"Kadının özgürce kimliği ve özgünlüğü ile var olacağı kentler inşa etmenin tek yolu, kadının mücadele kararlılığını sürdürmesidir. Ve bu yönüyle ciddi tecrübeler damıtmış örgütlülüğümüz sayesinde kadın dostu kentler inşa edebiliriz."
Tarihten günümüze her şeyin inşasında olduğu gibi kentlerin inşasında da kadınların hakkı ihlal edilmiş, görmezden gelinmiştir. Erkeklerin her alanı kendine ait bir anlayışla inşa ettiği bu kentlerde de kadınlar özgür ve güvenli bir yaşam alanı kurmak ve bu alanı da yönetmekte zorluklarla karşılaşmıştır. Fakat kadınların, mücadelesi sonucu bugün daha fazla söz kurması ve her alanda eşit inşa hakkını alana kadar da mücadelesindeki kararlılığı mevcut sistemi değişime zorlamaktadır.
Tüm bunlarla birlikte yaklaşan seçimler, Türkiye'de siyasi partilerin yerel yönetimler politikalarını tekrardan tartışmaya açtı. Fakat bu tartışmalar içerisinde belki de en az konuşulan başlık partilerin yerel yönetimlerinde kadın politikaları.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu ile Türkiye siyasetinde özellikle eşbaşkanlık sistemi ile yerel yönetimlerde kadının güçlü temsilinin kayyum gaspıyla sekteye uğratılmasını, kayyum yönetimindeki belediyelerin durumunu, yerel yönetimlerde kadın politikalarını, kadınların yerel yönetimler deneyimini ve kadın dostu kentlerin inşasını konuştuk…
*Yerel seçimler yaklaşıyor. En az tartışılan başlıklar arasında yerel yönetimler ve kadın politikaları yer alıyor. Siz parti olarak geçtiğimiz günlerde yerel yönetimlerde kadın konferansı düzenlediniz. Bu konferansın amacı ve yerel seçimlerde yürüteceğiniz politikaya etkisi ne olacak?
Kadının bir bütün olarak varlığı eril iktidarın yaşam bulduğu her alanda bir yok sayılmayla, görmezden gelinme ile karşı karşıya. Eril sistem kadınsız toplumla varlığını yaşatmaya çalışıyor, fakat kadınsız bir toplumun varlığından elbette söz edilemez. Bu gerçeklik kadının sosyal, psikolojik, ekonomik, kültürel vb. birçok boyutta kendisini var edeceği, kadın özgürlükçü bir yaşamı inşa edeceği tahayyülüne dayanıyor. Kadın özgürlükçü paradigmanın beslediği ve beslendiği en temel demokratik model elbette yerel yönetimler modelimizin açığa çıkardığı modeldir. Eşit temsiliyet ancak öz yönetim pratiğinde kendisini sergileyebilir.
Demokratik Yerel Yönetimler Kadın Kurulu olarak ikincisini gerçekleştirdiğimiz Demokratik Yerel Yönetimler Kadın Konferansımızda kadınlar olarak dile getirdiğimiz, ifade ettiğimiz gibi ekolojiden, kültüre, kadın ekonomisinden asimilasyon politikalarına; kadına yönelik eril şiddetten özellikle de bugün kadınlar başta olmak üzere toplumu topyekûn tecride alan tekçi iktidar zihniyetine karşı toplumcu belediyecilik deneyimimize dair tartışmalar çok güçlü geçti.
Büyük kadın konferansımıza hazırlık kapsamında Amed’de, Serhad’da, Botan’da ve İstanbul’da gerçekleştirdiğimiz atölye ve bölge konferanslarında açığa çıkan tartışmalar yeni dönem kadın özgürlük mücadele hattını güçlendirecek biçimdeydi. Kadınlar olarak, 1980 faşist darbesinden öncesine dayanan ve pratik olarak da 25 yıllık yerel yönetim deneyimimizden aldığımız mirası, önümüzdeki dönem kadın özgürlükçü yeniden inşayı esas alan yerel yönetim seçimlerine taşımanın önemiyle birlikte yol ve yöntemleri değerlendirdik.
