Bugün dünyanın birçok yerinde kadınlar; Lois Weber, Alice Guy Blacha, Helen Holmes, Mabel Normand ve diğerleri hakkında yazdığı ve programlar yaptığı için mutluyum. Seslerini yükseltip kadınlara haksızlık yapıldı diyorlar. Ben de bir Kürt kadın ve bir sinemacı olarak onların adını dile getirmek istedim. Bir kez daha diyorum ki o kadınların sinemanın başlamasında etkisi çok büyük.
“Erkeklerin istediği ve yaptığı şey kandırmak. Yaşamlarında doğruyu söyleme ve kandırmaktan vazgeçmeye ihtiyaçları var. Ben filmimde buna yer vermek istedim ancak bir erkek tarafından sansürlendim. Ve ben acımı ve çığlığımı yüreğime gömdüm.” Louis Weber
Sinema, Lumiere Brothers (Lumiere Kardeşler) ile başladı. 28 Ocak 1895 tarihinde Paris’te yapılan birkaç kamera denemesinin ardından Lumiere Kardeşler filmlerini gösterime soktu ve bu da sinemanın başlangıcı olarak kabul edildi. Sinema Paris’ten tüm dünyaya yayıldı. 1900’lü yıllarda dünyadaki tüm salonlarda sinema yer aldı. Lumiere Kardeşlerin filmleri bir tür belgesel olarak tanımlanıyor. Ancak kısa bir süre sonra hikayeleri ele alan filmler de yaşamımıza girmeye başladı. Sinema tarihi, ilk hikaye anlatımını ele alan filmin Melies tarafından yapıldığını yazar. Yazar ve eleştirmen Stefan Drossel, konuya ilişkin “Sinema tarihi ne yazık ki erkekler tarafından hazırlanmış bu yüzden de dünya sinemasında birçok sinemacı kadının ismi geçmez ve unutuldular” der.
Tam da bu noktada Alice Guy Blanche, Louis Weber ve unutulan kadınlardan bahsetmek istiyorum. Alice Guy, 1873 yılında Paris’te dünyaya geldi. İlk işi sekreterlik idi.
Bir prodüktörün yanında çalışmaya başladı. Sürekli ilgisi kamera üzerineydi. Film yapmak istiyordu. Bir süre sonra patronu Leon Gauomont’a film çekmek istediğini söyler. Patronu da işini bırakmaması şartıyla kabul eder. Alice iki yıl kadar hem sekreterlik yapar hem de filmlerini çeker. İki yıl sonra da sekreterliği bırakır ve tamamen sinemaya yönelir. İlk filmi Lahaha Perisi’ni (La Fée aux Choux) 1896 yılında çeker. Fransa’da genç yaşta yüzlerce film çeker. 23 yaşında kameraman Herbert Blanche ile evlenir ve yönünü Amerika’ya verir. Bir süre sonra Amerika’da çok tanınır. Eşi ile Solex isimli bir şirket açar. Hollywood’a geçtikten sonra da filmlerini Amerikalı izleyicilere göre değiştirir. 1906 yılında çektiği “The Lift of Christ” (İsa’nın Yükselişi) filmi çok izlenir. Bununla dünya sinemasına Alice Guy’in ismi yayılır. Alice, Hollywood setlerine girdiğinde teknik ekip ve kameramanların Fransa’nın 10 yıl gerisinde olduğunu görmesiyle şaşırır. Onlara birçok şey öğretir. Aynı zamanda da birçok aktör ve aktristi eğitir. 1970 yılında Alice’nin bir kızı dünyaya gelir ve Alice’nin yönettiği stüdyoları eşi onun adına yapar. Alice’nin yaptığı filmlerin birçoğu da büyük olasılıkla bu dönemde kaybolur. Alice, bir süre sonra bakar ki evde sadece çocuğa o bakıyor ve ev işlerini yapıyor. Bu uzun sürmez. Yeniden işinin başına döner ve film çekmeye devam eder. Siz de Hollywood’un ne kadar eril bir yer olduğunu Alice’nin hem ev hem de iş yapmasından ve ne kadar zor olduğunu tahmin edersiniz. Alice’nin eşi ikinci çocuktan sonra New Jersey’de büyük bir stüdyo yapar. 5 sahnesi olan stüdyoyu ileri bir teknoloji ile dizayn eder. Bu arada Alice de kendi işini yapmaya devam eder. Alice, hikayesi olan filmleri daha da derinleştirir, geliştirir ve feminizm konusu üzerinde de durur.
