'Barınma krizi, yoksulluk, gericilik kıskacında bizleri terk ettikleri yerde çaresiz ya da kimsesiz değiliz. Örgütlü mücadele ile güçlüyüz'
Pandemi süreci boyunca ekonomik krizin, eşitsizliğin, şiddetin binbir halini yaşayan üniversiteli kadınlar, yüz yüze eğitimin hemen öncesinde kira fiyatları ve yurt yetersizliği sorunları ile karşı karşıya. Yurt sorunu ile ilgili “Öyle bir sorun yok” açıklaması yapan AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ise kendi kurumları yalanladı. Erdoğan'ın açıklamalarının hemen ardından Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, yurt başvurusu yapmış 183 bin 934 öğrencinin açıkta kaldığını duyurdu.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin, gericiliğin iktidarın politikaları ile her geçen gün derinleştiği Türkiye'de barınma sorunundan en fazla etkilenen kesimler ise kadın öğrenciler oluyor. Aileler artan masraflar nedeniyle ilk önce kız çocuklarının eğitim hakkından vazgeçiyor veya kendilerine özerk alanlar yaratan kadın öğrenciler patriyarkanın yeniden üretildiği aile evlerine geri dönmek zorunda kalıyor.
Tüm bunların yanı sıra kampüslerde yaşanan taciz, üniversitelerdeki cinsiyet ayrımcılığı, kayyum rektörler eliyle kadın öğrencilerin kazanılmış haklarının gasp edilmesi ve iktidarın 'kadın üniversitesi' adı altında makbul kadın yaratma politikası da uzun bir süredir öğrencilerin gündeminde.
Tüm bu yaşanan sorunlara dair sorularımızı Üniversiteli Feminist Kolektif yanıtladı…
*Biraz kendinizden bahsederek başlamanızı istiyorum, ne tür çalışmalar yürütüyorsunuz ve kuruluş amacınız nedir?
Üniversiteli Feminist Kolektif; feminist üniversite talebi ve programıyla kampüsleri taciz, tecavüz ve her türlü erkek şiddetinden arındırarak kadınlar ve LGBTİ+lar için güvenli alanlar yaratmak; kayyum rektörlere, cinsiyetçi hocalara, gerici çetelere karşı özerk ve demokratik bir üniversite için mücadele eder.
Üniversitelerimizde patriyarkal kapitalizmin sermaye yararına ürettiği bilginin akışını keserek feminist eleştirisini verir, alternatifini mümkün kılar. Bkz. Feminist hukuk, feminist sağlık, feminist edebiyat…
*Üniversiteler açıldı. Bu yıl öğrencilerin temel sorunlarının başında ne geliyor?
Bütün memleketin olduğu gibi üniversitelilerin de en yakıcı sorunu yoksulluk. Üniversiteli yoksulluğu bugün gençler için eğitim hakkına erişim sorunudur. Parasız eğitim için devletin başat sorumluluğu olan barınma hakkımız ise gerici kurumların, özel yurt sahiplerinin insafına bırakılmış durumda. Geçtiğimiz günlerde Kredi Yurtlar Kurumu (KYK) yurt yerleştirme sonuçları açıklandı, Bakan Kasapoğlu (Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu) yurt konusunda Türkiye’nin en iyi alt yapısı olan ülkelerden biri olduğunu söyledi. Gerçekliğimiz ise açılan yeni üniversiteler, artan üniversiteli sayısı karşısında kapasitesi yetersiz, niteliksiz yurtlar. Alternatif diye gösterilen dinci-gerici cemaat yurtları, fahiş fiyatlı özel yurtlar, kira denetimi olmayan insanca bir yaşama elverişsiz öğrenci evleri…
*Barınma sorunu kadın öğrencileri nasıl etkiliyor?
Kadınlar için tüm bu kriz gericilikle daha da katmerleniyor. Bizler için barınma hakkı mücadelesi artık bir eğitim hakkı mücadelesidir. Aileden özerk bir yaşam kurmak için gelinen kentte yaşamlarımız pahasına gerici kurumlara, tacizci ev sahiplerine-emlakçılara mecbur bırakılıyoruz. Ortalama bir üniversitelinin çalışmadan geçinmesinin mümkün olmadığı bu koşullarda kadın öğrencilerin eğitim hakkı iş yerinde tacize, tarikat yurdunda yaşam tarzına müdahaleye, evlerde ahlak bekçiliğine mal oluyor.
KYK yurduna yerleşebilen sayılı “seçkin” üniversitelilerden değilsek okumak istediğimiz kente gelmek bile artık kesin olmuyor çünkü aileler yoksullukla baş etmek için ilk önce genç kadınların haklarını, ihtiyaçlarını terk ediyor. Kente gelebildiğimiz koşullarda ise özel yurtlar birçoğumuz için imkan dahilinde bile değil. Bu durumda elde tarikat-cemaat yurtları ve kiralık evler kalıyor. Geçtiğimiz sene hepimizin şahit olduğu üzere devlet destekli cemaat yurtları sıra arkadaşlarımızın canına mal oluyor. Kadınlar için aileden gelen dinci baskı buralarda da şiddetlenerek devam ediyor. Kılık kıyafetten giriş çıkış saatlerinin denetimine her an patriyarkanın gardiyanlarından biri olarak bekleyen bu gericilik özerk bir yaşam kurmak konusunda en büyük engellerden birini teşkil ediyor. Aynı gardiyanlık öğrenci evlerinde de bazen komşu, mahalleli bazen ev sahibi olarak karşımızda beliriyor.
*Ekonomik kriz ile birlikte barınma sorununun yanı sıra öğrenciler hangi sorunlarla başa çıkmak zorunda?
