Afgan Kadınlar 3 Eylül’de Kabil’de Taliban’ı protesto ediyor – Foto: AP News
Afganistanlı kadınlar, 20 yıl önceki Taliban iktidarının ellerinden aldığı tüm hakları savaşarak geri kazanmışken, şimdi yeniden şeriat sevdalısı Taliban’ın hedefi… Kadınlar, yaşadıklarını Yeni Yaşam Kadın ekine anlattı
“Ben bir özgürlük arayışçısıyım ve sahip olduğum bu anlayış ile İslam İmparatorluğu yönetimi altında yaşayamam.”
Afganistanlı kadın gazeteci Alimi Najwa
“Taliban kadınların varlığını toplumdan silmeye çalışıyor. Ama Afganistan’daki kadınlar haklarının çok daha fazla bilincinde, geçmişe kıyasla çok daha fazla eğitimliler. Taliban’a boyun eğmeyecekler.”
Afganistan Başkanlık Sarayı eski çalışanı Aria Rahmati
Silahlı “mücahitler” ile 10 gün içinde, kimsenin beklemediği kadar hızla ilerleyerek, önce 8 Ağustos'ta Kunduz kentine giren Taliban, birkaç gün içinde Herat, Leşkergâh ve Kandahar’la birlikte 18 kenti idaresi altına aldı. “Günahların şehri” olarak gördüğü başkent Kabil’i ise 15 Ağustos’ta ele geçiren şeriatçı örgüt, 20 yılın ardından yeniden Afganistan’ın yönetimine geçti.
NATO ve ABD’nin ülkeden çekilmesi ve Başbakan Eşref Gani’nin baskılar nedeniyle kaçmasının ardından "İslam İmparatorluğu" hedefi ile halkın karşısına silahlarla çıkan Taliban’ın yarattığı korku ve tehditler nedeniyle, on binlerce Afganistanlı yurttaş evlerini terk etmek zorunda kaldı. Kaçanların bir kısmı da komşu ülkelere sığınmaya mecbur kaldı.
Hayatın her alanına yaymayı planladığı şiddet eksenli ve baskıcı yönetim düşüne sımsıkı sarılan Taliban, 6 Ağustos’tan itibaren Afganistan şehirlerini ele geçirmeye başladığında en büyük korkuyu kadınlar yaşadı. Çünkü Taliban’ın bu “düşü” Afganistanlı kadınların geçtiğimiz 20 yılda mücadele ile elde ettiği tüm kazanımları bir bir yok edecek, onları yeniden eve hapsedecek ve varlıklarını dahi unutturacaktı. Afganistanlı kadınlar bunu daha önce de yaşamıştı.
Taliban kâbusu bir kez daha üstlerine çökerken, yeni rejim altında 8 gün yaşayan ve ardından İsveç’e sığınan Afganistanlı kadın gazeteci Alimi Najwa, gençler ve kadınlar için çalışmalar yürütürken, kendisini bekleyen tehditler nedeniyle ülkesinden ayrılmak zorunda kalan kadınlardan yalnızca biri.
“İnsan haklarımın ve özgürlüğümün elimden alındığı Taliban rejimi altında yaşamaktansa mülteci olmayı tercih ederim” diyerek Afganistanlı kadınları bekleyen karanlık geleceğe işaret eden Najwa, şöyle devam ediyor: “Taliban gelip her şeyi elimizden aldığında, biz gençler ve kadınlar olarak özgürlüğümüze daha yeni yaklaşmıştık ve kendimizi teknolojiinin ve dünyanın seviyesine taşımaya çalışıyorduk.”
Güvenlik gerekçesiyle yerini bildirmek istemeyen Afganistan Başkanlık Sarayı eski çalışanı ve Amerikan Üniversitesi öğrencisi Aria Rahmati ise, “Taliban rejimi altında kadınların depresyona girmesinden korkuyorum. Müslüman olsun olmasın, dünyadaki tüm kadınların birbirlerinin hakları için ayağa kalkması gerektiğine inanıyorum” diyor.
Elbette ki Afganistanlı kadınların yeni Taliban yönetimine dair endişeleri, hayali bir senaryoya dayanmıyor. 20 yıl öncesindeki acımasız hatıraları yeniden canlanan kadınlar, şimdi bir kez daha var olma savaşı vermek zorunda. Çünkü çok daha önce, 1964 anayasası ile eşitlik hakkı kazanan Afganistanlı kadınlar, ABD’nin işgal politikalarıyla sahneye sürdüğü Taliban’ın, 1996-2001 yılları arasındaki iktidarında bütün hakları ellerinden alınarak, toplumsal hayatta “yok olmaya” mahkum edildi. Afganistanlı kadınlar, bu dönemde İslam yasaları altında ciddi boyutta baskılar yaşarken, çalışma hayatından men edilerek eve hapsedilmiş, kız çocuklarının ise okula gitmesi yasaklanmıştı. Kadınların, yanlarında erkek bir akrabaları olmadan sokağa çıkmalarını da yasaklayan Taliban kanunları, kadın bedenini “günah yuvası” olarak görürken, vücudu ayaktan yüze kadar kapatan burka ise zorunlu kıyafet haline getirilmişti.
