Jin Dergi olarak, Farkına Var! Uyuşturucuyla Mücadele Platformu Eş Sözcüsü Gülşen Demir ile bir araya geldik. Kendisiyle, böyle bir platforma neden ihtiyaç duyulduğunu, amaçlarını, uyuşturucu ile mücadelede daha etkili yöntemler geliştirmek için hangi çalışmaların yürütüleceğini ve daha birçok konuyu konuştuk
Diyarbakır’da 26 Nisan’da Demokratik kurumlar öncülüğünde “Şiyar Be! Platforma Tekoşîna Li Dijî Tiryakê/Farkına Var! Uyuşturucuyla Mücadele Platformu” adıyla bir oluşum kuruldu. Yaklaşık beş aylık bir hazırlık sürecinin ardından hayata geçirilen platform, uyuşturucu bağımlılığına karşı toplumsal farkındalığı artırmayı ve bu sorunun nedenleriyle mücadele etmeyi amaçlıyor.
Platformun Eş sözcülerinden Gülşen Demir, “Her genç, sadece kurtarılacak bir birey değil; örgütlenecek bir toplumsal güçtür. Uyuşturucudan arındırılmış bir mahalle, bir özgürlük alanıdır. Her bağımlıdan kurtulan toplum parçası, halkın öz savunma gücünü yeniden kazandığı bir mücadele alanıdır” diyerek, tüm toplumu “Şiyar Be!” aktivisti olmaya davet etti.
Jin Dergi olarak, Platform Eş Sözcüsü Gülşen Demir ile bir araya geldik. Kendisiyle, böyle bir platforma neden ihtiyaç duyulduğunu, amaçlarını, uyuşturucu ile mücadelede daha etkili yöntemler geliştirmek için hangi çalışmaların yürütüleceğini ve daha birçok konuyu konuştuk.
Kısa süre önce oluşturduğunuz uyuşturucuyla mücadele platformunun amacı nedir? Platform fikrinin geliştirilmesi aşamasında nasıl bir saha araştırması yaptınız? Elinizde istatistiksel olarak ne tür veriler var?
“Şiyar Be! Platforma Tekoşîna Li Dijî Tiryakê/Farkına Var! Uyuşturucuyla Mücadele Platformu” olarak yaklaşık beş ay süren hazırlık sürecinin ardından 26 Nisan tarihinde bir deklarasyon ile kuruluşumuzu ilan ettik. Bu hazırlık sürecinde özellikle belediyelerin ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarının madde bağımlılığı ile ilgili saha araştırmalarını incelemeye çalıştık. Bu saha araştırmalarının sonuçlarından biri olan madde bağımlılığı yaşının Diyarbakır ve Kürdistan’da 9 yaşına kadar düşmüş olması gerçeği, bu konuda ciddi bir farkındalığın yaratılması gerekliliğini platformumuzun bileşeni olan bütün kurumlarımızın ortak değerlendirmesi olmuştur. Kürdistan’da yaşanan özel savaş politikalarından bağımsız değerlendirilemeyecek bu gerçeklik, platformumuzu ivedilikle deklare edip halkın özellikle ailelerin desteğini alarak farkındalık yaratma gereğini doğurmuştur.
Platformumuzu deklare etmeden önce her kesimle görüşmeler yapmayı ve bu konuda fikir ve öneri sunulmasını kıymetli gördük. Özellikle her kesimden sivil toplum kuruluşu ile görüşmeler alarak madde bağımlılığının özel savaş politikalarından bağımsız değerlendirilemeyeceğinin altını çizmekle birlikte bağımlılığın birçok farklı görüşten insanın ortak sorunu haline geldiğini ve bu sebeple ortak bir mücadelenin elzem olduğunu ifade ettik. Nitekim 26 Nisan günü deklarasyon öncesi yaptığımız yürüyüşe güçlü bir katılımın sağlanmasının gereken yerlere doğru temelde bir mesaj vereceğini bilerek çalışmalarımızı hızlandırdık ve yürüyüşümüz akabinde de deklarasyon metnimizi kamuoyu ile bütün engellemelere rağmen paylaştık.
Bu platformun toplumsal ayağını nasıl öreceksiniz? Mesela madde kullanan bireylerin aileleri nasıl dahil olacak? Uyuşturucu ile mücadelede daha etkili yöntemler geliştirmek için hangi adımlar atılacak?
