'Fırat garbındaki vilayetlerimizin bazı akvamında dağınık bir surette yerleşmiş olan Kürtlerin Kürtçe konuşmaları behemahal men edilmeli ve kız mekteplerine ehemmiyet verilerek kadınların Türkçe konuşmaları temin olunmalıdır'
Dil olgusu insanların iletişim kurabilmesi ve varlığını ispatlayabilmesi açısından önemli bir noktada duruyor. Tarihten bugüne kalan eşsiz bir miras niteliğinde. Kadınlar bu mirası sürdürebilmek için öncülük yapmışlar. Örneğin Kürt kadın dengbêjler dil gibi önemli bir mirası yarına taşımanın yanında, Kürdistan coğrafyasının önemli değerlerini de korumuşlardır. Bu mirasa sahip çıkabilme yetisi de elbette elzem. Özellikle dilleri kaybolma tehlikesiyle yüz yüze kalan ve yıllarca baskılara maruz kalan milletler için, bu mirasa sahip çıkmak daha önemli bir noktada duruyor. Bu mirasa sahip çıkmak demek aynı zamanda kültürüne, yaşadığın coğrafyaya, kimliğine, tarihine, toplumsal hafızana ve onuruna sahip çıkmak anlamına geliyor.
Hem medeniyetin hem de insanlığın güçlü bir temsilcisi konumunda olan binlerce dil yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Bazı kaynaklara göre, yeryüzünde 7200 dilin konuşulduğu söyleniliyor. Ne yazık ki konuşulan dillerin yüzde 40 kadarı yüzyılın sonuna doğru kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya. Bu aynı zamanda medeniyetlerin, insanlığın da büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduğu anlamına geliyor. Dünyadaki egemen güçler varlığın dil üzerinden anlam kazandığını bildikleri için, her yerde kendi konuştukları dili dayatmışlardır. Bulundukları yerlerde bütün olanakları kendi konuştukları dil için seferber etmişler ve diğer dilleri de kendi kaderlerine terk etmişlerdir.
Türkiye, Irak, Îran ve Sûriye devletleri bu egemen güçlerin bir örneği. Kürdistan’ın dört parçasını kendi aralarında bölen bu devletler Kürt tarihine, diline, coğrafyasına, kimliğine karşı büyük bir savaş yürütmüşlerdir ve bu savaş günümüze kadar devam etmiş ve ediyor. Amed Büyükşehir Belediyesi bünyesinde açılan Zarokistanlarda görev alan öğretmenlerin tam da 21 Şubat Dünya Ana Dil Günün de kayyumlar tarafından işten atılmaları tarihten bu yana Kürtlere karşı beslenen düşmanlığın en önemli örneklerinden bir tanesi. Biraz daha geriye gidersek İstiklal Mahkemelerinde Kürt gençlerinin sırf Türkçe bilmedikleri için dar ağacına götürülmeleri, Kürtçe konuşulduğu için para cezalarının kesilmesi, devlet yetkililerinin Kürtçe dili ‘medeniyet’ dili değildir demeleri, Kürtçe kasetlerin ve dilinin yasaklanması, Gizli Eylem Planı adı altında Kürt kentleri, köyleri, ilçelerinde Türkçe diliyle ders verilen anaokullarının açılması Kürtlere karşı beslenen büyük kin ve düşmanlığın birer somut göstergeleridir.
1925 Şark Islahat Planı Kararnamesini konumuzla bağlantısı olduğundan hatırlatmakta fayda var. İlk olarak 24 Eylül 1925 tarihli ve "Gayet mahremdir" ibaresi taşıyan Şark Islahat Planı Kararnamesi ile iki madde uygulamaya kondu. Uygulamaya konulan maddeler şöyle:"Aslen Türk olup Kürtlüğe mağlup olmaya başlayan bervech-i âtî Malatya, Elaziz, Diyarbekir, Bitlis, Van, Muş, Urfa, Ergani, Hozat, Erciş, Adilcevaz, Ahlat, Palu, Çarsancak, Çemişgezek, Ovacık, Hısn-ı Mansur (Adıyaman), Behinsi (Besni), Arga (Akçadağ), Hekimhan, Birecik, Çermik, vilayet ve kaza merkezlerinde hükûmet ve belediye dairelerinde ve sair mücessesat ve teşkilâtta, mekteplerde, çarşı ve pazarlarda Türkçeden maada lisan kullananlar evâmir-i hükûmete ve belediyeye muhalif ve mukavemet cürm ile tecziye edilirler." (Madde 13)
"Fırat garbındaki vilayetlerimizin bazı akvamında dağınık bir surette yerleşmiş olan Kürtlerin Kürtçe konuşmaları behemahal men edilmeli ve kız mekteplerine ehemmiyet verilerek kadınların Türkçe konuşmaları temin olunmalıdır." (Madde 16)
Bu tür uygulamalar 12 Eylül 1980 darbecilerinde de devam etmiş, bu defa da 19.10.1983 tarih ve 2932 sayılı " Türkçe‘den Başka Dillerde Yapılacak Yayınlar Hakkında Kanun"un 2. maddesinde de "Türk Devleti tarafından tanınmış bulunan devletlerin birinci resmi dilleri dışındaki herhangi bir dilde düşüncelerin açıklanması, yayılması ve yayınlanması yasaktır" hükmü konulmuştu. Amed zindanlarında Kürt anneleri Türkçe bilmedikleri için çocuklarıyla kendi ana dillerinde hasret gidermekten mahrum bırakılmışlardır.