Gerçekleştirdiğimiz Demokratik Yerel Yönetimler Kadın Konferansı sonuç bildirgesini basına deklere etmiştik. Bu konferans içerik bakımından çok başlıklı aynı zamanda derinlikli paylaşım ve aktarımlarla, verimli ön açıcı ve moral verici bir içerik olmakla birlikte yöntem ve çalışma şeklinin amacını da barındırdığını belirtmek istiyorum.
Eşbaşkanlık sisteminin mor çizgimiz olduğu vurgusu yapılarak, demokratik, ekolojik ve kadın özgürlüğünün gerçekleşeceği bir yaşam felsefesinin hayata geçmesi için yerel yönetimlerde kadının söz ve karar mercii olduğu radikal yönetimsel değişim hamleleri ile gerçekleşebileceğine vurgu yapıldığını söyleyebilirim. 2014 yerel yönetimler deneyimi ile başlayan eşbaşkanlık sisteminden edinilen tecrübeler ve bu şekilde bir eş yönetimsel anlayışın toplumun zorunlu bir ihtiyacı olduğunu, geleneksel erk ve erkek yönetimine karşı bir yönetimsel paradigma değişimini dayattığımızı ve bunda kararlı duruşumuzu devam ettirerek tecrübelerimizden arındırdıklarımızın katkılarıyla daha da ileri bir hamleye taşıyacağımızın sözünün verildiğini söyleyebilirim.
Çok kısa bir özet yapmak gerekirse: 'Jin Jiyan Azadî İle Özgür Yerel Yönetimler'in inşası ve sürdürülmesi; Rojava’da kadın öncülüğünde gerçekleştirilen ve devam eden devrimsel bir yöntemle değişim ve dönüşüm hamlesinin selamlandığı; Rojava’da ciddi bedel ve emekle inşa edilen üçüncü yol/yaşam pratiğinin siyasetimize ışık tutacağını ifade etmiştik. Aynı zamanda IŞİD çetelerine karşı özsavunmasını gerçekleştiren ve yeni yaşamın öncüsü olan kadınların mücadelesini büyük bir saygı ile selamlanlayarak ve bu uğurda yaşamını yitiren; Hevrin Xelef, Yusra Derwêş Kader Ortakaya şahsında bütün mücadele arkadaşlarına/arkadaşlarımıza adamıştık.
Bugün gelinen noktada AKP-MHP faşist iktidarı son genel seçimlerle birlikte cephesini genişletmiş durumda. Faşizmin gericilikle buluştuğu an; unutulmamalıdır ki aynı zamanda Kürt halkına, kadınlara bir bütün olarak topluma yönelik saldırıların da yoğunlaştığı bir an olacaktır. İktidarın bu saldırılarına karşı kadınların ortak mücadelesiyle açığa çıkacak güç büyük bir mücadeleyi de ortaya çıkaracaktır. Faşizm ancak kadınların güçlü direnişiyle püskürtülebilir. Yerel yönetimler alanının eşit temsiliyetin, eşbaşkanlık sisteminin ve kadın bilincinin somut biçimde açığa çıktığı bir alan olarak düşündüğümüzde kadın kazanımlarını gasp eden kayyum zihniyetine karşı topyekün mücadeleyi ve başta da belirtildiği gibi yeniden inşayı kadınların ortak mücadele hattı üzerinden gerçekleştirmek gibi bir sorumluluk önümüzde duruyor.
*Geçmiş yerel yönetimler tecrübeniz, pratikleriniz nelerdir? Bu pratikleriniz yerel demokrasi açısından kadınlar için neye tekabül ediyor?
Kadınlar olarak 25 yıllık bir yerel yönetimler deneyimine sahibiz. Özünde halka hizmet alanı olarak değerlendirilse de aslında kadının olmadığı, ona kapalı olan bir alandı. Sistemin erkek anlayışıyla yönettiği, toplumdan uzak, rantçı zihniyetin yarattığı tüm anlayışlara karşı kadın özgürlükçü bakış açısıyla yeniden inşaa ettiğimiz bir süreç oldu.
