Dina ve Pippa bir çok bakımdan farklı insanlar, ortaklaştıkları yer ise kadın olmaları ve Türkiye'de katledilmeleri. Tabi yanılma istemiyle beraber Dina'nın Pippa'yla ortaklaşacağı bir nokta daha olacak; adaletsizlik
Anıt Sayaç, 2008’den bu yana kadın katliamlarını unutulmaması adına kurulan web platformdur.Kurulduğu tarihten bu yana bakıldığında kadın katliamları, şiddeti günbegün artmış durumda. Sayaçtaki verilere, isimlere bakınca koca bir toplu mezarlıkta dolaşıyormuş hissi oluşuyor insanda. Bu veriler her gün ekranda izlediğimiz parça parça görüntülerin bir bütün hali. Sokak ortasında, evde, işte yaşadığımız şiddetin resmi. Failler yakınımızda, uzağımızda, failler yabancı, tanıdık. Failler her gün belki de yanımızdan yürüyüp geçiyor. Amacım bir korku toplumu yaratmak değil elbet sadece içimizden geçenin sesli okumasını bir kez de sizinle yapıyorum.
Ülke yurttaşı olan kadınlar için bu kadar tekinsizken turizm, eğitim, savaş nedenli dış ülkelerden gelen kadınlar için ne kadar güvenlidir? Savaş coğrafyasından gelen kadınların ya gayriresmi ya da resmi yollarla erkeklere peşkeş çekildiğini biliyoruz. Yakın tarihte Suriye’den gelen kadınlar ya zor eliyle fuhuşa zorlandı ya da resmi kılıflara uydurularak bir erkeğin ikinci, üçüncü eşi olarak evlendirildi. Ya da Dina gibi eğitim içinTürkiye’ye gelen, yardım adı altında özel hayatına müdahale edilen, ülkede yabancı olmaktan ve yakını olmadığı için çeteler eline düşen kadın sayısı göz ardı edilecek gibi değil.
“Her şey iyi güzel dediğimiz zaman bile, bizim için her şey kötülük dolu burada. Eğer beni burada ölü bulursan bunun sebebi Türklerdir.” Dina’nın annesine attığı mesajda geçiyor bu sözler. Gabon’dan Türkiye’ye eğitim için gelip burada öldürülen kadınlardan yalnızca biri. 26 Mart günü Karabük’teki Filyos Çayı’nda boğularak öldüğü iddia edilmişti ama sonradan çıkan görüntüler bunun bir kaza olmadığının en açık kanıtı. Dina öldüğünde 17 yaşındaydı teskin edemeyen yanı ise şu; son olmayacak. Çünkü daha öncesinde yaşamıştık, o zamanda son olmasını temenni ediyorduk, olmadı!
Öncesi nerede başlıyor bilmiyorum ama bir çoğumuz hafızasında yer alan olay 8 Mart 2018’de yaşandı. İtalya’dan arkadaşı Silvia Moro ile yola çıkan Pippa Bacca, ‘Barış Gelini’ projesiyle şiddetin hakim olduğu ülkelere barış ve sevgi mesajı vermek niyetindeydiler. Milano’dan başlayan yolculuklarını Slovenya, Hırvatistan, Bosna, Bulgaristan, Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail ve Filistin üzerinden sürdürerek Tel-Aviv’de sonlandırmayı planlıyorlardı. Otostopla yaptıkları bu yolculuklarının sloganı ‘İnsanlara güvenmek’ti. Ama bu yolculuk ne yazık ki Türkiye ayağındayken Pippa Bacca’nın önce tecavüze uğrayıp sonra katledilmesiyle son buldu.
İki kadının bu yolculuğa çıkarken giydikleri gelinlik ise bu projenin ilgi çeken diğer yanıydı. Bacca bu tercihini şu sözlerle açıklamıştı: ‘Beraberimizde yolculuk boyunca üzerinde birikecek tüm kirlerle birlikte götüreceğimiz tek elbise beyaz gelinlik olacak’.
Rota olarak belirledikleri bu ülkelerin bir kısmı bağımsızlığı yeni kazanan ve savaş atmosferinden henüz ayrılan ülkelerdi. Ortadoğu ülkelerinin ise hepsinde aktif olarak bir savaş sürmekte. Tüm bu savaş ve kaos ortamına gitmek isteyen iki kadının çabası takdire şayandı. Bu yolculuğun son adresi ulaşsalardı Tel-Aviv’de değişen ne olurdu bilinmiyor. Kim bilir belki de bu iki kadın aktivistin çabası bu savaşa nefes aldırır, yeni bir çözüm olabilirdi. Fakat Pippa’nın Gebze’de katledilmesiyle bu proje son buldu.