2001 sonlarına gelindiğinde ise kendi eliyle yarattığı canavarı yine kendisi yok etmek isteyen ABD, Afganistan’ı işgal ederken, Taliban rejiminin yıkılmasının ardından, Afganistan İslam Cumhuriyeti'nde kadın hakları kademeli olarak iyileştirilme sürecine girdi. İşte kadınların işaret ettiği 20 yıllık kazanım dönemi tam da burada başladı. Bu dönemde temel olarak 1964 anayasasına dayanan 2004 anayasasında kadınlar bir kez daha hukuken erkeklerle eşit hale gelirken, kız çocukları yeniden okula başladı, çalışan kadınlar ise işlerine dönebildi. Burka zorunluluğunun kalkması ile birlikte de Taliban ve diğer İslamcı grupların kontrolü altındaki bölgeler dışında kadınların tamamen örtünmeden sokağa çıkması mümkün oldu.
Tüm bunlarla birlikte, özgürlükleri için savaşmaktan vazgeçmeyen Afganistanlı kadınlar, Taliban’ın devrilmesinden bu yana geçen 20 yıl içinde temel hakları için daha birçok büyük mücadele verdi. 2002 yılında Afganistan Bağımsız İnsan Hakları Komisyonu’nun kurulmasına ön ayak olan kadınlar, en büyük dönüm noktasını ise batının da desteğiyle Afganistan tarafından kabul edilen Kadına Yönelik Şiddeti Önleme Yasası ile yaşadı. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi de Afganistan tarafından imzalanan uluslararası belgelerdendi.
2000’lerin başından bu yana devam eden mücadele içinde gençlik ve kadın alanlarında çalışmalar yürüten Najwa, süreci şöyle özetliyor: “Toplumun gelişmesi ve özgürleşmesi için çalışmalar yapan farklı gruplardan insanlardık. Tüm sosyal eşitsizliklere karşı savaşan kadınlar ve kız çocuklarıydık ve kendimizi dünya sahnesine tanıtmıştık.”
Özgürlüklerini kendi elleriyle inşa etme mücadelesinde elde edilen kazanımlarla birlikte, Afgan kadınların en büyük sorunlarından olan tecavüz, şiddet ve kadın cinayetleri toplumda hâlâ ciddi boyutlarda görülse de, Afganistan’ın geçmişten günümüze gelen katı ataerkil kültürüne karşı verdiği mücadele ile kısmen de olsa toplumsal hayattaki özgürlüklerini kazanmış olan Afganistanlı kadınlar, şimdi yeniden ülkede kontrolü ele geçiren ve kadın varlığını ortadan kaldırmaya ant içmiş Taliban’ın, hedefinde.
“Kabil’in düşmesinin ardından konuşamadığım ve yazamadığım çok şey oldu” diyen Najwa, yaşananları şu sözlerle anlatıyor: “Taliban’ın sürekli bir yerleri yaktığını, insanları kırbaçladığını, aşağıladığını, zorladığını gördüm ve saldırıların çoğu dayanılmaz boyuttaydı. Hatta bir kızın kıyafeti yüzünden günlerce kırbaçlandığını biliyorum.”
Şiddet, tecavüz ve kadın cinayeti suçlusu erkekleri de içinde barındıran ve AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “İnancımızla ters bir yanı yok” dediği Taliban, Kabil’i ele geçirmesinin ardından peş peşe getirdiği yasaklarla kanunlarını uygulamaya başladı. Kadınların kendi güvenlikleri için “şimdilik” evde kalması çağrısı yapan Taliban sözcüsü Zabihullah Mücahid, 18 Ağustos’ta düzenlenen basın toplantısında şunları söyledi: "Kadınların çalışmasına ve eğitim görmesine izin vereceğiz. Kadınlar toplumda, elbette ki İslam'ın sınırları çerçevesinde aktif olacak."
Ancak Taliban’ı yeterince iyi tanıyan Afganistanlı kadınları ikna edemeyen bu açıklamayı, Kabil’de belediyenin kadın çalışanlarına yapılan ‘işe gelmeyin’ çağrısı takip etti. İlk baştaki nispeten “ılımlı” açıklamalarına rağmen ülkedeki tüm kadın çalışanların evde kalması talimatı veren Taliban’ın “şeriat kurallarına uygun olarak” kadınları yeniden eve hapsetme politikaları toplumsal hayatın her alanına hızlıca yayılmaya başladı. Bu kapsamda getirilen yasaklardan biri de eğitim hayatında yaşanırken, ortaöğretimdeki kız öğrenciler eğitimden men edildi, üniversitelerde ise sınıfları cinsiyete göre ayıran ve genç kadın öğrencilerin, katı bir İslami kıyafet kuralına uyma şartıyla derslere girebileceğini söyleyen Taliban, erkek okullarındaki kadın öğretmenlerin de görevine son verdi. 20 yıl önceki Taliban canavarı yeniden ve aynı şekilde canlanıyordu.