Kadının sistemden ve toplumsal olarak kendini yönetme önündeki birçok engel aşılarak, kentle ilgili tüm politikalarda söz sahibi olması beraberinde toplumda da bir değişim dönüşümü yaratmıştır. Yerel demokrasi ve yerinden yönetim açısından her dönem yeni bir model oluşturarak bugün dünyada ilk olan eşbaşkanlık ve eşit temsiliyetle belediyelerde yeni bir yönetim anlayışı açığa çıkmıştır.
Toplumun büyük bir çoğunluğunun yabancısı olduğu, başta garipsediği bir yöntem olması durumu dikkate alındığında, aslında eşbaşkanlık anlayışı ve pratiği; iktidarın iradi paylaşımı sözleşmesi olarak tanımlanabilir. İktidar ve yönetim erkinin tekelcilikten kurtarıldığı bir hamle olarak tarihe geçerek, tecrübe edinmesi son derece anlamlıdır. Burada kısmen toplum, kısmen de iktidarı paylaşılmak istenenin direnç göstermesi muhtemel idi. İktidarın bir zümre tarafından paylaşılması istenmese de iradi paylaşıma zorlanması durumun yaşandığında da söz edilebilir. Bilindiği üzere bu eşbaşkanlık sisteminin yarattığı çalışma pratiği ve başarılarından rahatsız olan iktidar bir ucunda ışık görünmeyen bir hukuk tüneli içinde bir odağın etkisi ile soruşturmalarla, göz altılarla başlayıp, uzun süren tutuklamalarla devam edip, nihayetinde yargılaması devam eden veya hakkında mahkûmiyet hükmü kurulan yüzlerce seçilmiş arkadaşlarımızın olduğu ve hâlâ ceza infaz kurumlarında esir muamelesi gördüklerini söyleyebiliriz. Buradan sizlerin aracılığıyla hepsini selamlıyorum, saygı ile mücadelelerinin hak ettiği evreye taşınmasının gayreti içinde olduğumuzun sözünü veriyoruz.
Bu anlamda eşit temsiliyet, eşbaşkanlık modelimizin uygulandığı alanlar kadın özgürlük mücadelesinin yarattığı kazanımlar açısından tarihsel deneyimleri açığa çıkarmıştır. Yönetimimizde olan belediyelerde Büyükşehirler bünyesindeki Kadın Politikaları daire Başkanlıkları yine buna bağlı olarak il ve ilçe belediyelerindeki kadın politikaları müdürlükleri ve bu birimlere bağlı Kadın Ekonomi Müdürlüğü, Kadın Şiddetle Mücadele Müdürlüğü ve Kadın Eğitim Müdürlükleri ve Kadın Dayanışma Merkezleri gibi tarihi kadın kazanımları olmuştur. Ayrıca kadın seçilmişleri kapsayan meclis içinden meclisin pratik çalışmalarını yürütmek amacıyla “kadın kurulları” ve “kadın koordinasyonları” kadın ve erkek seçilmişlerden oluşan “kadın-erkek eşitlik komisyonları” kadın seçilmişlerin meclis çalışmaları öncesinde bir araya gelip gündemi değerlendirdikleri “kadın grupları” da eşit temsiliyet ve eşbaşkanlık modelimizin pratiğini açığa çıkaran kazanımlarımızdan oldu. Kürt kadın özgürlük mücadelesi açısından tüm bu kazanımlar kadın mücadelesinin bir cins mücadelesi olduğu ve bu hakikatin de ancak kadının iradesinin ve alternatif siyasetinin kadın özgürlükçü yerel yönetim paradigmasıyla mümkün olduğunu gösteriyor. Bugün hem pratik olarak ortaya koyduğumuz 25 yıllık yerel yönetim pratiği hem de Rojava’da kadın devriminin inşa ettiği öz yönetim modeli somut olarak karşımızda duruyor. Önümüzdeki yerel yönetim seçimlerinde de gücümüzü bu hakikatten alacağımıza kimsenin şüphesi olmasın!
*2016’da başlayan kayyum gaspı sonrası sizlerden alınan kent ve ilçelerde kadınlar açısından ne gibi değişiklikler yaşandı?