Peki Pippa’nın katiline ne oldu? Önce ‘toplum içinde zaten sorunlu bilinirdi’ söylemleri yayıldı, sonra fail Murat Karataş’ın itirafları ile suçu kanıtlandı. Daha sonra mahkemede verdiği ifadesini yalanladı. Mahkeme sonucunda önce ömür boyu hapis cezası verildi sonra nasıl hafifletici bir unsur bulunduysa cezası 30 yıla indirildi. Bu Karataş’ın ilk suçu değildi, Bacca’nın ölümünden önce de defalarca suç kaydı olan Karataş cezaevinde olmak yerine dışarıda yaşamını sürdürüyordu ve bu cezasızlık politikası Bacca’yı katletmesinin temel sebebiydi. Çünkü bu suçun da cezasız kalacağını biliyordu.
Bacca’nın katledilmesinin üzerinden 15 yıl geçmesine rağmen ülkede ne kadınların güvensiz yaşam koşulları değişti ne de kadın katliamları son buldu. Bacca’dan tam 15 yıl sonra Dina adlı bir kadın Karabük’te katledildi.
Dina Gabon’dan eğitim için Türkiye’ye gelmişti. 26 Mart günü Karabük’teki Filyos Çayı’nda boğularak öldüğü iddia edildi. Fakat tüm bu iddialara karşıt Dina’nın gecenin bir yarısı çıplak ayakla koştuğu görüntüler sanal medyaya düştü. Basit bir ölüm olarak sunulan bu durumu kamera kayıtları yalanlıyordu. Buna destek olacak bir diğer şey ise Timur Soykan’ın yaptığı haber. Soykan’ın haberinde "Kent merkezi 132 bin nüfuslu, Karabük’te çoğunluğu Afrikalı 12 bin 500 yabancı öğrenci var. Siyah kadın öğrencilerin fuhuş çetelerinin tuzağına düşürüldüğü iddiaları da kulaktan kulağa yayılmıştı. Dina’nın da çetelerin tuzağına düşürüldüğü iddia ediliyor. Arkadaşlarının ‘Dina’ dediği, Jeannah Danys Dinabongho Ibouanga, sadece 3 ay önce Karabük Üniversitesi’ne kayıt yaptırmıştı. Gabonlu genç kızın hayatının son bir haftasına bakınca bir taciz kuşatmasında olduğu görülüyor." sözleri yer alıyor.
Dina’nın Fransa’daki yakını Stephane, Dina’nın Karabük’te yaşadıklarını şöyle özetliyor; ‘Dina Gabon’a telefon göndermek için postaneye gidiyor, 23 Mart’ta kargonun gidemeyeceğine dair Dina’ya mesaj geliyor. Dina konuyu netleştirmek için postaneye gittiğinde orada çalışanlarla tartışıyor. Tartışma sonrası Dina’nın yanına orada çalışan biri gelip, kargonun gönderimi konusunda yardımcı olacağını ve telefon numarasını vermesini söylüyor. Telefon numarasını veren Dina’ya bu süreçten sonra taciz mesajları gitmeye başlıyor. Taciz edildiğine dair somut kanıtlar ise annesine attığı mesajlar.
Dina'nın cenazesi ailesi tarafından teslim alınmadı çünkü aile adalet sağlanmadan ve katilleri bulunmadan cenazeyi almayacaklarını belirttiler. Bu kaygının temel sebebi ise Dina'nın şüphelisinin tam 3 kez göz altına alınıp bırakıldıktan sonra kamuoyu baskısı ile 4. kez gözaltına alınıp ve tutuklanması. Adalet ancak kamuoyu baskısı sonucu oluşuyor oda birkaç seferden sonra ancak oluyor.
Dina ve Pippa bir çok bakımdan farklı insanlar, ortaklaştıkları yer ise kadın olmaları ve Türkiye'de katledilmeleri. Tabi yanılma istemiyle beraber Dina'nın Pippa'yla ortaklaşacağı bir nokta daha olacak; adaletsizlik.
6284 yasasının seçim pazarlığı haline getirildiği bugünlerde herkes biraz Pippa ve Dina kadar maktül durumunda hissediyor. Hrant Dink'in hissettiği güvercin tedirginliği bütün kadınların ruhunda. Çünkü biliyor şiddete maruz kalsa da, katledilse de sığınacakları bir yasa yok. Çünkü biliyor ki adalet erkek temelli.