklı dönemlerde yaşayan halkların kanıyla yoğrulmuş bir tarih yatmaktadır.

Kürdistan, yüzyıllarca egemen güçlerin asimilasyon ve yok etme politikalarına maruz kalmış; halkı yurdundan, toprağından koparılmak istenmiştir. Özellikle 20. ve 21. yüzyılda, Kürt halkına yönelik topraksızlaştırma ve insansızlaştırma politikaları sistematik bir şekilde uygulanmıştır. Köyler ve ormanlar yakılmış, doğa tahrip edilmiş, kültürel ve tarihsel değerler yok edilmeye çalışılmıştır. Kürt insanı, doğup büyüdüğü, yaşamı anlamlandırdığı topraklardan koparılarak mültecileştirilmiş, kendi gerçeğine yabancılaştırılmak istenmiştir.

Bu süreçte, egemenlerin toprağa ve ülkeye yaklaşımı, kadına yönelik yaklaşımını da yansıtmaktadır. Kürdistan, tıpkı kadın gibi, ruhu ve bedeniyle istila edilmeye çalışılmıştır. Kadın, komünal yaşamın yaratıcısı ve sürdürücüsü olarak bu istilalara karşı tüm benliğiyle direnmiştir. Egemenlerin asimilasyon, köksüzleştirme ve soykırım politikalarına karşı, kadınlar yurdunu ve kimliğini koruma mücadelesinde ön saflarda yer almıştır. Yurtseverlik, bu bağlamda yalnızca toprağa duyulan sevgi değil, özgürlük ve onur için verilen bir mücadele olarak anlam kazanmıştır. Bu aşk öyle güçlü inşa edilmiştir ki, yüzyıllar geçse de akılda ve yüreklerde canlı kalmış, nesilden nesile aktarılmıştır. Sözlü edebiyat ve tarih aracılığıyla taşınan bu yurtseverlik bilinci, yaşanan katliam ve talana rağmen Kürt kadınlarının benliklerini korumasını sağlamıştır. Ne yazık ki, aynı coğrafyada yaşayan birçok halk için bu durum geçerli değildir; çoğu ya yurtlarını terk etmek zorunda bırakılmış, kalanlar ya azınlık olarak kalmış ya da yok olmuştur.

Kadınların Yurtseverliği: Toprakla Kurulan Tarihsel Bağ

Kadınların yurtseverliği, tarihsel ve doğal bir mirastır. Kadın, doğayla, toprakla ve tüm canlılarla kurduğu derin bağ sayesinde, yurdunu yalnızca bir yaşam alanı değil, bir anlam dünyası olarak görür. Bu bağ, kadınların yurduna duyduğu sevgi, yaşamı anlamlandırma ve geleceğe taşıma çabasıyla şekillenmiştir. Kürdistan’da kadın eliyle yaratılan maddi ve manevi değerler, bu yurtseverlik mirasının somut birer ifadesidir.

Kadınların toprakla bağı, tarih boyunca kolayca koparılamamıştır. Dil, kültür, gelenek ve doğa, kadınların emekleriyle korunmuş ve geleceğe taşınmıştır. Egemen güçlerin bu değerlere yönelik saldırıları, kadınların direnişiyle karşılaşmıştır. Kadın, bir zamanlar tanrıça olarak yüceltildiği topraklarda, benliğine yönelik her türlü saldırıya karşı yüreği, hafızası ve yaratıcı gücüyle direnmiştir. Üretimle var olan kadın, yaşamın merkezine bu yaratıcı gücü koyarak, insanüstü bir çabayla yurdunu savunmuştur.

Kürdistan’ın yakın tarihinde yüzlerce yurtsever kadın hikâyesi bulunmaktadır. Yazılı kaynaklar yetersiz olsa da, bu hikâyeler dilden dile aktarılarak günümüze ulaşmış ve güçlü bağlar oluşturmuştur. Bu tarih, günümüzle bir köprü görevi görmekte ve yaşanılanları canlı hatıra olarak bize ulaştırmaktadır.

