Çizim: Serpil Odabaşı
Oysa İsrail askerlerinin kadın bedenine yönelik geliştirdiği ahlaksızca tutumun da Shani Louk'un bedenine yönelik saldırının da 2015’te Ekin Wan’ın bedenine yönelik saldırının da birbirinden hiçbir farkı yoktur. Bu coğrafyada kadınların hiçbir hakkını tanımayan erkek devletler, sınırları içerisinde işlenen her suçu karşı tarafın yaptıklarına karşılık görüp bir kesimin de zihninde meşrulaştırmaktadır
Devletler, halkların sosyal ve ekonomik şartlarını geliştirmeye yönelik yatırımlarını ikinci plana atarken, çok büyük yatırımları yine bu halklara zarar verecek hatta ortadan kaldıracak kadar gelişmiş silahlara yapmaktadır. Gerçekleşen savaşlarda o coğrafyada yaşayan bütün canlılar etkilenirken cephede ya da cephe gerisinde bulunan kadınlar daha ağır yüklere ve muamelelere maruz kalmaktadır. Bugün verdiği mücadele sonucu kadın, statüsünü ve gücünü belli bir noktaya kadar genişletse de hala devletin kurucu unsuru olarak ve kararların akışında asıl kişi olarak kendini gören erkeğin barışta ya da savaşta hiç geri atım atmadığı ve değişimi kabul etmediği konu, kadınların daraltılmış yaşam alanlarını daha da daraltmak olmuştur.
Bu durum elbette kadınların sözünü daha yüksek sesle söylemesi ve bu sözün belirleyici olması için bulunduğu her noktada aktif bir mücadele vermesiyle zaman zaman ya da farklı coğrafyalarda değişime gitmiştir. Fakat patriarkalin kötülük üzerinden örgütlenmesi ve dayandığı uzun geçmişinden aldığı güç ile hâlâ ilk fırsatta en saldırgan ve insanlık dışı yaklaşımını her zaman eşitliğin dışında ve toplumsal hayatın içinde en alt katmanda gördüğü kadına yöneltmekte. Bundan dolayı aslında savaşta kadın bedeninin (bunu yapanlar hangi inançtan ya da ırktan olursa olsun) hedef haline getirilmesi onlar için gayet yapılabilir ve toplumdan da destek alınabilir görülmekte.
Erkek işi görülen ve kurallarının da erkek tarafından belirlendiği savaşların hiçbirinde insanlığa yönelik suç işlendiği gerçeği inkar edilemez. Haliyle savaşta ganimet kısmına dahil edilen ve hatta erkeklerin birbirini aşağılamak, güç gösterisini bir şova dönüştürmek için namus kavramına sıkıştırılan kadın bedeni üzerinden açık alanlarda halkın geneline yayılacak bir korku yaratılmaya çalışır. Devletlerin ya da din odaklı örgütlerin savaşlarında kadın bedeninin meydanlarda soyulup bir aracın arkasına bağlanarak teşhir etmek çok daha tanık olduğumuz durumlardır.
Bugün devletlerin bir takım çıkar ve ortaya çıktığı günden bu yana insanı şiddet dünyasına hapseden ilkel milliyetçilik Ortadoğu’nun her karışında bir savaş var etmekte. Özellikle “modern” savaş araçlarının çok fazla gelişmesiyle savaşın sivillere karşı yıkıcı etkisi artmıştır. Elbette bu savaşta gerçek, kadınlar, çocuklar, hayvanlar ve bütün bir doğa zarar görmekte, yaşam hakkı ihlal edilmekte ve hatta yaşam hakkı ortadan kaldırılan kadınların beden bütünlüğü hakkı da çiğnenmekte. Özellikle bugün Hamas’ın saldırısıyla başlayan ve İsrail’in orantısız karşılığıyla devam eden savaşta Shani Louk'un bedenine yönelik ahlaksızca tutum çok konuşulan konulardan biriydi ve bu konu üzerine iki tarafın destekçileri “ama onlar da yaptı” savunmalarıyla aslında toplumların savaşta ve hatta barışta bile ahlaksızlığın yarattığı yıkıcı etkiye tarafsız bir şekilde karşı çıkmaması ve böyle zamanlarda din, milliyet, dil vs. üzerinden yapılanın haklılığını ispata girişmesi çürümüşlüğün en keskin göstergesidir.
Oysa İsrail askerlerinin kadın bedenine yönelik geliştirdiği ahlaksızca tutumun da Shani Louk'un bedenine yönelik saldırının da 2015’te Ekin Wan’ın bedenine yönelik saldırının da birbirinden hiçbir farkı yoktur. Bu coğrafyada kadınların hiçbir hakkını tanımayan erkek devletler, sınırları içerisinde işlenen her suçu karşı tarafın yaptıklarına karşılık görüp bir kesimin de zihninde meşrulaştırmaktadır. Özellikle din ile ilişkili örgüt ve devletlerin hâlâ ganimet anlayışıyla savaş sırasında ya da sonrasında kişilerin özel hayatına ve alanına yönelik saldırılarını meşru görmesi ve bu zihniyete sahip kişiler tarafından desteklenmesi çatışmaların olduğu yerlerde kadınlara yönelik bu insanlık dışı davranışları artırmaktadır. Çünkü eşyaların yanı sıra kadının canlı ya da cansız bedenine yapılan her saldırı geçmişten günümüze ganimete konu edilmiş ve her türlü saldırı; cinsel saldırı, alıkoyma, pazarlarda satma gibi durumlar kadınlara hak görülmüştür.
Elbette kadın mücadelesi de geçmişten günümüze sürekli bir başkaldırı ile örgütlenmeye ve güçlenmeye gitmiştir. Bugün özellikle kadınlara yönelik devletlerin baskısındaki artışta kadının artık hapsedildiği alanın dışına çıkmaya yönelik yol ve yöntemler geliştirmesine, bu yol ve yöntemlerin de günden güne söz kurma alanları yaratmasından kaynaklıdır. Kadın örgütlülüğü artıkça ve içinde yaşadığı toplumun ya da devletin kendisine veya dışında kalan başka bir toplumdaki kadın kimliğine yönelik her türlü saldırganlığına sesini çıkardıkça savaş ve kötülüğü inşa eden, yaşatan yaşatmak için de yıkıcı gücünü artıranlara karşı kararlı bir duruş geliştirdikçe bu düzen sarsılacak yıkılmaya yüz tutacak ve yıkılacaktır.