Yukarıda da değindiğim gibi, halkla birebir görüşmeler öncesinde her kesimden sivil toplum kuruluşlarıyla görüşmeler yaparak bu konudaki desteklerine ihtiyaç duyduğumuzu ve önerilerinin bu farkındalık çalışmasına katkı sunacağını ifade ettik. Takdir edersiniz ki, ailelerin desteğini alabilmek, kurumlarımızın desteği ve mahallelerde bu anlamda yürütülecek çalışmalarla mümkündür. Madde bağımlılığının temel sebeplerinden birinin ailede gereken dayanışmanın sağlanmamış olmasından kaynaklandığı gerçeğinden yola çıkarak, toplum olarak birbirimizin ailesi olabilme gücünü içimizde barındırdığımızı ve bu farkındalığın toplumda gelişmesinin madde bağımlılığına karşı mücadelenin en önemli ayağı olduğunu ifade etmek isteriz.
Madde bağımlılığı ile mücadelenin farklı aşamaları vardır: Bu aşamalardan ilki koruyucu önleyici çalışmalardır. Tedavi, rehabilitasyon ve istihdam gibi aşamalar, çok daha farklı bir bilgi birikimi gerektiren mücadele yöntemleridir. Bizler, platform olarak koruyucu önleyici çalışmalar yürüterek bu çalışmalara katkı sunmayı amaçlıyoruz. Bu anlamda, özellikle mahalle çalışmalarına yoğunlaşmanın gerekliliğine inanıyoruz. Mahallelerde yapılacak eğitim çalışmaları, kültür, sanat ve spor gibi aktiviteler aracılığıyla özellikle genç kadın ve genç erkeklerin farkındalıklarının gelişmesini umuyoruz. Mahallelerde açılacak çocuk oyun evleri gibi projelerle, gençlerin ve çocukların madde bağımlılığından uzaklaşmasına katkı sunulabileceğini düşünüyoruz. Nitekim dünya örnekleri de bu tür çalışmaların katkısını bizlere göstermiştir.
Özel savaş politikalarının tarihsel etkileri, direnen halklar açısından oldukça belirgin. Meksika’daki karteller, Brezilya’nın eğlence ve fuhuş merkezleri, ulus devletlerin politikalarıyla nasıl ilişkilendirilebilir? Son dönemlerde Kürdistan’da artan bu durumları nasıl değerlendiriyorsunuz ve bunun sonuçları sizce ne kadar ciddi?
Uyuşturucu yalnızca bir sağlık meselesi değildir; bu, modern çağın en sofistike savaş araçlarından biridir. Özellikle Kürdistan gibi mücadele geleneği olan coğrafyalarda uyuşturucunun yaygınlaştırılması, gençliğin devrimci potansiyelini tasfiye etmeye, toplumun öz savunma gücünü felce uğratmaya dönük bilinçli bir politikanın ürünüdür. Bu bir rastlantı değildir; bu bir savaş yöntemidir. Kürdistan’da devletin yürüttüğü özel savaşın en kirli biçimlerinden biri, gençliğe yönelik kimliksizleştirici, iradesizleştirici saldırılardır. Bu saldırılar, doğrudan fiziki şiddetle değil; uyuşturucu, fuhuş, pornografi, dijital bağımlılık ve çarpıtılmış tüketim kültürüyle yürütülmektedir. Çünkü düşman, artık sadece silahla değil; toplumu içeriden çürüterek, özünden kopararak, direniş damarlarını kurutarak savaşmaktadır.
Toplumsal hafızası güçlü, ahlaki ve politik bir toplumun oluşması önündeki en büyük engellerden biri bu tür yozlaştırma politikalarıdır. Devletin çeşitli aparatları aracılığıyla, özellikle ekonomik kriz koşullarında gençleri bu tuzaklara yönlendirmesi, aileleri çaresiz bırakması, sivil toplum çalışmalarını kriminalize etmesi, bu özel savaşın sistemli yürütüldüğünü gösterir. Mahalle aralarında rahatlıkla dolaşan uyuşturucunun arkasında bir irade vardır; bu, sadece bireysel sapkınlık değil, kolektif bir işgal biçimidir.
Bu nedenle sivil toplumun rolü sadece zarar azaltıcı faaliyetler yürütmek değil, bu kirli savaşı teşhir etmek ve ona karşı özgürlükçü, kolektif yaşamı örmeye dönük politikalar geliştirmek olmalıdır. Her genç, sadece kurtarılacak bir birey değil; örgütlenecek bir toplumsal güçtür. Uyuşturucudan arındırılmış bir mahalle, bir özgürlük alanıdır. Her bağımlıdan kurtulan toplum parçası, halkın öz savunma gücünü yeniden kazandığı bir mücadele alanıdır. En alçak savaşlarda bile kadına ve çocuğa yönelik girişimler toplum tarafından reddedilir. Uyuşturucunun çocuklara kadar yaygınlaştırılması aslında bütün ahlaki değerlerin hedef alınması anlamına da gelmektedir. Yani sistem bize şu mesajı veriyor: en ahlaksız şekli ile bu savaşı yürütmeye devam edeceğim.