Feminizmin Sonuçları ‘The Consequnces of Femînîzîm’ filmi ile kadın ve erkeklerin rollerini değiştirir. Filmde kadınlar sokaklarda gezip, içki içer ve erkeğe baskı uygular. Erkekler de evde çocuklara bakar ve ev işlerini yapar. Alice, filmlerinde esas kahramanın kadın olmasına çabalar. Şimdiye kadar yapılmayanı Alice yapar. Örneğin kadın western kahramanlar yaratır. Ya da bir aksiyon filminde ana kahramanı kadın olarak belirler. Bunların dışında da bir filminde çok kısa iki erkeğin sevgisinden bahseder. Homoseksüellik belki de ilk kez onun tarafından kullanılır. Alice, gerçekçi bir yönetmen olarak toplumda tanınır. O stüdyo setlerini sevmez, gerçekçi setler yapardı. Bir filmi için haftalarca lağım fareleri için bir logar yapmaya uğraştı. Ardından da birkaç hafta fareleri ışık ve kameraya alıştırmaya çalıştı.
Alice, tarzı ve kamerası ile o dönemki yönetmenlerden farklı idi. Bu yüzden de bir efsane olarak kabul edilir. Hollywood’da bazıları onun başarılı olmasını istemezdi. Biri Alice’nin bir filmini Amerika dışında yayınlanmasını ister fakat onu büyük bir zarara uğratır. Eşi de o dönemde genç bir oyuncu ile kaçar. Alice hem büyük bir zarara uğrar hem de iki çocuğu ile kalır. Alice az bir bütçeyi ile yönetmenlik yapar. Bu Alice’nin son filmi olur. Alice’nin şirketi iflas eder. Eşi ile resmi olarak boşanır. Fransa’ya dönmeye karar verir. Fransa’da kıymetinin bilineceğini sanır. İki çocuğu ile yönünü Fransa’ya verir. Ancak burada iş bulamaz. Ne yazık ki filmleri yavaş yavaş yok olmaya doğru gider. 1953’te Fransa’da Légion d’Honneur ödülü alır. Ancak yine de tarihten kaybolur.
Alice, erkeklerin dünyasında yaşadı. Hiç kimseden, hiçbir şeyden korkmadı. Bir yazısında “Kadın isterse ve çabalarsa yapamayacağı bir şey yok” der.
Şimdi de başka bir hikayeye yönümüzü verelim. Louis Weber de sinemaya öncülük eden kadınlardan biri ve o da tarihteki birçok yetenekli kadın gibi unutulmuş.
Lois Weber de Hollywood’un başlangıcında önemli ve başarılı çalışmalar yapar. Ancak bugün sinema tarihinde Louis’ten de bahsedilmez. Amerika’da bir grup sinemacı kadın, tarihte kaybolan, unutulan kadınlar için bir çalışma yapar. Bu yazıyı onların etkisi ile yazdım. Tarihin sayfaları kadınları kaybedebilir ancak biz de sürekli olarak onların çalışmalarını hatırlayacağız.
Bugün tarihte onların isimleri yok ancak biz dile getirebiliriz, tekrarlayabiliriz ve o kadınların sinema tarihinin başlangıcında iyi şeyler yaptıklarını, sinemada çalışmalara öncülük ettiklerini dile getirebiliriz. Ancak ne yazık ki tarih yazıcıları erkek olduğu için onlar kadınların tarihte yer almasını istemedi. Gelin birlikte Lois Weber’i yakından tanıyalım.
