özgürlük mücadelesinde varacağımız yer, başladığımız noktaya bağlı olduğu kadar özgürleşme dinamiklerini, araçlarını hayatımıza ne kadar katabildiğimizle ilintili. bu her birimiz için farklı olacak. ama evliliğin kurtuluş, başarı olduğu palavralarına inanmamak hepimizin hakkı
kocatmakla kalmaz aslında. bianet’in verilerine göre, 2022 yılında en az 327 kadın bir erkek tarafından öldürüldü, bu cinayetleri işleyenlerin yüzde 72’si ölenlerin eşi ya da partneriydi. cinayetlerin yüzde 64’ü evde gerçekleşti. bu 327 kadının 110’u ayrılmak istediği için öldürüldü.
bu veriler basına yansıyan vakalardan derlenmiş. muhtemelen fazlası da vardır. ama bu kadarı dahi bize şu gerçeği gösteriyor; yaklaşık üç günde bir bir kadın, boşanmak ya da ayrılmak istediği için öldürülüyor, ölümü göze alarak ayrılmaya çalışıyor.
eskiler, “makbul bir şey olsa adı koca değil gonca gül olurdu” derken haklı.
ama gazetelerin “kadın” ekleri, fıkralar, masallar, filmler, diziler kadınların evlenmek için yanıp tutuştuğunu, erkekleri “kafeslediklerini” anlatıyor.
romantizm adı verilen pembe şekerin lezzeti inkâr edilemez. ama evliliği anlamak için onu bir kenara koymak gerekiyor. evlilik kadınlar ve erkekler için çok farklı işlev ve anlamlara sahip. erkekler için eş çoğunlukla annesinin verdiği hizmetlerin yanı sıra cinsel arzuları da tatmin edecek ve tabii çocuklarını büyütecek bir kadın anlamına geliyor.
ya kadınlar için?
öncelikle, eğitimsiz, mesleksiz bırakılmış birçok kadın için evlilik, boğaz tokluğuna yani nasıl harcanacağına kendisinin karar vereceği, sabit bir gelir elde edemeden, boğaz tokluğuna da olsa geçinmenin yolu.
bekâret kavramının -tabii ki sadece kadınlar için- önemli sayıldığı çevrelerde evlilik bir kadının cinselliğini yaşaması için tek yol. “cinselliğini yaşama”nın her zaman mutlu ve doygun olmak anlamına gelmediğini hatırlatayım.
eğitimi, kararlılığı, şansı, özgürlük arzusuyla bütün bunları aşabilmiş, kendi ekmeğini kazanıp, bazen ailesinden vazgeçerek romantik-cinsel ilişkilerini kendi kararlarıyla yönlendirmiş kadınların sayısı git gide artıyor, şükür. ama çocuksuz ve evlenmemiş olmanın başarısızlık olduğu fikri onlara da dayatılıyor.
tek derdin devlet zoru olduğunu düşünenler yanılıyor.
nasıl ki işçiler hayatlarını idame ettirmek için, sömürüleceklerini bile bile çalışmak zorundaysa, kadınlar da, onları evliliğe zorlayan bir yasa olmamasına rağmen, toplumun yazılı olmayan kuralları ve engelleriyle erkeklere hizmet etmek üzere evlenmek zorunda kalıyor.
tarım ve hayvancılıkla geçinen ailelerde ücretsiz çalışma, ev işi kapsamını aşıyor, geçimlik işlerde de kadınlar -ve çocuklar- ücretsiz çalışıyor.
erkek çokeşliliğinin yani aynı anda birden fazla kadınla birlikte olmalarının çeşitli biçimlerde hoş görüldüğünü ve onaylandığını, kadınların aynı anda birlikte olmadıkları partnerlerin sayısı arttıkça küçümsendiklerini biliyoruz; erkeklerin kendilerinden çok genç kadınlarla evlenmeleri, birlikte olmaları olağan görülürken, kadınların kendilerinden birkaç yaş küçük bir erkekle dahi ilişkilenmelerinin hoş görülmediğini de… böyle onlarca şey sayabiliriz; kadınlar kişisel olarak güçlendiklerinde bile erkeklerle aşkta eşit olmaları mümkün olmuyor ve bu, evlilikle ilişkili değil.