Kürt kadın hareketinin yıllarca sürdürdüğü mücadelenin sonucu olarak yerel yönetimlerde eşit temsiliyet ve eşbaşkanlık sistemi 2014’te yerel yönetimlerde de uygulamaya geçildi. Bu sistem kendisiyle beraber toplumsal anlamda büyük bir kazanım olarak yaşamsallaştı. Belediyelerin erkek alanı olarak değerlendirildiği anlayışı yerle bir eden bu model kısa zamanda yaşamın tüm alanlarında kadının demokratik ve eşitlikçi anlayışını yaşamsal kılmış, toplumcu belediyeciliği büyütmüştür.
İktidar bunu görerek çökertme planıyla beraber halkın ve kadınların yerel yönetimlerde elde ettiği tüm kazanımlarına saldırmış, irade gaspını gerçekleştirmiştir. İlk olarak 2016’da gerçekleşen kayyum gaspı kadınların bin bir emekle ve büyük bedellerle elde ettiği kazanımlarını teker teker ortadan kaldırmaya başladı. Kadın Daire Başkanlığı bünyesindeki tüm alanları işlemsiz kılmış, ekonomi, eğitim ve sosyal alanlarda hizmet veren tüm birimler ya kapatılmış ya da kadınları eve kapatan erkeğin ve toplumun hizmetine sunan anlayış alanlarına dönüştürmüştür. Kadına yönelik şiddetle mücadele alanı (şiddet hattı, ilk adım istasyonu, sığınaklar) işlevsiz bırakılarak adeta şiddetin önü açılmış ve kadınlar birçok şiddet çeşidiyle yüz yüze bırakılmış ve gideceği alanlar ortadan kaldırılmıştır. Onlarca kadın kurumu kapatılmış, bunların yerine evlilik okulları, hanım eli vb. yerler açılarak toplumda “makul kadın” profili oluşturulmaya çalışılmıştır. Yine bu alanlarda çalışan binlerce kadın işten çıkarılmış, belediyeler bilinçli kadınlardan arındırılmak istenmiştir.
Kayyum yine kültür ve dil alanında büyük tahribatlar yaratarak asimilasyon politikaları yürütmüştür. 2019’da yeniden kayyum atanarak bu bir rejime dönüştürülmüş ve kadın kazanımlarını ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Bunun karşısında kadın hareketi olarak hep mücadele ettik ve bu politikaları boşa çıkararak bu rejimi teşhir ettik.
Bir hakikat şöyle der: Kadını özgürleştirmeyen devrim devrim değildir. Bugün Kürdistan’ın dört bir parçasında yürütülen kadın özgürlük mücadelesini dünya halklarına, özgürlük ve eşitlik mücadelesi veren tüm kadınlara ilham oluyor. Elbette Kürt kadın özgürlük mücadelesinin verdiği ilham güçlendik ve yayıldıkça erkek egemen kodlardan beslenen tekçi rejim için bir ‘tehlike’ ye dönüşüyor. Bugün siyaset yapan yüzlerce kadın yoldaşımız cezaevlerinde rehin tutulmakta yine kayyum anlayışıyla birlikte toplumu tecrit cenderesine alan iktidar onlarca kadın seçilmiş rehin tutulmakta. Özellikle kayyum gaspıyla birlikte iktidarın kadın özgürlükçü paradigmamızın esası olan eşbaşkanlığa suç isnat etmesi, kriminalize etme çabası bu ’tehlike’nin boyutlarını da gösteriyor. Kayyum gaspıyla birlikte kadın politikaları daire başkanlıklarının feshedilmesi, bağlı müdürlüklerin kapatılması, onlarca kadın merkezinin Kuran kursuna dönüştürülmesi, kadın merkezlerinin kimi belediyelerimizde dışarıdan getirilen askeri memurlarla bir bütün olarak kadın kimliğinden arındırılma çabası tesadüf değildir. Kadın mücadelesine yönelik duyulan erkek egemen korkunun ve aklın yansımasıdır. Kadın özgürlükçü belediyelerimizin kadın alanında yürüttüğü somut çalışmalar yalnızca Kürdistan ile sınırlı kalmadı aynı zamanda Türkiye’de de eşitlik ve özgürlük mücadelesi veren kadınlara ilham oldu, Türkiyeli kadınlarla ortak mücadele hattı kapsamında yürütülen birçok çalışma ile kadın mücadelesi daha güçlendi ve elbette Kürt kadınlarının ortaya koyduğu güç devlet için tehlike olarak görüldü.
