bedensel farklılıkların üzerine inşa edilme, cinsiyetçilik ve ırkçılığın ortak paydası. cinsiyetçilik bir imha ideolojisi değil… yirminci yüzyılın ortasından itibaren ortaya çıkan modern ırkçılık, faşizmin ideolojik temellerini oluşturuyor ve imha politikalarına dayanıyor
başlarken küçük bir parantez açayım; düzeni aralarında mutlak bir uyum olmasa da patriyarka, kapitalizm ve onun sonuçlarından emperyalizmle sömürgeciliğin oluşturduğu bütünlük olarak tanımlıyorum.
1980'lerin başında, darbenin bizi sürüklediği almanya'da, bir yaz günü, mahalledeki havuza gittik. mayolarımızla havuzun çevresinde dolaşırken bir sürü insanın -biraz da hayretle- bize baktığını fark ettim. uzun zamandır orada yaşayan türkiyeli arkadaşlara bunun sebebinin ne olabileceğini sordum. gayet normal bir şeyden söz eder gibi, "karakafalı"ların, yanında mayo giymiş yine “karakafalı” bir kadınla ayakta gezinmesini almanların şaşırtıcı bulduğunu söylediler. ben de çok ama çok şaşırdım. o sırada hayatta olup denize ve güneşe çok düşkün olan annem de mayo giyer, yüzer ve sahilde o kıyafetle dolaşırdı.
o anda, orada daha önce olmadığım biri olmuştum! farkındayım; şaşırılmak, aşağılanmak ya da şiddete maruz kalmak kadar ağır değil ama bir arada yaşamayı çok zorlaştırıyor.
orada bulananlara bunun ırkçılık olduğunu söylesek, almanya'ya göçmüş ortadoğulu erkekler ve kadınlarla ilgili gözlemlerini anlatırlardı, muhtemelen. kadınların dışarı çıkmasını istemeyen erkeklerden, örtülü kadınlardan söz ederlerdi. ihtimal ki sözlerinde yalan ya da abartı olmazdı.
çünkü hemen her ayrımcılık gibi ırkçılık da makul görünen verilere dayandırılır. o gözlemler üzerinde yükselen genellemelere ihtiyaç duyar. diğer yandan mesele genellemelerin anlamsızlığı veya gerçekçilik değil; herhangi bir gözleme ya da veriye dayanarak bir başka insana özel olarak olumsuz bir muamelede bulunmakla ilgili. ama şunu da hatırlatmak istiyorum; ayrımcı ideolojik kurgular, tek başlarına işlemez, sebepsiz, temelsiz değillerdir; akıl, bilgi, ahlak eksikliğinden yani salaklık, cehalet ve kötülükten kaynaklanmazlar.
ırkçılık ve cinsiyetçilik
bu yazıda, ayrımcı birer ideoloji olarak ırkçılık ve cinsiyetçiliği ele almaya çalışacağım. devam etmeden, türkçede birbirine çok yakın kelimeler olsa da aslında değişik anlamları bulunan ayrımcılık ve ayrılıkçılık arasındaki farka değinmek istiyorum. baskı gören bir grubun, yaşadığı toprakların bağımsızlığını talep etmesi veya baskı gören bir toplumsal grubun, politik hareketinin bağımsızlığını talep etmesi ayrılıkçılık (ing. seperatism). ayrımcılıksa (ing. discrimination) bir gruba diğerlerinden farklı, daha kötü muamelede bulunmak anlamına geliyor.
ezme ve sömürüye dayanan sistemler sadece devlet eliyle örgütlenen baskı aygıtlarıyla ayakta kalmaz, aynı zamanda toplumun dokusunu belirleyen ayrımcı ideolojilere ihtiyaç duyarlar.