Aynı zamanda milliyetçilik adı altında Kürtçe dilini yok sayan yayınlara da ağırlık verilmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı, M. Şerif Fırat'ın "Doğu İlleri ve Varto Tarihi" isimli, hiçbir bilimselliği olmayan ve sadece Kürtlerin inkarını ve asimile olmalarını amaçlayan "kitabı" Cemal Gürsel'in "Sunuş" yazısı ile yeniden yayınladı. Bunun gibi örneklerin sayısını çoğaltabiliriz.
Kürtlerin bitmeyen bu haksızlık ve düşmanca saldırılara karşı mücadeleleri de devam etmiştir. Özellikle Kürt kadınlarının tüm saldırı ve baskılara karşı dilini, kültürünü koruması, kimliğine sahip çıkması hatıra değer bir mücadeledir. Celale Xanima Loristanî, Mestûre Kurdistanî, Daye Tewrêza Hewramî, Lîza Xanim, Xatû Mey Zerd, Daye Xezana Serketî, Fatime Loreya Goranî, Nazdar Xatûna Şîrazî, Nêrgiz Xanima Şarezûrî, Xatûn Dayrakî Rezbar, Semen Xanima Dewdanî gibi tarihte yer alan kadınların edebiyat alanındaki çabaları ve bunun toplum üzerindeki etkisi hatra değer mücadelenin bir parçasıdır. Özellikle Mesture Kurdistan’ın tarih alanındaki çalışmaları yine tarihe not düşen önemli detaylardan bir tanesi. Ayşe Şan, Sûsika Simo, Gazin, Meryemxan, Aslıka Kadır, Fatma Îsa gibi dengbêj kadınların hem feodaliteye hem de kimliklerini yok sayan sisteme karşı büyük bir mücadele vermeleri Kürt dili ve edebiyatı gibi önemli değerlerin bugüne kadar ulaşmasını sağlamıştır. Cemîla Celîl ise köy köy gezip Kürt folkloruna dair ne varsa toplayıp, arşivleyip yok olmaktan kurtarmıştır. Bunun dile olan katkısı ise çok büyük. Yine Nesrîn Omer Şêrwan gibi kürt dengbêj kadınlar edebiyat ve müzik arasında da bir köprü oluşturmuşlardır. Nesrîn Cegerxwîn, Şêx Selam gibi şairlerin şiirlerini de bestelemiştir. Fakat tarihimize anlam katan şair, yazar ve dengbêj kadınların emeğine sahip çıkma konusu tartışılır elbet. Örneğin Nesrîn yokluk ve yalnızlık içinde öbür dünyaya göç etmiş kıymetli bir dengbêjdir. Değerleri uğruna mücadele veren bu kadınlar egoist ve popülist bir bakış açısıyla dile bakmamışlar.