Taliban’ın kadına yönelik düşmanlığı elbette bunlarla sınırlı kalmadı. Kadınları spordan da men eden şeriat rejimi, 20 yıl önceye atıfta bulunur gibi, Kadın İşleri Bakanlığı’nı ‘Erdemi Teşvik Etme ve Ahlaksızlığı Önleme Bakanlığı’na’ çevirdi. Beklendiği üzere kabinede de kadınlara yer verilmedi.
Sürece dair yaşanan en çarpıcı olaylardan biri ise Taliban’ın “cadı avına” soyunması oldu. Kadına yönelik şiddet, cinayet ve tecavüz davalarında, içlerinde Taliban üyelerinin de olduğu erkekleri mahkum ettiren kadın yargıçlar, Taliban’ın hedefi haline geldi. Şeriatçı örgütün ülkeyi ele geçirir geçirmez serbest bıraktığı erkek failler, ölüm tehditleri saçarak, onları mahkum eden kadın yargıçların peşine düştü. 200’den fazla kadın yargıç, kadına yönelik suçlardan mahkum ettirdiği Taliban üyelerinin tehditleri nedeniyle evlerini terk edip saklanmaya başladı.
Bütün bu kaos içinde, en büyük soru işaretlerinden biri ise ‘sığınma evlerine ne olacak’ konusuydu. Çünkü Afganistan’da özellikle aile şiddetinden kaçarak, kadın örgütlerinin kurduğu güvenli evlere sığınan kadın sayısı giderek artıyordu ve şimdi şiddeti manifestosu haline getiren Taliban’a karşı kadınların o evlere çok daha fazla ihtiyacı olacaktı. Ancak bu noktada, kadınların en büyük korkularından biri gerçekleşti ve Taliban’ın kentleri ele geçirmeye başlamasıyla birlikte, şiddete uğrayan kadınların nefes alabildikleri tek yer olan sığınma evleri bir bir kapanmak zorunda kaldı. Aile evinden ayrılan kadınları “fahişe” olarak nitelendiren Taliban’ın, kadınların zorla tutulduğunu iddia ettiği sığınma evlerinde, yöneticilerden bazıları ölüm tehditleri nedeniyle kaçmak zorunda kalırken, bir kısmı ise yakalanma korkusu ile farklı yerlerde saklanmaya başladı. Şiddet ve tecavüzden kaçarak güvenli evlere sığınan ancak şimdi gidecek yeri olmayan kadınların akıbeti ise belirsizliğini koruyor.
Taliban tüm bu hamlelerle kadınları yeniden toplumdan silmeye çalışırken, 26 yaşındaki Alimi Najwa, sürece dair endişesini şöyle dile getiriyor: “Eminim ki Afganistan’da kalsaydım, hemen olmasa bile daha sonra başıma kötü bir şey gelirdi.”
Ancak bütün bu kara tabloya rağmen, temel hakları için savaşmayı son derece güçlü şekilde tecrübe etmiş olan Afganistanlı kadınlar, var olma mücadelesinden vazgeçecek gibi görünmüyor. Taliban’ın kentleri ele geçirmeye başladığı Ağustos ayından bu yana peş peşe gelen hamleler Afganistanlı kadınların yaşamı üzerine bir kabus gibi çökse de, tırnaklarıyla kazıyarak elde ettikleri 20 yıllık kazanımlarını şeriat rejimine kurban etmeyi reddettiler ve “evden çıkmayın” talimatına boyun eğmeyerek ilk günlerden itibaren sokaklara döküldüler.
Eğitim ve çalışma hakları için Kabil’de sokağa çıkan kadınları Taliban’ın silahlı ve kırbaçlı üyeleri karşılasa da, haklarını koruma mücadelesinden geri durmayacaklarını söyleyen kadınlar, sosyal medyada ise “kıyafetime dokunma” kampanyası başlattı. Taliban’ın burkayı geleneksel kıyafet haline getirmeye çalışmasına karşı renkli elbiselerle fotoğraflarını paylaşan kadınlardan Rahmati, “Kadınlar özgürlüklerini istiyor, haklarını korumak istiyor. Biz kadınlar, 20 yıl boyunca kazandığımız değerleri istiyoruz” diyor.
Taliban rejiminin, sahip olduğu zihniyet ve açık olduğu belli bir istikrarsızlıkla çok uzun sürmeyeceğini söyleyen ve “Ben bir özgürlük arayışçısıyım” diyen Najwa ise sözlerini şöyle sonlandırıyor: “Taliban’a inanmıyorum ve onlardan nefret ediyorum. Biliyorum ki biz kadınları yok etmekte başarısız olacaklar.”