Bunlardan biri, 1926 Sason İsyanı’nda babasıyla birlikte önderlik yapan Rindêxan’dır. O dönemin aşiretsel yapısını düşündüğümüzde, bir kadın olarak isyana katılmak ve yönetmek büyük bir iradedir. Rindêxan yalnızca güzelliğiyle bilinen bir kadın değildir; aynı zamanda cesareti ve direnişiyle de toprağına bağlı bir yurtseverdir. Rindêxan, yurdunu savunmak için en ön saflarda savaşmıştır. İsyan bastırıldığında yaralı olarak esir düştüğünde, istilacı güçler yurdunu ele geçirmek istedikleri gibi onu da teslim almak istemiş; ancak Rindêxan, Malabadi Köprüsü’nden yurt sevgisini ve özgürlüğü haykırarak kendini Silvan Çayı’na bırakmış, tutsak yaşamaktansa kendi topraklarında ölmeyi seçmiştir.

1938 Dersim Katliamı’nda da inkârcı zihniyet, kadın, çocuk, yaşlı demeden binlerce insanı katletmiş; bununla da yetinmemiş, yüzlerce, belki binlerce kız çocuğu topraklarından koparılarak Türk ailelere evlatlık verilmiştir. Bu çocuklar, hafızasızlaştırma ve köklerinden koparma politikalarına maruz kalmış; ancak yıllar sonra bir Kürtçe klam ya da tek bir sözcükle yurtseverliklerini gizli saklı yaşatmış, hayatta kalanlar kendi kökleriyle yeniden buluşmak için hep o günün gelmesini beklemişlerdir.

Kürdistan’da kadınların yurtseverliği, özellikle 1990’lı yıllarda yaşanan zorunlu göç süreçlerinde çarpıcı bir şekilde ortaya çıkmıştır. Binlerce köyün yakıldığı, halkın Türkiye metropollerine göçe zorlandığı bu dönemde kadınlar, faşist saldırılara karşı kimliklerini ve kültürlerini koruma mücadelesi vermiştir. Bir gecede, doğup büyüdükleri, yaşam kurdukları topraklardan tüm değerleri ellerinden alınarak koparılmışlardır. Gittikleri yerlerde, bilmedikleri bir dili öğrenmek, tanımadıkları şehirlerde yaşamak zorunda bırakılmışlardır. Açlıkla, yoksullukla, ötelenmeyle karşı karşıya kalmışlardır. Ancak tüm bunlara rağmen mücadele ederek ayakta kalmışlardır.

Ve manevi olarak da bağını güçlü tutarak, yaşamın her alanında toprağıyla bağ kurmak için bir yağ tenekesine ekilen çiçekle, damda beslenen bir keçiyle, sokaklarda kurulan tandırlarla ve geleneksel kıyafetleriyle Kürdistan’ı yaşatmışlardır. Dilini, kültürünü ve geleneklerini inatla koruyan kadınlar, adeta gittikleri her yeri bir yurt, bir Kürdistan hâline getirmiştir. Bu direniş, soykırım politikalarına karşı bir varoluş cevabıdır. Göç eden kadınlar bu mücadeleyle yüzleşirken, yurdunu terk etmeyen kadınlar da katliamlar, faili meçhuller ve zindanlarla karşı karşıya kalmış; ancak yurtseverliklerinden bir adım geri atmamışlardır. Bu, yurtseverlik aşkının ne kadar yüce ve yakıcı olduğunu göstermektedir.

2015 yılında öz yönetim süreçlerinde de geçmiş tarih adeta kendini yeniden güncellemiş, güncellenen tarihle direnişçi ve yurtsever kadın bu topraklarda yeniden anlam bulmuştur. Kadınlar, demokratik komünal yaşamı inşa etmek için köylerde, sokaklarda, mahallelerde örgütlenme çalışmaları yapmış, halkın kendi kendini yönettiği bir yaşam alanı kurmaya çalışmıştır. Ulus-devletçi anlayışın tüm saldırılarına rağmen, mahallelerini ve sokaklarını terk etmeyerek sonuna kadar direnmişlerdir. Teybet Ana, Asya, Pakize ve daha birçok kadın, hayatları pahasına bu çağın yurtseverliğinin anlamını yeniden yaşamsal kılmışlardır.