Bugün iktidarın topluma uyguladığı tecrit anlayışının Kürdistan’da belediyelerimizde kayyum gaspı olarak yansıması Kürt kadın özgürlük mücadelesinin aynı zamanda demokratik ulusun, toplumsal özgürleşmenin temel esası olması durumudur. Bu elbette erkek egemen faşist iktidar açısından yıkıcı ve bir o kadar da korkutucudur.
*HEDEP Demokratik Yerel Yönetimler Kadın Kurulu, kadın özgürlükçü modellerden bahsetmektedir. Bu modelin kayyum öncesi oluşturulan örnekleri var mı? Bunu açıklayabilir misiniz?
Kürt kadın siyasal hareketinin yarattığı özgürlük mücadelesinin felsefesiyle adeta yeni bir 'Kadın Rönesansı’ gerçekleştiriliyor diyebiliriz. Modern çağ özgürlük çağı olarak adlandırılır. Biz buna kısa bir ekleme yapıyoruz. Modern çağda erkeğin özgürlük anlayışının kaba ve tekil olmasının yarattığı sonuçla, kadının yaşam içinde özerk bir birey olma, diğer bir anlatımla erkeğin nesnesi olmaktan çıkarılma çabasını da içeren bir anlayışla özne olma, yaşamın, doğadaki diyalektik anlayışına uygun var olmaya çalışarak; söz, hak ve karar mercii olacak bir aktör olduğunun çabasındadır.
Modern çağda kadınlar korunmaya muhtaç bir birey, bakıcı olan ve doğurganlık üzerinden anlamlandırılan bakışa karşı; Şengal ve Rojava pratiği, kırk yıllık bir mücadelenin sonucunda anlamlaşan birkaç örnekten biridir. Kadının toplumu özgürleştirme çabası, doğaya müdahalesi ile ekolojik bir döngüye de olumlu katkı sağlayarak bütün bir insanlığın özgürleşmesine katkı sağlayacağı tartışmasızdır. Kadının içinde bulunmadığı bir siyaset kurumu veya herhangi bir kurum, yönetim, dernek aklımıza her ne geliyorsa gelsin asla insanlığa dair olumlu bir gelişmenin sağlanamayacağını insanlık büyük acılarla tecrübe etmiştir. Dolayısıyla kadının varlığı, yaşama sadece cinsiyet rengi katmakla yetinmez, bir bütün insanlığın yüksek faydasına olacak her durumu var etme çabası, eşitlik, barış içinde ve ekolojik yaşamın garantörüdür denilirse abartmış olmayız.
*Kadınların kent hakkını dikkate alan eşitlikçi bir yaklaşım ana akım siyasette yok. Özellikle kent rantının bu kadar ön plana çıkarıldığı ve çıkarılan kanunlarla da bunun kolaylaştığı bir dönemde kadın dostu kentler nasıl var edilebilir?
Yönetmek, erk bakış açısıyla iktidar olmayı gerektirir. İktidar tekilleşince, rantın dağılımının da belli bir zümrede kümeleşmesi kaçınılmazdır. Bizim iddiamız erkek gibi olmak değildir. Tam aksine yaşamı birlikte ve eşitçe yönetme hakkının varlığı üzerine kurulu temel bir hak arama durumudur. Kadının özgürce kimliği ve özgünlüğü ile var olacağı kentler inşa etmenin tek yolu, kadının mücadele kararlılığını sürdürmesidir. Ve bu yönüyle ciddi tecrübeler damıtmış örgütlülüğümüz sayesinde kayyum zihniyetine karşı kadın dostu kentler inşa edebiliriz.