Halihazırda aldığımız birkaç bursla geçinmeye çalışırken zorunlu ihtiyaçlarımızın listesini oldukça sınırlıyoruz… Bugünlerde zorunlu ihtiyaç listesinden barınmak bile çıkmış durumda!
İş bulma kaygısı, geleceksizlik Türkiye’de yaşayan her insanın ana gündemi. Ancak hayatın her alanında eşitsizlik ile mücadele eden kadınlar daha dezavantajlı konumda. Çizilen yollar neticesinde bir üniversiteye giden, mezun olduktan sonra başka bir hayat düşleyen üniversite öğrencisi kadınlar da birçok kaygı yaşıyor. Üstelik sadece iş bulmak değil, iş bulduktan sonra da yaşanabilecek eşitsizlik, mobbing ve taciz gibi birçok olumsuz şey de geleceğe dair kaygıları arttırıyor.
İsmini, mezun olduktan sonra herhangi bir olumsuzluk yaşamamak adına vermek istemeyen bir okurumuz, üniversite öğrencisi bir kadın olarak geleceğe dair kaygılarını, endişelerini yazdı
***
Üniversiteli genç bir kadın olarak geleceğim hakkında duyduğum kaygı artık korkuya dönüştü. Kuşağımızın temel duygusu olan gelecek kaygısı, geleceksizlik en önemli gündemimiz diyebilirim. Fakülteden arkadaşlarla bir araya geldiğimizde İstanbul’da öğrenci olmanın zorlukları, mezun olduktan ve burslarımız kesildikten sonra ne yapacağımızdan, iş hayatında geçinebileceğimiz kadar ücret alamayacağımız için ek olarak neler yapabileceğimiz üzerine konuşuyoruz. Vardığımız sonuç tüm bunları en ince ayrıntısına kadar düşünmenin, kaygan bir zeminde yürümeye çalışmak bile değil artık ayakta durmaya çalışmanın bizi fazlasıyla yorduğu ve asla olduğumuz yaşımızda hissetmediğimiz.
Daha dün bir arkadaşımla otururken, “Artık hiçbir şey için heyecanlanmıyorum, ne zaman kadar bu böyle devam edecek?” sorusunu sorduğumda arkadaşımın da verecek bir cevabı olmadığını, yalnızca onun da aynı şeyi hissettiğini konuştuğumuzda her yerde slogan olmuş “Gençler bizim geleceğimiz” sözü anlamını öyle yitirdi ki… Hele ki aralarından bazılarının bizatihi bizi geleceksizliğe ittiği gerçeğini göz önünde bulundurursak, bu çelişki midemi bulandırıyor, öfkelendiriyor. Bizim hayalini kurduğumuz bir gelecek yok artık. Sadece olacakları bekliyoruz. Heyecanlı değil bitkin ve endişeliyiz. Yürüyen merdivene ters yönden çıkmaya çalışıyor gibiyiz, daha fazla çaba gösteriyoruz ama olduğumuz yerde bile kalamıyoruz, geriliyoruz. Düşmek de an meselesi… Neyse ki düştüğümüzde elini uzatacak arkadaşlarımız var. Son günlerde umudumu yeşerten diyemeyeceğim ama umutsuzluğumu seyrelten tek şey aynı duyguları hissettiğimiz, aynı koşullarda yaşamaya çalıştığımız arkadaşlarımızla birlikte olduğumu bilmek.