Florence Lois Weber, 1879’da Amerike’da dünyaya gelir. Küçüklüğünde piyano çalmaya başlar. İleride bir piyanist olmak ister. Bunun için çabalar. 20 yaşında Alice Guy Blache’yi tanır ve onun filmi için müzik yapar. Lois, ünlü yapımcı Philips Smalley ile evlenir. Evlendikten sonra kendini Hollywood sektörü içerisinde bulur. Kısa zaman içerisinde başarılı çalışmalar yapar. Tarihçi Anthony Slide, onun için “Lois Weber ve Giriffith’i insan karşılaştırabilir. Lois Weber, Girifith’ten daha çok gerçek filmler ve öyküler yazıyor. O filmlerinde felsefesinin yanı sıra bakış açısını ve düşüncelerini de yansıtıyor” der.
Lois Weber, kadınlar, toplumsal yargılar ve insanlık sorunları hakkında 400 film yapar. Ancak bugün sadece 20 kadar filmi korunmuş durumda. Aynı zamanda İMDB (Internet Movie Database-İnternet Film Veri Tabanı) tarafından 135 filmin yönetmeni, 114 filmi yazan ve 100 filmde oynayan biri olarak kabul edilir.
Weber, Hollywood’un başlangıcında sansürlenen ilk yönetmenlerden biri olarak da kabul edilir. Çünkü politik sorunlara çok kafa yoruyordu. Lois, 1917’de Suspence (Şüphe) isimli bir film çeker. Film toplumda çok konuşulur. Lois, çok güçlü bir kadındı. Birçok kişi filmlerinin konusundan dolayı ona karşı çıkar ancak o yine de bildiğinden vazgeçmez. Zaman zaman film çeker. Kısa bir zamanda Hollywood’da kraliçe olarak kabul edilir. Çünkü o döneme göre Lois iyi para kazanır. Filmlerinde bir süre onun ve eşinin ismi imza olarak yer alır ve filmler bu şekilde yayılır. Birçok tarihçi ve benim kaynaklarıma göre Lois ve Smalley imzası ile çekilen film yüzde 90 Lois tarafından çekilmiş. Dizaynından yönetmenliğe ve senaryoya kadar tümünü Lois yapar. Ancak imaj olarak ikisinin adı yazılır. Çünkü Hollywood erkeklerin yeriydi.
Lois Weber, 1914 yılında uzun metrajlı bir dram çeker. İlk kez Amerikalı bir kadın uzun metrajlı bir film çeker. “The Merchant of venice” (Venedik tüccarı) isimli bu film onun diğer filmleri gibi çok ilgi çeker ve çok da izlenir. Lois Weber, yönetmenler derneği Motion Pictures’e (Hareketli Resimler) üye olan ilk kadındır. O zamana kadar kadınlar bu derneğe hiç üye olarak kabul edilmemişti. Yine sanat akademisine kabul edilen ilk kadındır da. Lois, o zaman ve ardından da Cecile ve Giriftth çalışma yürüttü. Ancak bugün sinemanın başlangıcından bahsedildiğinde onun adı ve filmlerinden bahsedilmiyor. Tarihçi Richard Koszarski, 1975’te şunu yazar: “Bir intikamla unutuldu. O dönemde egemen bir kültür vardı ve erkekler kadınlara tahakküm uyguluyordu. Bir yandan Hollywood’daki kadınlar ya unutuluyordu ya da erkekler kadınların yaptıkları çalışmaları kendi isimleri ile yayınlıyordu. Tarih de bunu böyle kabul etti.”