sık sık, şiddet tekelinin devlette olduğu iddia ediliyor. bu doğru değil, sistem erkeklere de, erkeklikleri temelinde şiddet hakkını tanır. köle sahibinin kölesini cezalandırma hakkına sahip olması gibi, erkek de aile içinde şiddet hakkına sahip. sadece aile içinde de değil. bir erkeğin bir başka erkeğe, hele de toplumsal olarak kendisinden güçlü bir erkeğe şiddet uygulaması kabul edilemez. ama bir kadına, bir eşcinsele dayak atması, tecavüz etmesi konusunda her zaman "hafifletici" sebepler bulunur. ailesinden bir kadına, çocuğuna dayak atması çoğunluk için haklı bir ceza olarak görülür.
altını ısrarla çizmek istiyorum. patriyarka, erkek şiddetinden ibaret değil; bir üretim biçimi; şiddet, patriyarkal sömürüyü sürdürmenin bir aracı. kadınlar eğitimden, ücretli çalışmadan uzak tutulmalı, aileye mahkum edilmelidir ki o kurum içinde ücretsiz çalışsınlar, erkeklere tâbi olsunlar. bunu makulleştiren her fikir cinsiyetçiliğin parçası.
kadınlık, biyolojik bir farkın üzerine, bu farktan kopuşarak, toplumsal olarak inşa edilmiş bir kimlik. patriyarkanın varlığı kadın ve erkeklerin varlığına dayanmıyor. tam aksine, patriyarkanın varlığı toplumsal olarak bu farkın altının çizilmesine hatta oluşturulmasına yol açıyor. o yüzden politik olarak "kadın", kadın gibi ezilen ve sömürülendir ve bu, bedende tecelli eder. cinsiyetin bedende tezahür etmesi, cinsiyetçilikle ırkçılık arasında bazı paralellikler oluşturuyor.
bu ay, yeni yaşam'da değindiğim iki noktayı tekrar etmek istiyorum.
-türkiye’de milliyetçilik ve ırkçılık genellikle birbirinin yerine, bazen bir arada kullanılıyor. oysa ikisi de insanlığa zararlı olmakla birlikte farklı kavramlar. türkiye cumhuriyeti’nin temelinde, farklı halk ve kimliklerin varlığını inkâr eden milliyetçi politikalar var. bu, farklı kimlikleri kendi kimliğinden aşağı gören, onlarla eşit olmadığı, onların kendisiyle aynı haklara sahip olmaması gerektiği fikri üzerine kurulu olan ırkçılıkla aynı şey değil. birinde inkâr, diğerinde ayrımcılık var.
-amerikan sosyolojisinin türkiye akademisi ve düşüncesi üzerindeki etkisi, kürtlere yönelik politikalarla abd’deki siyahlara yönelik politikalarla paralellikler oluşturma ve kürtlerin durumunu bu şekilde açıklama adetine sebep oldu. oysa bu da gerçekçi ve doğru değil.
cinsiyetçilik evrenseldir, ırkçılık yerel hatlar taşır
ırkçılık, tıpkı cinsiyetçilik gibi, herhangi bir kişisel/toplumsal ilişki/tanışma olmadan, bir başkasını, başkalarını kendisinden farklı/eksik olarak tanımlar. ırkçılık, bedende tezahür eden öteki kimliği, kendisininkinden aşağıda görmek üzerine kuruludur. evrensel olan cinsiyetçilikten farklı olarak yerel hatlar taşır. dünyanın her yerinde, kadınlarla erkeklerin denk insanlar olmadığı fikri -farklı düzeylerde ve farklı meşrutiyet düzeylerinde- mevcut olsa da, örneğin siyahların aşağılandığı ülkeler olduğu kadar güvende oldukları ülkeler de vardır.
bu ırkçılığın temelleriyle ilgili bize bir fikir veriyor. abd'de ırkçılığa maruz kalan siyahlar, köle olarak çalıştırılmak üzere afrika'dan zorla getirilmiş insanların torunları, yine aynı ülkede, toprakları avrupalı yerleşimci sömürgeciler tarafından işgal edilen amerikan yerlileri ırkçılığa maruz kalıyor. avrupa'da da eski sömürgelerden gelenler ve savaşlar, ekonomik sorunlar sebebiyle ülkelerini terk edip buraya yerleşenler ırkçılığa maruz kalıyor. yani ırkçılık başta sömürgecilik ve kölecilik olmak üzere çeşitli tarihsel gelişmelerle ilintili.
türkiye'de ırkçılığın tarihine göz attığımızda yukarıda tanımladığım çerçeveyle benzerlikleri açıkça görüyoruz. arap halklara yönelik ırkçılıkta osmanlı sömürgeciliğinin etkisi büyük. müslüman olmayan azınlıklara yönelik her türden ayrımcılığın temelinde, servetin el değiştirmesi için yürütülen politikalar yatıyor.