Kadınların iradesinin kırılması, toplumun genel yapısını nasıl etkiler? Kadın ve toplum buna karşı öz savunmasını nasıl almalı?
Kadınlar, uyuşturucu ve fuhuş politikalarının hem hedefi hem de taşıyıcısı hâline getirilmek isteniyor. Devletin kadına karşı özel savaş konsepti, onu sadece ezilen değil, ezdiren bir konuma da çekmek istiyor. Çünkü kadının iradesi kırıldığında, toplumun özü de çöker.
Kadınların uyuşturucuya yöneltilmesiyle hedeflenen, sadece bireysel çöküş değildir. Bu aynı zamanda anne olamayacak, çocuk yetiştiremeyecek, topluma yön veremeyecek bir kadın tipolojisinin inşasıdır. Yani bir halkın geleceği hedef alınmaktadır. Bu nedenle kadın çalışmaları, sadece “yardım etmek” düzeyinde ele alınamaz. Bu bir öz savunma biçimidir. Kadın, öz örgütlülüğüyle, kendi yaşam alanlarını örerek ve mahallesini sahiplenerek bu savaşı boşa çıkarabilir.
Kadınların bağımlılık karşıtı çalışmalarda öncü rol alması, aslında toplumun tüm hücrelerine özgürlük bilincini taşımak anlamına gelir. Bir kadın, fuhşa değil; üretime, örgütlenmeye, sanata ve politikaya yöneldiğinde, o toplum da kendi geleceğini yeniden ellerine alır.
Uyuşturucu ile mücadele için birçok kez çeşitli oluşumlar kuruldu veya bu konu gündeme alındı. Ancak, bu mücadelede yeterli sonuçlar elde edilemediği görülüyor. Bu durumu aşmak için siz hangi adımları atmayı planlıyorsunuz?
Toplumu yozlaştırarak teslim almaya çalışan sistem, en tehlikeli yönelimini görünmez kılarak yürütür. Uyuşturucu, fuhuş, dijital bağımlılık, bireycilik ve çıkarcılık gibi mekanizmalarla halk, kendi yaşam gerçekliğinden koparılır. Bu bir çürüme değil; bilinçli bir çürütme stratejisidir. Bu yüzden, özgürlük mücadelesi artık mahallelerde, evlerde, okullarda, hatta zihinlerin derinliklerinde yürütülmektedir. Sivil toplum, bu savaşın en stratejik mevzilerinden biridir. Ancak sivil toplumun kendisi de özgürlükçü bir çizgiye oturtulmalıdır. Devletin sınırları içerisinde kalan bir sivil toplum anlayışı, sadece sistemin çarklarına yağ olur. Bu yüzden sivil alan, öz örgütlülüğün, toplumsal etiğin, özgür bireyin geliştiği ve halkın kendi yaşamına yeniden yön verdiği bir alana dönüşmelidir.
Her bireyin örgütlü olması, her mahallenin kendi öz savunmasını kurması, her çocuğun özgürce büyümesi; işte bu, gerçek bir barışın temelleridir. Barış, sadece silahların susması değildir. Barış, uyuşturucunun sokaktan silinmesi, kadının iradesinin geri kazanılması, toplumun kendine dönmesidir. Bu bağlamda herkesin kendine şu soruyu sorması gerekir: Ben bu savaşta nerede duruyorum? Direnenlerden mi, yoksa sessiz kalanlardan mıyım? Bizler platform olarak sessiz kalmamayı, direnmeyi madde bağımlılığının her türünün sokaktan silinmesi ve öz örgütlülüğün sağlanması için farkındalık yaratacak her türlü çalışmayı yapabilmeyi umut ediyoruz. Bu çalışmalarımızdan bazıları mahallelerde farkındalık çadırları kurmak, çocuk oyun alanları inşa etmek, basın ve dijital medya platformları aracılığı ile mümkün olduğunca fazla genç kadın ve erkeğe ulaşmak olacaktır. Yolun başındayız, sivil toplum kuruluşlarının ve halkın görüş ve önerileri doğrultusunda bu çalışmalarımızı zenginleştirmeyi hedefliyor ve her bir bireyi ve sivil toplum kuruluşlarını “Şiyar be” aktivisti olmaya davet ediyoruz. Sessiz kalanlardan değil direnenlerden olmayı seçiyoruz.