Lois Weber, 19’uncu yüzyılda güçlü bir feminist idi. İlk kez Lois’in filmlerinde kürtajı görürüz. Weber de Alice gibi filmlerinde baş oyuncu olarak kadınları tercih eder. Filmlerinde kadın özgürlüğünün önemini vurgular. Bu konulardan dolayı bazı yönetmenler Lois’e “propagandacı” der. Ancak o buna takılmaz ve “propaganda en kolay iş, basit işlerle başımı ağrıtmayacağım” der. 1916 yılında Lois, Hypocrites (ikiyüzlüler) filmini çeker. Bu film ve “Where is my childreen” (Çocuklarım nerede?) filmi Amerika ve Amerika dışında çok izlenir. 1921 yılına kadar da Lois, Hollywood’da çok tanınır. 1921’de “What Do Men Want” (Erkekler ne ister?) filmini çeker. Film sevgilisinden hamile kalan bir kadın üzerinedir. Erkek ona ve çocuğuna destek vermeyince o da yaşamına son verir. Filmde aynı zamanda cinsiyetçilik görüntülerini de kullanır. Bir sahnede erkeklerin tecavüzünü de görüyoruz. Bu film Lois ve çalıştığı şirketi tartıştırır. Yapımcı filmin gösterilmesini istemez. Lois’e yaptığının ahlaksızlık olduğunu, utanması gerektiğini söyler. Lois, erkeklerin bunu yaptığını kendisinin bizzat tanık olduğunu, onun (yapımcının yaklaşımının) yaptığının da aynı şey olduğunu söyler. Bir diğer görüntü de bir erkek bir kadını kandırmak ister. Yapımcı bu görüntüyü filmden direk çıkarır. Lois üzülür ancak bir şey elinden gelmez. Bir söyleşide konuya ilişkin “Erkeklerin istediği ve yaptığı şey kandırmak. Yaşamlarında doğruyu söyleme ve kandırmaktan vazgeçmeye ihtiyaçları var. Ben filmimde buna yer vermek istedim ancak bir erkek tarafından sansürlendim. Ve ben acımı ve çığlığımı yüreğime gömdüm” der.
1921’den sonra Lois ve eşinin arası bozulur. Birlikte Avrupa’ya gitmek ister. Ancak Lois, tek gider. Amerika’ya döndüğünde de eşinin bir oyuncu ile gezdiğini görür. Eşinden ayrılır ve uzun bir süre evden çıkmaz ve film de yapmaz. Lois’in birçok filmi Philips Smalley’den ayrıldıktan sonra Philips’in adına yazıldı. Lois Weber, Hollywood’un başlangıcında sektörün kraliçesi, 32 stüdyonun başkanı idi ve hatta Universal Studyo da onun elindeydi. Eşinden ayrıldıktan sonra tüm stüdyolar elinden gider. Lois 1922 yılında bir kez daha evlenir ancak uzun sürmez. 1923’te “A Chapter in Her life” (Hayatımdan bir bölüm) adıyla son filmini çeker. Fakat diğer filmleri kadar izlenmez ve Lois, unutulmaya , kaybolmaya doğru gider.
Lois, 1939’da ne yazık ki yoksulluk içerisinde Los Angeles’de yaşamını yitirir. Birçok yönetmen, yazar ve sinemacı bugün şunu soruyor: Acaba biz bu kadar yetenekli bir kadını nasıl unuttuk? Ya da unutmak mı istedik? Tarih nasıl erkek yapımcı ve sinemacıları bir şekilde günümüze kadar ulaştırırken bu kadınları tarihten bugüne aktarmadı?… Bugün dünyada farklı farklı kadınlar Lois Weber, Alice Guy Blacha, Helen Holmes, Mabel Normand ve diğerleri hakkında yazdığı ve programlar yaptığı için mutluyum. Seslerini yükseltip kadınlara haksızlık yapıldı diyorlar. Ben de bir Kürt kadın ve bir sinemacı olarak onların adını dile getirmek istedim. Bir kez daha diyorum ki o kadınların sinemanın başlamasında etkisi çok büyük.