Son yıllarda daha sık duyduğumuz, zihinlerde giderek oturan dünya kadın konfederalizmini de bu diyalektik şekillendiriyor
Bugünlerde her Kürt kanatlanıp uçacak gibi. Umut içine derin acılar, özlemler, öfkeler sığmış yüreklerde usulca kendine bir yer açıyor. Giderek en baskın duygu oluyor. ‘Umut zaferden değerlidir’ sözünün hükmü işliyor Kürdün yaşamında. Herkes bu uzun ve meşakkatli yolun nereye varacağını merak ediyor. Yolu aydınlatanı, yolun ona kattıklarını ve yolda kaybettiklerini düşünüyor. Kimse yolun sonunu düşünmüyor ama sabırla, umutla ve bilinçle nereye varacağını anlamaya çalışıyor.
Yolda yürümek düsturu Kürt kadın hareketini bugünlere taşıdığı gibi geleceği de kurmasını sağlayacak. Zira Kürt özgürlük hareketinin mücadele diyalektiğinde bir şeyi yıkıp yerine yenisini inşa etmek değil, yaratılanın, kurulanın, var olanın üzerine geleceği inşa etmek var. Kapanan kapıların yeni kapıları açması var. Her şimdinin öncesi ve sonrası var. Şimdiki zamanda yaşarken geleceği düşlemek ve geçmişin yaratımı üzerine kurmak var.
Son yıllarda daha sık duyduğumuz, zihinlerde giderek oturan dünya kadın konfederalizmini de bu diyalektik şekillendiriyor. ‘Dünya kadın konfederalizmi’ oldukça güçlü bir iddia. Dayanakları da oldukça sağlam. Her şeyden önce yukarda bahsi geçen diyalektikle bağlantılı olması en güçlü dayanağı. İkincisi Abdullah Öcalan’ın çözüm modeli olan ‘demokratik konfederalizm’ fikrinin en yaygın, işlevli ve hızlı biçimde pratikleşeceği ve kadın özgürlüğüyle kesiştiği nokta olması. Üçüncüsü; ataerki, devlet ve kapitalizmin ezeli ittifakının devamı olarak gelişen ve güncellenen saldırıları. Ya da Kürt kadınlarının analiz ettiği biçimiyle ‘kadınlara açtığı savaşın şiddetlenmesi. Dördüncüsü; dünyada kadınların bu sarsılmaz ittiakı-ataerki, devlet ve kapitalizm- yerle bir edecek bir potansiyeli taşıyan direnişi örmesi. En önemlisi de bunun farkında oluşu yani bilinçlenmesi.
Bu dayanakları detaylandırmak ve çoğaltmak mümkün. Ancak bu temel noktalar yola çıkmak için yeterli. Bu nedenle ütopik bir yanı olduğunu düşünenler yanılıyor. Bulunduğumuz noktadan dünyaya baktığımızda ya da dünyanın herhangi yerinden bir kadın bize baktığında bu dayanakları görebilir. Farklı biçimde, farklı bir dilde, yöntemle, anlatımla söylenebilir. Ancak dünyada kadınları birleştiren şeyler ayrıştıran noktalardan kat be kat fazla. Sadece bu bile yolda yürümek için yeterli.
Peki bu yolu kim açacak? Kuşkusuz bu iddianın sahibi olanlar. Bu nedenle ‘dünya kadın konfederalizmi’ fikrinin nasıl ortaya çıktığını, nasıl şekillendiğini anlatmakta yarar var. Dünya kadın konfederalizmi teorik bir çıkış yahut yeni bir kavramlaştırma değil. Zira, demokratik konfederalizm fikrinin her kültür, etnisite, inanç ve toplumsal kesim için bölgesel ve küresel düzeyde uygulanabilir olduğunu Abdullah Öcalan’ın yeni paradigmasında geniş ve kapsamlı olarak anlattı. Rojava’da yaşamsallaşması ve dünyada birçok hareket tarafından bir çözüm modeli olarak benimsenmesi de işin pratik boyutu.
Yani yeni bir fikri ortaya atmaktan ziyade genel hatlarıyla kabullenmiş bir fikrin pratikleştirilmesinden bahsediyoruz. Kuşkusuz bu fikri, ne tür bir teorik ve pratik birikimin sonucu olarak ortaya çıktığını, ataerkinin tarihsel kurulumu ve güncel politikalarıyla bağlantısını doğru kurarak pratikleştirebiliriz. Bunu uzun uzadıya anlatmak niyetinde değilim. Çünkü bu da kağıt üzerinde değil pratikte ulaşabildiğimiz her kesime anlatarak anlaşılır kılınacak bir konu. Bunun yerine dünya kadın konfederalizmi iddiasının nasıl ne biçimde ortaya çıktığını anlatmakta yarar var. Kürt kadın hareketi dünya kadınlarıyla buluştuğu her zeminde ve coğrafyada bu ihtiyacı derinden hissetti. Kadınların mücadele yöntemlerinde, analiz biçimlerindeki ortaklıklar gibi ataerkinin politik, pratik ve ideolojik saldırılarının da benzer olduğunu gördü. Bu farkındalığı yaygınlaştırmak ve dünya kadınlarının mücadele deneyimlerini daha yakından tanımak, öğrenmek ve ortak noktaları yakalamak amacıyla düzenlenen uluslararası konferanslarda aktif olarak yer aldı. 2018’de Frankfurt’ta ‘Yapım Aşamasındaki Devrim’ ve 2022”de ‘Bizim Devrimimiz’ şiarıyla yapılan konferanslarda bu iddia belirginleşti.