Halihazırda aldığımız birkaç bursla geçinmeye çalışırken zorunlu ihtiyaçlarımızın listesini oldukça sınırlıyoruz, aslında ihtiyacımız olan eğlenmek lüks oluveriyor mesela. Bugünlerde zorunlu ihtiyaç listesinden barınmak bile çıkmış durumda! Okuduğumuz fakülte, aldığımız diploma öyle değersiz görülüyor ki sürekli işe yarar bir şey yapmıyor gibi hissettiriliyoruz. Hukuk bölümü özelinde ülkedeki hak ihlalleri, hukuksuzluklar bir yerden sonra hukukun açmazlarına takılıyor ve “bildiklerimin, savunduklarımın pratikte bir karşılığı yoksa nasıl devam edeceğim” sorusuyla karşı karşıya kalıyoruz. Bu da geleceğe dair umudumuzu sönümlüyor. Yaptığımız her şey yapay bir çiçeği sulamaktan ibaret olacak sanki, belli bir amaçla ama sonuçsuz…
Mezuniyetten sonra bir şekilde geçinebileceğimiz bir iş bulduğumuz ihtimalde, güvencesizlik sorunuyla karşı karşıya geliyoruz. Kendi bölümüm üzerinden güvencesiz şartları biraz açmak istiyorum. Mezun olduktan sonra avukatlık ruhsatını alabilmek için yapmamız gereken yasal stajda kendi “şansımızla” baş başa bırakılıyoruz. Staj eğitimin bir parçası olarak görüldüğü için staj sürecinde verilmesi kararlaştırılan bir ücret yok, bununla ilgili yasal düzenleme eksikliği mevcut. “Geçinebilmemiz” için teklif edilen ücretler asgari ücretin çok çok altında ve hatta sadece yol ve yemek ücretini karşılayan gülünç teklifler de alıyoruz. İstanbul gibi bir şehirde ev kiramıza bile zar zor yetecek ücretlerle yaşayabilmemiz bekleniyor. Ek olarak sigortalı bir işte çalışma yasağı var. Bu demek oluyor ki eğer ailenizden bir desteğiniz yoksa “Ya bu şehirden kaçın ya da gücünüz kalıyorsa sigortasız olarak ek bir iş daha yapın.” Özellikle İstanbul’da ailesiyle kalmayan ben ve benim gibi binlerce öğrenci için bir senelik staj süreci mesleğe dair umutsuzluğumuzu perçinlemekle kalmıyor, kendimizi hiç olmadığımız kadar önemsiz hissettiriyor. Ucuz işgücü olarak görülen stajyerler emek sömürüsüne maruz bırakılıyor, mobbing ve psikolojik şiddet de cabası. Güvenceli koşullar olmadığı, sigorta yapılmadığı için her an işten çıkarılabiliyor oluşumuz işi geçici kılıyor ve bu koşullar bizi kırılganlaştırıyor. Staj sonrası meslek hayatı da pek iç açıcı değil maalesef.
Tüm bunlara ek kadın olarak iş hayatında kendine yer bulabilmenin zorluklarına gelecek olursam yıllardır süregelen cinsiyet eşitsizliğinin sonuçları bildiğimiz gibi. Heteropatriyarkal sistem halihazırda kırılgan olan biz gençleri, iyice korunaksızlaştırıyor, güvenli alanlarımızı işgal ediyor. İşten kaçta çıkacağımız, avukatın davranışları, mesaiye kalıp kalmayacağımız, büroda kaç avukat olduğu bir anda normalden daha elzem bir yerde durabiliyor. İş bulma sürecinde “İş bulabilecek miyim?” kaygısına ek ve hatta ötesinde “İş hayatında cinsel, fiziksel, psikolojik şiddete maruz kalacak mıyım?” korkusu taşıyorum, taşıyoruz. İş görüşmelerinde duyduğumuz “Kadınsın bak, ceza hukuku sana göre bir alan değil”, “Kadınlar işlerinde daha özverili oluyor diye sadece kadın stajyer avukat arayışımız mevcut”, “Sen gidersin adliyeye baktın işini yaptıramadın, ben gelirim” sözlerinin hepsi aynı yere çıkıyor. Kadın olduğumuz için ya etkisiz görülüyoruz ya da erk*k avukatların desteğine muhtaçmışız gibi hissettiriliyoruz. Tüm bunların yanında “Ama bak işin aslı o değil, şurada yanlış düşünüyorsun, ben biliyorum bu böyle” ile devam eden mansplaininglere maruz bırakılıyoruz. Daha staj görüşmesinde bizim erkek hukukçularla eşitlenebilmemiz için daha fazla çaba göstermemiz gerektiği kanıksatılıyor. Bunun yanında özellikle kurumsal yerlerde işten terfi alma, maaş miktarı, maaşa yapılan zam miktarı cinsiyete dayalı eşitsizliği derinleştiriyor.
Tüm bunlara rağmen dayanışma ağlarının varlığı, eşitsizlikle birlikte mücadele etmek nefes aldığımı hissettiriyor. Erkek şiddetinin kurumsallaştırıldığı akademide, ofiste, adliyede birlikte mücadele ederek, yalnız olmadığımızı birbirimize sürekli hissettirerek, birbirimizden güç alarak hayatta kalıyoruz.
*Üniversite öğrencisi