Ekonomik krizin getirisi yalnız barınma krizi değil elbette. Barınma, yeme-içme, ulaşım, kitap ve eğitim araç gereçleri bir üniversitelinin en temel ihtiyaçlarından. Mevcut ekonomik krizde 850TL (burs) gibi cüzi bir miktarla temel ihtiyaçlarımızı gidermemiz bekleniyor. Bundan birkaç yıl öncesine kadar üniversiteliler konsere gidebilmek, yurt yerine eve çıkıp rahat geçinebilmek, aileden para almamak için çalışırken günümüzde yaşayabilmek için çalışıyor. Bırakalım sosyal aktiviteleri; her dönem zam gelen okul yemekhanesine ve ulaşıma para yetiştirebilmek, faturaları ödeyebilmek için çalışıyoruz. Zamanında “küçük burjuva” denen üniversiteliler bugünün proleterleştikçe proleterleşen yani cebindeki paraya bağımlı yaşayan sınıfa yaklaşmış bir kesimdir.
Güvencesiz, esnek, ucuz işlerde çalışmak üniversiteli işi oldu. Okulun yanı sıra çalıştığımız part-time işler biraz geride kaldı. Birçok kez değindiğimiz özerk yaşam ise bizlerin okula devam edememek pahasına tam zamanlı işlere itiyor. Kazanılan paranın geçinmeye, yaşamını idame ettirmeye yetmesi için okulu bırakıp-dondurup tam zamanlı çalışmaya devam eden arkadaşlarımızın sayısı azımsanamayacak derecede. Bu iş yerlerinde üniversiteli kadınlara yönelik taciz ve mobbing ise hiç de münferit değil.
*Tacizden devam edersek, yurt yollarında veya kampüslerde yaşanan taciz her yıl kadın öğrencilerin temel gündemlerinden…
Erkek egemen dünyada, yaşamın her alanında olduğu gibi üniversiteler de erkek şiddetinden azade yerler değiller. Kadın yurtlarına giden yolların ışıklandırılmaması ve yurtların güvenliğinin alınmamasının sonuçlarını haberlerde okuyor, bizzat yaşıyoruz. Buna karşı kampüslerde kurulması gereken CİTÖK ( Cinsel Tacizi Önleme Komisyonu), CTS (Cinsel Tacize ve Cinsel Saldırıya Karşı Destek Birimi) birimleri ve fail öğrencilere etkin soruşturma ve yaptırım üniversitenin asli sorumluluklarından. Bu birimlerin yanı sıra kadınların her bir araya gelişi patriyarkaya vurulan bir tekmedir. Dayanışma, bireysel değil örgütlü mücadele, biz kadınların yaşam güvencesidir. Boğaziçi’nde örneğini gösterdiğimiz Patriyarkayla Mücadele Komisyonu, kadın ve LGBTİ+ kulüpleri gibi araçlar feminist öz savunmamız için kaynak oluyor.
*İktidarın üniversitelerde özellikle toplumsal cinsiyet alanında faaliyet yürüten toplulukların çalışmalarını engellemesi/kapatması ve kadın üniversitesi söylemlerinin üniversitelere yansıması nedir?
Yaşamın her alanında olduğu gibi şiddet faili erkekleri cüretlendiriyor. Erkek akademisyenlerin eril dillerini, tacizci erkekleri, rektörlüğün dekanlığın kadın ve LGBTİ+ düşmanı politikalarını kampüslere taşımalarını cüretlendiriyor. Örneğin geçtiğimiz ay Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü’nün açık hava gösterimleri kapsamında göstermeyi planladığı LGBTİ+ temalı filmler kayyum yönetim tarafından yasaklandı. Tüm kulüplerle dayanışma göstererek film gösterimini gerçekleştirmeyi planlayan Sinema Kulübü’nün faaliyetleri 1 aylığına durduruldu, yönetim görevinden alındı. Cebeci Kampüsü’nde tacizci erkeğe karşı öz savunma gösteren kadınlara disiplin soruşturması başlatıldı.
Mekânsal olarak yaşanan bu sorunların yanında bilgi üretim süreçlerinin erkek merkezli olması, üretilen bilginin kadın düşmanı olması, açılmak istenen Kadın Üniversitesi ve Diyanet Akademisi ise en güncel örneklerinden.
Resmi kulüp olmaları için rektörlüğün izin vermediği kadın ve LGBTi+ topluluklarının faaliyetleri bu politikalar sonucunda engellenmek isteniyor ama pek de etkili olduğu söylenemez. Makbul bir kadın toplamı yaratmaya çalışan AKP’nin en büyük düşmanı üniversiteli kadınlar oluyor. Aileyle de, iktidarla da, sistemle de çelişkileri en derin kesim olan genç kadınları Kadın Üniversitesiyle, toplumsal cinsiyet eşitliği derslerinin YÖK tarafından kaldırılmasıyla, gerici çetelerin kampüslere konuşlandırılmasıyla kendi çizgisine sokamayan AKP, KYK kredi/burs kesintileri, yurttan atmalar gibi yöntemlerle cezalandırma yoluna gidiyor.
*Son olarak üniversitedeki kadın örgütlülüğüne ilişkin neler söylemek istersiniz?
Bahsettiğim gibi, çelişkileri en derin yaşayan üniversiteli kadınların, mücadelesi de bir o kadar derin ve güçlüdür. İster aile, ister sevgili, ister baba isterse bizzat devletin kendisinin şiddeti kadınların mücadelesi önünde engel olamayacaktır. Barınma krizi, yoksulluk, gericilik kıskacında bizleri terk ettikleri yerde çaresiz ya da kimsesiz değiliz. Örgütlü mücadele ile güçlüyüz. Yaşasın feminist üniversite mücadelemiz.