Kuşkusuz iki üç günlük konferanslarda dillendirilmesi, kulağa hoş gelmesi ve kabul görmesi böylesi büyük bir iddianın gerçekleşmesi için yeterli değil. Ancak her iki konferansın hazırlık sürecine ve gerçekleştiği anlara tanıklık etmiş biri olarak oradaki bu anları çoğaltma iradesinin ortaya çıktığından eminim. Kadınların birlikte tartışacakları, birbirlerinden öğrenip, ilham alacakları böylesi zeminlere çok ihtiyacı var. Yani yaşama ve yaratma sevincini böylesine yoğun hissettiği bir dünyaya. İki üç günlüğüne oluşturmayı başardığımız bu atmosfer böylesine büyük bir enerji, kararlılık yaratıyorsa bunu yaşamın kendisi haline getirdiğimizde ortaya çıkacak sonuçları bir düşünsenize.
İşte bizi heyecanlandıran bu. Yolun uzun, meşakkatli ve çetrefilli olduğunun farkındayız. Nereden başlayıp, nasıl ilerleyeceğimizi belirleyen merci tek bir yerde toplanmıyor. İhtiyaca göre belirleyicilik, karar alma mekanizmaları değişken olabilir. Bu sistemin örülmesinde kilit mekanizma öncülüktür. Herkesin kendini sorumlu göreceği, karar alma ve uygulama mekanizmalarının birlikte oluşturulacağı bir sistemden bahsediyoruz. Gündemleri, ihtiyaçları, çalışma yöntemlerini her coğrafyanın koşullarına göre ortak tartışmalarla belirlenecek. Deyim yerindeyse bu hamur daha çok su alacak.
Buna karşılık bu konuda ikna olup yola koyulanların önünü görebilmesi, tuzaklara düşmemesi ve pes etmemesi için ipucu niyetine birkaç noktaya vurgu yapmak isterim.
-Kadınların özne olma mücadelesindeki deneyimleri oldukça öğretici. Öncülük, yöneticilik ve iktidar olmak arasındaki nüansı kaçırmamak gerekiyor. Öncülük ve yöneticilik iddiasını oluştururken bunlara sinsice sızan iktidarı ötelemeli. Adeta bir besmele gibi attığı her adımda iktidarla hesaplaşmalı.
-Dogmatizmden kaçınmalı. Dogmatizmin yıkıcı yanlarına karşılık kadınların sağaltan esnek mücadele yöntemlerini daha çok benimsemeli. Bunun içinde devrimci hareketlerin genelinde şablon ve kalıplarla öğrenilen mücadele yöntemleri yerine daha zengin yöntem arayışı olmalı.
-Kadınların bilinç kazanması da önemli bir husus. Kadın hareketlerinin mücadele deneyimlerinin birbiriyle bağlantısını, kesişimsel ve içeren yanlarını hızla analiz edebilen ve buradan güçlü çıkışlar yaratma potansiyelini gören kuşbakışına sahip olunmalı.
-Kürt kadın hareketinin diyalektiğinde önemli bir yer tutan ‘cins sevgisi’ kavramını daha derinlikli anlamaya da ihtiyaç var. Kadınlarla yaşamaktan tat almayan, güçlenmesini kendisi için risk gören, kadınlık zırhını takarak erkekliği üreten kadınlar olmamalıyız. Bunun için her şeyden önce kendi cinsini sevmek üzerine bireysel yoğunlaşmalara ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
-Son olarak olmuş bitmiş, çerçevesi keskin sınırlarla belirlenmiş bir şeyden değil aksine; akan, sürekli form değiştiren, özünü arayan bir şeyden bahsediyoruz. Yani kanın damarlarda akmasını sağlayacak o muhteşem mekanizmayı ve ahengi arıyoruz.
O halde bu yolda bizimle yürütenleri aramaktan, onlarla aradığımız sistemi kurmaktan ve yolda yürümekten yani aramaktan, kurmaktan ve yürümekten vazgeçmeyeceğiz.
Yani yaşamaktan vazgeçmeyeceğiz.
Bu yolda bize yarenlik etmek isteyenlerden de…