yani işimiz zor.
düğün dernek eğlence
bir de işin ritüel kısmı var. düğün endüstrisinin git gide geliştiğini görmemek için kör olmak gerek. takılar, süsler, tören estetik olarak kız çocuklarına mahsus sayılan peri masallarına uygun. birçok genç kadın için evlenmenin en çekici yanı ömrü boyunca ilk ve son kez “prenses” muamelesi göreceği o süreç. düğünle ilgili her şey adeta “gelin”e verilmiş son bir taviz. çünkü kısa bir süre içinde, prenses kıyafetlerini bir kenara koyup mutfak önlüğünü kuşanacak!
bir şey daha var, birçok insan için de “düğün” eğlenilecek, belki müstakbel eşle tanışılacak tek alan. bu anlamda, “partileme” ve her türden eğlence mekânı düğünlerin yerini alıyor. düğün, en azından şehirlerde cazibesini kaybediyor. ama evliliğin işlevi pek değişmiyor.
ne yapılabilir?
öncelikle şunu söylemek istiyorum. bir baskı ve sömürü kurumu olan evliliğin demokratikleşmesinin gerçekçi olmadığını, ancak çözünebileceğini düşünüyorum ki ivmesi yüksek olmasa da mevcut süreç bu yönde ilerliyor ve kadınların güçlenmesi ve özgürleşmesinin bir sonucu.
kişisel güçlenme kadın kurtuluşunun önemli bir parçası ama bu, kurtuluşun tek başına olabileceği anlamına gelmiyor çünkü yasalardan eğitim ve çalışma hakkına kadar her birimizi güçlendiren araçlar da mücadeleyle elde edildi, ediliyor. kişisel güçlenme, onlara hayatımızda yer açmakla mümkün.
diğer yandan bir kurum olarak evliliğin çözünmesine katkısı olan başka etmenler de var. örneğin eşcinsel ilişkilerde ve türkiye’de yasal bir statüsü bulunmasa da eşcinsel evliliklerde, patriyarkal iş bölümünü dışlamak mümkün ve yaygın.
ama iktidarın saldırgan muhafazakârlığı ve yüksek enflasyon tam tersi yönde bir etki yapıyor. yalnız yaşayan kadınlara mahalleyi dar edenler, birlikte yaşayan iki eşcinsel erkeği hedef göstermekte çekinmeyenler, bir yandan da tek başına yaşamanın git gide pahalanması hetero-patriyarkal bir kurum olarak evliliği güçlendiriyor.
ne yapabiliriz?
her kadın için geçerli olan tek bir çözüm, tek bir öneri, tek bir eylem planı yok. her kadının bu toplumda ayakta/hayatta kalma için başvurduğu farklı stratejiler var. bu stratejilerin hepsi doğru ve haklı değil tabii. burada iki kriter var bence.
-kendisi de dahil olmak üzere ezilen ve sömürülen hiç kimseye zarar verecek bir adım atmamak.
-stratejinin uzlaşma değil özgürleşme dinamiklerine dayanması.
kimimiz için evlenmemek özgürlüğe atılan bir adım, kimimiz için evleneceği erkeği kendi seçebilmek, kimimiz için de kendi cinsiyetinden biriyle evlenme hakkını kullanabilmek. özgürlük mücadelesinde varacağımız yer, başladığımız noktaya bağlı olduğu kadar özgürleşme dinamiklerini, araçlarını hayatımıza ne kadar katabildiğimizle ilintili. bu her birimiz için farklı olacak. ama evliliğin kurtuluş, başarı olduğu palavralarına inanmamak hepimizin hakkı.