Kadın Yurtseverliğinin Geleceği: Direnişten Yeniden İnşaya

Kendi toprağında özgür bir yaşam düzeyine ulaşılmadıkça, yurtseverlik aşkı ve özlü bir yaşamdan bahsedilemez. Bugün Kürt kadını, bunca soykırım politikasına rağmen varlığını koruma iradesi gösterse de bu, yeni bir yaşam inşa etmek için yeterli değildir. Kapitalist modernitenin kurumsallaştırdığı zihniyet, tüm değerleri çürütmeye çalışmaktadır. Buna karşı pasif bir duruşla yetinmek mümkün değildir. Verilen bedellerin ve emeğin heba olmaması için, kendini yeni dönemin birer inşacısı olarak yetkinleştirmek, tam da bu dönemde yurtseverlik görevlerinin başında gelmektedir.

Tüm değerleri yok edilmeye çalışılan bir ülke ve halk gerçekliği ortadayken, pasif bir bekleyiş yerine direnişle yeniden inşa zamanıdır. Kadınların yurtseverliği, yalnızca geçmişi koruma mücadelesi değil, geleceği inşa etme çabasıdır. Kürdistan’da kadınların öncülüğünde sürdürülen mücadele, özgür bir yaşamın ve demokratik bir toplumun temelini atmaktadır. Kadın, toprağına duyduğu sevgiyle yalnızca kendisini değil, tüm canlıları ve doğayı kucaklayan bir yaşam biçimi yaratmaktadır.

Bugün, kadın yurtseverliği Kürdistan’da ve diasporada yeni bir anlam kazanmaktadır. Kadınlar, eğitimden sanata, politikadan ekolojiye, diplomasiye kadar her alanda yurdunu yeniden inşa etme çabasındadır. Dilini, kültürünü ve kimliğini koruma mücadelesi, aynı zamanda küresel düzeyde ezilen halklarla dayanışma ruhunu taşımaktadır. Kadınların bu mücadelesi, yalnızca Kürdistan için değil, tüm insanlık için bir umut ışığıdır.

Demokratik Toplum İnşasında Yurtseverliğin Görevleri

Sayın Öcalan’ın “Bir dönemin sonu, yeni bir dönemin başlangıcı” olarak değerlendirdiği ve 27 Şubat’ta kamuoyuyla paylaştığı Demokratik Toplum ve Barış Çağrısı, bu dönemin manifestosudur. Bunu doğru anlamak; barış ve demokratik toplumu inşa etmek, yurtseverliğin en önemli görevidir. Bu, sadece bir dönemin kaderini değil, yüzyılın kaderini belirleyecektir. Kürtlere, kadınlara ve ezilen halklara özgür, eşit bir yaşamın kapısını da açacaktır.

Yurtseverlik, Kürt halkı için toprağa, kültüre ve kimliğe duyulan derin bir bağlılıktır. Kadınlar, bu bağlılığın en büyük taşıyıcıları ve savunucularıdır. Tarih boyunca toprağına, diline ve kültürüne yönelik saldırılara karşı direnen kadınlar, yurtseverliği yalnızca bir duygu değil, bir yaşam biçimi hâline getirmiştir. Kürdistan’da kadınların öncülüğünde sürdürülen mücadele, özgür bir geleceğin temellerini atmaktadır. Kadınların yurtseverliği, toprağı kucaklayan, yaşamı anlamlandıran ve geleceği inşa eden bir direniştir.

Etiketler: Demokratik ToplumDirenişKadın haklarıKadın MücadelesiKürt AşkıKürt kadın mücadelesiÖzel savaş politikalarıSavaşSayı 122
Önceki İçerik

Bir Savaşın Gölgesinde, Bir Barışın Arifesinde: Tüm Yönleriyle Tecavüz Kültürü

Sonraki İçerik

Zilan’ın Eyleminin Kadın Özneleşmesindeki Dönüştürücü Rolü

Sonraki İçerik
Zilan’ın Eyleminin Kadın Özneleşmesindeki Dönüştürücü Rolü

Zilan’ın Eyleminin Kadın Özneleşmesindeki Dönüştürücü Rolü

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

No Result
View All Result
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.