ırkçılık bir ideoloji ancak bugün karşımıza çıkan ırkçılık bunlardan farklı olarak, politik. bununla ne kastettiğimi büyükçe bir parantezle biraz açmak istiyorum.
kürtler, varlıklarının inkârını aşıp politik özne olarak ülkenin kaderinde söz sahibi olmaya başladıktan sonra, daha doğrusu o süreçle birlikte ırkçılığa maruz kalmaya başladı. suriyelilere -ve yavaş yavaş demlenen afganlara- yönelik ırkçılığın toplumun dokusunda temelleri varsa da saldırgan bir hareket haline gelmeleri politik vasıtalar aracılığıyla gerçekleşiyor. altındağ'da gördüğümüz kurt işaretleri, tekbirler ve yakalanan 76 kişinin 38'inin geçmişte yaralama, hırsızlık, yağma, madde ticareti gibi suçlardan kaydının bulunması bir tesadüf değil. bu toplumda, kolayca yönlendirilebilecek yabancı düşmanlığı ve ırkçılık nüveleri bulunduğu aşikâr ama bu nüvelerin bir saldırganlığa devriltilmesi politik araçlarla ve politik saiklerle gerçekleşiyor.
parantezi kapatıp devam etmek istiyorum. bedensel farklılıkların üzerine inşa edilme, cinsiyetçilik ve ırkçılığın ortak paydası. cinsiyetçilik bir imha ideolojisi değil, erkek iktidarının parçası olmayan herkesin erkeklere itaat etmesini, kadınların ve -aile içinde çocukların- emeğine ücretsiz el konulmasını normal, olağan sayılmasının aracı, egemen ideolojinin ta kendisi. o yüzden sadece egemenler -erkekler- değil kadınlar tarafından da benimsenir.
ırkçılık, sömürgeci ilişkilerin varlığında itaat ettirmeyi, toprağa, doğal kaynaklara ve emeğe el koymayı meşrulaştıran ideoloji. geçmiş yüzyıllarda, birçok avrupalının afrikalı siyahları, insanla hayvan arasında varlıklar olarak gördüklerine dair onlarca anlatım ve metin var; anlaşılıyor ki işgalci beyazlar, hayvanları eğitmek için uygun görülen, bugün onlar için de kabul edilmez sayılan, şiddete dayanan yöntemlerin siyahlara uygulanmasını olağan sayıyordu! yukarıda da andığım gibi, köle sahibinin kölesini şiddetle cezalandırması meşru görülüyordu.
mücadelenin anahtarı teşhir etmek
yirminci yüzyılın ortasından itibaren ortaya çıkan modern ırkçılık, faşizmin ideolojik temellerini oluşturuyor ve esas olarak imha politikalarına dayanıyor. kadınlar cinsiyetçiliği benimseyebilir ama hiçbir yahudi, hiçbir kürt, hiçbir filistinli, hiçbir suriyeli başkalarından aşağı olduğuna ve def edilmesi, öldürülmesi gerektiğine inanmaz. bir şey daha var; cinsiyetçilikten bütün erkeklerin çıkarı var ama ırkçı ideolojinin üstünde yükselen faşist hareketin bizzat ırkçılığın taşıyıcısı olanlara dahi zararı var. bence ırkçılıkla mücadelenin anahtarı o zararı teşhir etmek.
cinsiyetçilik daha evrensel, daha köklü, daha fazla içselleştirilmiş bir ideoloji. her alanda, her anda onu tespit ederek, dönüştürerek, alternatifini üreterek ilerleyebiliriz.