Bu eşitsizlikler ile karşı karşıya gelen, tekçiliğin, milliyetçiliğin, cinsiyetçiliğin her gün yeniden üretildiği bir sistem içinde yer alan çocukların da savaşı ve erkekliği kutsayan, şiddeti meşru gören bir anlayışla davranış geliştirmeleri maalesef yaşanan gerçekliktir. Oysa çocuklar farklılıklarıyla, kendi doğaları ile yaşama başlarlar ancak aile, eğitim, medya aracılığıyla şiddeti öğrenirler, eşitsizliği öğrenirler, ayrımcılığı öğrenirler. Dolayısıyla bugün hem okullar içinde hem yaşamın her alanında doğaya düşman, halklara düşman, kadınlara düşman bir toplum eğitim aracılığıyla inşa edilmektedir
Kadın katliamları, katledilen çocuklar, doğasına yaşamına sahip çıkan ekoloji mücadelesi yürütenlere yapılan saldırılar, hayvan katliamları, ölümler ve her gün karşılaştığımız şiddet olayları… İktidarın savaş politikaları ile toplumu kutuplaştırma, ötekileştirme siyasetinin bir sonucu olarak halklara, kadınlara, çocuklara, gençlere yönelik şiddet artarak devam ediyor. Şiddet yaşamın her alanında yeniden üretilirken elbette ki şiddetin bir diğer üretim alanı ise eğitim politikaları. Eğitim Biliminde tam da iktidarların politikalarına hizmet edecek bir biçimde “ istendik davranış değiştirme süreci” olarak tanımlanan eğitim ile iktidar kendi siyasal ideolojik hedeflerine uygun bir toplum inşasını hedefliyor. Bu hedefi içinse tüm araçlarını devreye sokmuş durumda. Müfredat, proje, protokoller, MESEM ve bir bütün eğitim politikaları bu amaçla uygulanmaya çalışılıyor. İktidarın militarist, tekçi, cinsiyetçi politikalarıyla çocukluğun ve toplumun politik inşa süreci eğitim aracılığıyla sürdürülüyor.
En klasik tanımıyla 18 yaş altında her birey çocuk olarak tanımlanıyor. Ancak çocukluk bunun çok ötesinde bir kavram ve çok özgün bir alan. Çocukların kişilikleri, davranış özellikleri, dilleri, kültürleri, yaşamları, doğaları, cinsiyetleri bambaşka… Ancak bu farklılıklar iktidarın politikaları ile eşitsizliği derinleştirme, ötekileştirme, ayrıştırma aracı olarak kullanılıyor. Okulların yapısı, eğitim emekçilerinin tutumu, çocukların birbirleriyle kurduğu ilişkiler ile hiyerarşi ve eşitsizlik de pekiştirilmeye devam ediyor. Mülteci olduğu için, anadilinde eğitim alamadığı için, cinsiyeti farklı olduğu için, engelli olduğu için çocuklar şiddetin açık hedefi haline geliyor. Ve bu şiddet zaman zaman çocuklar arası her türlü şiddete de dönüşebiliyor.
Peki, bu eşitsizliği ve şiddeti her gün besleyen iktidar eğitim politikaları ile neyi hedefliyor, çocukluğu ve toplumu nasıl inşa ediyor?
Yeni eğitim müfredatı çokça tartışıldı ve tartışılmaya devam ediyor. Tam da bahsettiğimiz biçimde istendik davranış değiştirme sürecine uygun, iktidarın politikalarına göre hazırlanmış tekçi, milliyetçi, erkekliği kutsayan, halkları, kültürleri, inançları yok sayan bir müfredat ile karşı karşıyayız. Dolayısıyla bu müfredat toplumsal kutuplaştırmayı derinleştiren bir yapıya sahip olduğu gibi tek din, tek dil, tek cins, tek kimlik anlayışıyla şiddeti de besleyen bir toplum yapısını hedeflemektedir. Müfredat başta olmak üzere eğitim politikalarının bir bütününde derinleştirilen cinsiyetçi yaklaşımlar ile geleneksel cinsiyet rolleri pekiştirilmekte, kadınları kamusal alan dışına çıkararak eve hapseden yaklaşım çocuklara empoze edilmektedir. Bu rollere uymayan, “makbul kadın” sınırlarına sığmayan her kadın şiddete uğrayabilir ve hatta katledilebilir öğretisi ile yetiştirilen bir erkek profilini yaratmaya hizmet etmektedir. Dolayısıyla eğitim aracılığıyla kadınlık ve erkeklik yeniden inşa edilmektedir. Yaşamın her alanında kadınlara ve kız çocuklarına dönük şiddet, katliam, taciz, istismar artarken eğitim politikaları bu şiddeti meşrulaştıran bir anlayışla sürdürülmektedir. Kız çocukları istismarın ve şiddetin açık hedefi haline gelmekte, çocuk yaşta zorla evlilikler artmaktadır. Kız çocukları, siyasi iktidarın şiddet ve istismar faillerinin elini kolaylaştırıp cesaretlendiren yasal düzenlemeleri, eğitimin özelleştirilmesi ve dinselleştirilmesi politikaları ile eğitimin dışına itilmekte, toplumsal hayattan koparılarak güçsüzleştirilmekte, sömürüye, şiddete ve istismara açık hale getirilmektedir.
