Toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle asla eşit olmayan kadınları ve erkekleri ‘arabuluculuk’ marifetiyle uzlaştırmaya çalışmanın eril şiddeti katmerlendirmekten başka bir sonucu olmaz
“Son 20 yıla damgasını vuran kadın düşmanı yasalar, ‘Eşit değilsiniz, asla eşit haklara sahip olmayacaksınız’ söylemiyle dile gelen eşitliğe aykırı politikalar, bunların toplumsal hayatın her köşesine yayılarak kadınların hakları ve hayatları üzerinde tepinilerek uygulanması kadına yönelik şiddeti meşrulaştırmakla kalmadı, yaygınlaşmasının da önünü açtı.”*
Hayatın her alanında gerici toplumsal değer yargılarıyla boğuşan, karakollardan, savcılıklardan ‘aile birliği’ tavsiyesiyle savılan, mahkemelerde hakimlerin insafına terkedilen kadınlar şimdi yeni bir ateş altında: Nafakada arabuluculuk.
Aslında nafakaya uzun süredir göz dikmişlerdi; şimdi boşanma ve nafakada “arabuluculuk” adı altında içeriğin farklı algılanabileceği ihtimaline sarıldılar. Oysa 2016'dan başlayarak ısıtılıp ısıtılıp önümüze getirilen nafakayı şimdilerde yeniden hedefe çaktıkları özellikle kadınlar açısından sır değil. Elbette piyasaya “nafaka” başlığıyla sunuluyor ama mesele bu kadar basit değil. Aslında daha kapsamlı bir plânın parçası olarak işletilmeye çalışılan, kadının yaşamaya zorlandığı cehennemi koşullarda kıskançlıkla korumaya çalıştığı hakları…
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç bombayı “aile hukukunu sil baştan ele alacağız” diyerek patlattı. Bu, kadınların, Medeni Yasa'nın bir bölümünü oluşturan aile hukukuna dair verili haklarının yeni bir tehditle karşı karşıya oldukları anlamına geliyor. Kısacası, kadına aile, topluma da kadın üzerinden biçim verip hizaya sokma girişimlerinin yeni bir örneği… İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmasıyla başlayan süreci kadınlar cephesinden geri döndürülemez hale getirme çabası. Çünkü İstanbul Sözleşmesi kadına şiddet vakalarında 'zorunlu arabuluculuk' uygulamasını yasaklıyordu. Sözleşmeyi çöpe attılar ya, yasaktan da böylelikle “kurtulmuş” oldular! Bunun devamı Medeni Kanun'a kadar uzanıp kadınların mal rejiminden ve mirastan eşit yararlanması, kadınların zaten zor karar verdikleri boşanma sonrasında nafakaya ulaşmalarına yeni engeller çıkarılmasına kadar varabilir.
Faille iş birliği içinde yürütülen kadın düşmanlığında belirsizlik yaratarak kenardan dolanma siyasetinin kurnazca sanılan bir versiyonu. Belli ki gelen tepki ve reaksiyonları gözeterek önce nabız yoklayacaklar. Belki yasal bir düzenlemeyle değil, aile hukukunu 'sil baştan' değiştirerek değil bu değişikliği fiili olarak devreye sokacaklar. “Her kürtaj bir Uludere'dir” 'vecizesi'nden sonra fiili olarak uygulanan kürtaj yasağı hatırlansın.
Arabuluculuk, “eril şiddeti görmezden gel” demektir
Kadınların şiddet gördükleri yönündeki her şikayetlerinde adı konulmamış bir arabuluculuk çabası zaten derhal devreye giriyor. Geniş aile, bir kez daha denemesi yönünde ikna turları düzenliyor; çevre baskısı yabana atılmayacak düzeyde, karakolda, poliste, yargıda kadının işkence görüp tecavüze uğramasının iki kere dört edeceğini bile bile şiddetin kucağına gönderilmesi, geleneksel kodların işlediği bildik davranış biçimi…
Koruma kararı aldıran kadınların bile kocaları/eski kocaları tarafından vahşice katledildiği, cezasızlığın tavan yaptığı bir ortamda mağdurların katilleriyle arasını bulmak ne mümkün?! Toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle asla eşit olmayan kadınları ve erkekleri “arabuluculuk” marifetiyle uzlaştırmaya çalışmanın eril şiddeti katmerlendirmekten başka bir sonucu olmaz!
Nafakanın tanınmaz hale getirilişi
Bakan, “bir gün evli kalıp onlarca yıl nafaka ödeyen kişiler” olduğundan söz ediyor. Palavra! Nafakanın gerçek mağduru kadın ve çocuklardır, bakan ve avanesinin kadınlara saldırıda silah olarak kullanmaya çalıştığı sanal erkek hikayeleri değil!
"Nafakaların süresiz olmasının erkeğin hayatını ipotek altına aldığını” 2016’daki Boşanma Komisyonu Raporu da savunuyordu. O günden bu yana kadınların haklarına saldırıda epey yol alındı, bunlardan biri olan nafaka hakkına göz dikme ısrarı ise sürüyor.
Biliyoruz ki yoksulluk nafakası kadınlara bağlanıyor. Neden mi? Çocukların, yaşlıların bakımı onlarda; ev içi üretimin ömür boyu ücretsiz işçileri onlar çünkü. Kadınlar eğitimsiz ve vasıfsız bırakılmış. Üretim süreci içindeki konumlanışları da bu doğrultuda; yarı zamanlı, parça başı güvencesiz işler… Bugün her dört kadından biri işsiz.
Bu saldırı kadınları daha fazla eve hapsederek erkek şiddetine sürükleyecek. Bir çıkış yolu olarak yöneldikleri boşanma kararı almalarını zorlaştıracak, onları “boşanırsan sürünürsün” yollu beyin yıkamalarına maruz bırakacak.
Mağdurla fail barışamaz!
Bir zincirin halkaları gibi birbirine geçirerek örmeye çalışıyorlar başımıza yeni çorapları. 4+4+4 eğitim sistemine geçişin gerçek nedenlerinde olduğu gibi, istismar edilen çocukların tecavüzcüleriyle evlendirilmesi gözü dönmüşlüğünde, karma eğitimin tartışmaya açılmasında, çocuk evliliklerinin teşvik edilerek ömür boyu tecavüzün meşrulaştırılmasında, toplumsal cinsiyet eşitliği şurada dursun “Türk toplumunun temeli olan 'kutsal' ailenin -bileşenlerinin- ‘kadın’ ve ‘erkek’ olarak değiştirilerek” cinsel tercihlerden duydukları devasa korkunun dile gelişinde olduğu gibi… Sistemin böyle sürüp gitmesi için akın üstüne akın tazeliyorlar.
Faşist iktidarın uzun bir süredir hedef aldığı “nafakada ARABULUCULUK” da aile hukukunda gerçekleştirilmesi planlanan değişikliklerin başlangıç adımları niteliğindedir. Boşanmada arabuluculuk, nafakada arabuluculuk…
Bütün arabuluculuk ve iş birliği çabaları kadınlar daha çok köle olsun diyedir. Proletarya ile burjuvazi, ezilenlerle ezenler, paspas edilmeye çalışılan kadınlarla şiddet uygulayan erkekler, mağdurla fail iş birliği yapmaz/yapamaz!
(*) Jin Dergi https://kadineki.com/detay/cehennemi-zamanlar-ve-zenginin-konforlu-yalnizligi/