Dünyanın kadınlarından şunu istiyorum: Bizi bu sessizlikte yalnız bırakmayın. Seslerinizi yükseltin ve bize ulaşmalarını sağlayın. Bize terk edilmediğimizi, görünmez olmadığımızı hatırlatın. Biz buradayız, dinliyoruz. Lütfen bu sessizliğin bizi tamamen yutmasına izin vermeyin
Size Gazze’den yazıyorum, acımasız bir geçmişe zorlanılan; hayatın her alanının, etrafımızı saran şiddetle, kemiklerine kadar soyulup yok edildiği bir yerden… Amansız bir savaş şehrimin kalbini çaldı; bir zamanlar kahkaha ve ışıkla dolu olan Gazze artık eski halinin bir gölgesi. Yollarımız paramparça oldu, yakıtımız kalmadı ve gaz olmadan yemek pişirmenin veya ısınmanın bir yolu yok. Hava bile daralmış gibi hissettiriyor. Bütün hayaller yıkıldı ve günlük hayatın en küçük konforları bile kayboldu, yerini her adımda beni bir gölge gibi takip eden, üzerime yapışan korku aldı.
Ancak zorunda bırakıldığım bu varoluşa teslim olmayı reddediyorum. Uzun süren kuşatma çok şey çaldıysa da ruhumu çalamadı. Sahip olduğum sabrın her bir zerresiyle direniyorum. Eski fotoğraflara bakıyorum ve kendime şunu hatırlatıyorum, “Ben buyum—bir kelebek, bir zamanlar özgür ve hafif; keder beni aşağı çekemez.” Adımlarım şimdi ağır olabilir, hayal kırıklıkları omuzlarımda olabilir, ancak acımızın rutin hale gelmesine veya kaybettiğimiz sevdiklerimizin akşam haberlerindeki sayılara indirgenmesine izin vermeyeceğim. Bu yok oluşa tüm benliğimle direniyorum.
Kendime her gün şunu hatırlatıyorum: Ben sadece bir sayı değilim. Ben bir insanım, kalp atışı olan bir ruhum. İnsanlığımızı unutmamızı, bizi susturmayı istiyorlar. İsrail en başından beri “Su yok, yiyecek yok, elektrik yok” dedi. Bu Gazze’deki her ruha bir fısıltıydı: “İnsanlığınızı hatırlamanıza izin vermeyeceğiz.” Ancak başarısız oldular. Düşünüyorum, yazıyorum, hatırlıyorum. Gazze’nin ne kadar canlı, hayat dolu olduğunu hatırlıyorum. Üniversite mezuniyetimde giydiğim pembe elbiseyi hatırlıyorum ve o neşenin hafızamı silmeyi reddediyorum.
Sosyal medyaya baktığımda, sanki dünya ilerlemiş ve bizi unutmuş gibi bir yabancı gibi hissediyorum. Bize ulaşan, doğrudan bizimle konuşan seslere özlem duyuyoruz; sadece bizimle ilgili hikayeler değil, acımızı gerçekten anlayan ve kabul eden sesler… Çocuklarını kaybeden anneyle konuşun ve ona sesinizin rahatlığını sunun. Vücudu hayal edilemez bir stresin baskısı altında ağrıyan genç kadını tanıyın. İşini ve evini kaybetmesine rağmen, yeniden inşa etmeyi umduğu bir geleceğin hayaline tutunan genç kadını kabul edin. Bu acının ötesinde hala sıcaklık, sevgi ve hayat olduğunu bize hatırlatın. Bizi sessizliğimize terk etmeyin.
Geceleri yattığımda, katlanmak zorunda kaldığım şeylerin düşüncesi beni rahatsız ediyor. Bu soykırım, kırılabileceğini bilmediğim parçalarımı parçaladı. Üzüntü çok yoğun ve burada bu üzüntüyü tam olarak anlayabilecek veya hafifletmeye yardımcı olabilecek kimse yok. Nasıl ulaşabilirim? İçimde yanan bu ateşin ağırlığını taşımama yardım etmesi için birinden nasıl isteyebilirim? Tamamen yalnız hissediyorum, büyük ve küçük üzüntüler taşıyorum, her biri kalbimi şiddetle çekiştiriyor.
Dünyanın kadınlarından şunu istiyorum: Bizi bu sessizlikte yalnız bırakmayın. Seslerinizi yükseltin ve bize ulaşmalarını sağlayın. Bize terk edilmediğimizi, görünmez olmadığımızı hatırlatın. Biz buradayız, dinliyoruz. Lütfen bu sessizliğin bizi tamamen yutmasına izin vermeyin.
Bütün sevgilerimle
Sondos Sabra, 1999 yılında Gazze’de doğdu. İsrail’in 7 Ekim 2023’te Gazze’ye başlattığı savaştan bu yana Gazze Şeridi’nin kuzeyinde mahsur kalmış bir çevirmen ve yazardır. İngiliz Edebiyatı lisans derecesine sahiptir.