2010 yılında Fransa'da yayın yapan tanınmış dil dergilerinden Le Français Dans Le Monde, yayınladığı "dünyanın en etkili ve zengin dilleri" listesinde, Kürtçeye de yer verdi. Derginin yaptığı araştırmaya göre Kürtçe, bütün yasaklamalara rağmen binlerce dil içerisinde ilk 30 dilin ardından 31'inci sırada yer alıyor. Bütün yasaklamalara rağmen eğer Kürtçe kendini yaşatabiliyorsa bunu yukarıda adını saydığımız değerli kadınlara ve bizimle Kürtçe konuşan annelerimize borçluyuz. Tabi yaşadığımız coğrafyanın zenginliğine de borçluyuz. Mezopotamya Bölgesi medeniyetin eşiğidir. Çoğu kaynaklara göre ilk atasözü, toplumsal reformlar, ilk aşk şarkısının bu bölgeden çıktığını söyler. Yine çoğu kaynak dünyanın en eski destanı olan Gılgamış Destan'ın bu coğrafyaya ait olduğunu söyler. Gılgamış Destanı (M.Ö.1250), Kürt şair Sin Leqe Uninni tarafından Kürtlerin ilk atalarından Kassit dilinde yazılmıştır. Sosyolog, düşünür ve yazar olan Eli Şeriatin sarf ettiği şu sözler bu saydıklarımızı doğrulayan önemli bir kaynaktır, "Çok ilginçtir hiçbir zaman Dicle ile Fırat arasındaki yöreden (Beyne’n-Nehreyn) batı söz etmiyor. Çünkü bundan söz ederse geliştirdiği bütün nazariye bir anda boşa çıkacaktır. Oysa bütüncü bir gelişme seyri vardır. Daha önce de değindiğimiz gibi, Yunan medeniyetinin kaynağı Kürtlere dayanır. Kürtler iki nehir arasının bir odağıdır. Mezopotamya, dünyanın kültür, medeniyet ve felsefe merkezidir. "
İşte bu yüzden 1926 yıllarında Darul Elhan adlı heyet Adana, Dîlok, Riha'da 250 kürtçe şarkı toplayıp Türkçeye çeviriyorlar. Yine 1938 yılında Ankara Tiyatro Öğretmenleri ve Millî Eğitim Bakanlığı Meletî, Amed, Riha, Mereş, Dîlok ve Seyhan'da yine 491 yöresel şarkı toplanıyor. TRT tarafından da 1967 yılında yöresel şarkılar toplanlıyor. Aynı zamanda Milli Folklor Dergisi 1976 yılında Riha'da 300 yöresel şarkı topluyor. Bunlar toplanıp sonra Türkçe diline çeviriliyor. Keça Kurdan yani Kürt Kızını 'Türk kızı' na çeviriyorlar. Bûka Kurdan yani Kürt gelinini de 'Türkmen Gelini' ne çeviriyorlar. Çeviri adı altında büyük bir asimilasyon politikası uygulanıyor. Kürtlerin bin yıllardır yaşadıkları zengin coğrafyaya sonradan gelenler Kürtlerin zenginliklerine konmak için türlü yöntemler denediler. Bu da uygulanan yöntemelerin bir örneği.
Fakat bütün bunlara rağmen önemli olan birliktelik ruhuyla Kürtlerin ana dillerine sahip çıkmalarıdır. Kürtçenin unutulmaması kaybolmaması için eğitim dili ve resmi dil olması konusunda ısrar etmek ve bu uğurda verilen mücadeleden asla vazgeçmemek lazım. En önemlisi de dilimizin tarihini bilip dilimizi aşağalamak isteyenlere verebilecek bir cevabımızın olmasıdır. Dilimizin zenginliğini ve değerini daha iyi anlayabilmek için Kürt dilinin tarihini bilmeliyiz. Irkçıların Kürtçeye yönelik sözlerine kulak asmamalıyız. Kürt dilinin tarihine baktığımızda ne kadar büyük bir anlam taşıdığını görüyoruz. Etimolojiyle başlayalım. Kürtçe sözlük dört bin yıl önce vardı. 4 bin yıl önceki bu sözlüğün Sanskritçe'deki (eski Hindistan) adı Nirukta Vedenga'ydı. Şimdi Vedenga'nın Değeri olarak adlandırılıyor. Bu bir etimoloji sözlüğüdür. Bazı ırkçılar ve Kürt düşmanları 'Kürtçe de bir dil midir' derken Kürt dilinin tarihinin ne kadar eski olduğuna bakmak lazım. Kürtçe ve Türkçe etimoloji sözlüğüne baktığımızda Kürtçe olanın daha eski ve zengin olduğunu görüyoruz. Türkçesi yaklaşık 950 yıl önce yazıldı.
Kürt dili düşmanı insanlar bu gerçeği görmek istemiyor ve bu gerçeğin tersini konuşuyor. Ama gerçek şu ki tarihimizin farkında olmalıyız. Bu konuda iki örnek vermek istiyorum; Hazım Hacani, "Sefehatun Min Tarîxi'l-Kurd we Kurdistan" adlı Arapça kitabında şöyle diyor: "Kürtçe çivi yazısıyla yazılmış, Nuh Tufanı'nı anlatan tabletler var. Bu tabletler şu anda Londra Müzesi'nde. Bununla ilgili "wtu'r-Rafideyn" gazetesinde bir yazı paylaşılıyor. Kürt halkının en önemli değerlerinden bir tanesi olan Kürtçe diline sahip çıkmak, geliştirmek tam da bu nokta da paha biçilmez bir yerde duruyor. Bütün baskılara rağmen Kürtçeyi yaşatabilmek, insanlığın onuruna yakışan kutsal bir mücadeledir.