Millî Eğitim Bakanlığı’nın Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliğinde de bu konuda açık bir düzenleme vardır. Yönetmelikte “Evli olanların kayıtları yapılmaz, öğrenci iken evlenenlerin okulla ilişiği kesilerek kayıtları e-okul üzerinden açık öğretim lisesine veya mesleki açık öğretim lisesine gönderilir.” denilmektedir. Ortaöğretim düzeyinde ki çocuklar 14-18 yaş arasındadır. Milli Eğitim Bakanlığı açıkça bu yaş aralığında bir çocuk evlendirilebilir demektedir ve çocuk yaşta zorla evlilikleri meşrulaştırmaktadır.
Çeşitli vakıf, dernek ve tarikatlarla yapılan proje ve protokollerle sorgulamayan, eleştirmeyen, itaat eden bireyler yetiştirilmesi beklenmektedir. Yine dini argümanlar ile toplumsal şiddet meşrulaştırıldığı gibi tarikat yurtlarında çocuklar arası şiddet de yoğun bir biçimde yaşanmaya devam etmektedir. MESEM uygulamaları çocuk işçiliğini meşrulaştırırken çocuklar iş cinayetlerinde devlet eliyle katledilmektedir.
Son dönem eğitim politikalarının bir kısmını dahi değerlendirdiğimizde diyebiliriz ki toplumda yaratılan eşitsizlikler çocukların dünyasında da maalesef derin bir biçimde yer bulmaktadır. Bu eşitsizlikler ile karşı karşıya gelen, tekçiliğin, milliyetçiliğin, cinsiyetçiliğin her gün yeniden üretildiği bir sistem içinde yer alan çocukların da savaşı ve erkekliği kutsayan, şiddeti meşru gören bir anlayışla davranış geliştirmeleri maalesef yaşanan gerçekliktir. Oysa çocuklar farklılıklarıyla, kendi doğaları ile yaşama başlarlar ancak aile, eğitim, medya aracılığıyla şiddeti öğrenirler, eşitsizliği öğrenirler, ayrımcılığı öğrenirler. Dolayısıyla bugün hem okullar içinde hem yaşamın her alanında doğaya düşman, halklara düşman, kadınlara düşman bir toplum eğitim aracılığıyla inşa edilmektedir.
Elbette ki eğitim sistemi sadece son dönem açısından değil, her dönemde milliyetçi, tekçi, inkar ve asimilasyonu esas alan, cinsiyetçi bir anlayışla dizayn edildi. Bugün de iktidarın bu politikalarında çok kararlı olduğunu görüyoruz. Bizler de mücadele de kararlı olmalıyız. İktidarlar kendi ideolojilerinden hareketle eğitimi dizayn ederken, okullar şiddetin yeniden üretildiği alanlar haline getirilmişken, çocuklar her gün iktidarın politikaları ile büyürken, kişilikleri, davranışları, duyguları eşitsiz ilişkiler ve şiddet ile şekillenirken biliyoruz ki eşit, özgür, demokratik bir toplum eğitim politikalarının sorgulanmasıyla, okulların demokratikleştirilmesiyle, demokratik, özgür, eşit, anadilinde ve cinsiyet eşitliğinin esas alındığı bir eğitim politikasının hayata geçirilmesiyle mümkün olabilecektir.