Foto: Evrensel
Denizli Barosu Göç ve İltica Komisyonu üyesi Buse Bergamalı ile 'İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmiyoruz' eylemine katıldıkları için gözaltına alınan Zeinab, Leili, Esmaeil ve Mohammad’in halihazırda tutulduğu Geri Gönderme Merkezlerini konuştuk
Denizli'de 5 Nisan’da İranlı 4 mülteci, Zeinab, Leili, Esmaeil ve Mohammad “İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz” eylemine katıldıkları için kamu düzenini bozmak gerekçesiyle gözaltına alındı, haklarında sınırdışı kararı çıktı. Sınırdışı kararına ilişkin İdare Mahkemesi’nde dava açıldı, bu süre içinde sınırdışı edilmeleri hukuken mümkün değil. Her birinin Türkiye’ye geliş hikâyesi ancak birkaç ömre sığacak cinsten. Tek cümleyle özetlenirse İran’da verdikleri kadın ve LGBTİ hakları mücadelesi sebebiyle Türkiye’ye iltica ettiler. İstanbul Sözleşmesi sadece sözleşmeyi onaylayan ülkenin vatandaşlarını değil, o ülkedeki göçmenleri de koruma altına alıyor. Sözleşmenin iptalini protesto etmek üzere eyleme katılan İranlı mültecilerin avukatı ve Denizli Barosu Göç ve İltica Komisyonu üyesi Buse Bergamalı ile bu kararın hukuka aykırılığını, Zeinab, Leili, Esmaeil ve Mohammad’in halihazırda tutulduğu Geri Gönderme Merkezlerini konuştuk.
*Denizli’de İstanbul Sözleşmesi’nin iptali protestosuna katıldıkları için haklarında sınırdışı kararı çıkan İranlı mülteciler kimler?
Gözaltına alınanlar Zeinab, Leili, Esmaeil ve Mohammad. Buraya zaten İran’daki zulümden kaçarak gelmişler, beş yıla yakın süredir buradalar. Zeinab İran’da kadınların stadyuma girmesinin, futbol oynamasının yasak olmasına rağmen önce erkek kılığında, daha sonra başörtüsüyle stadyuma giriyor. Stadyumda politik bir eylem olarak başörtüsünü çıkarıyor. Bunu bir grup kadın arkadaşıyla beraber yapıyor, sonrasında diğer arkadaşıyla beraber yargılanma süreci başlıyor. Kadınlara atılan suç fuhşa teşvik ve iffetsizlik. İran’daki ceza kanunlarında iffetsizlik diye bir suç mevcut. Zeinab bir süre tutuklu kalıyor, daha sonra kefalet olarak aile evini gösterip serbest kalınca Türkiye’ye sığınıyor. Türkiye’de verdiği söyleşilerde de görüleceği üzere Zeinab stadyuma girmesinin aslında politik bir eylem olduğunu, tüm kadınların tüm haklardan yararlanması için bunu yaptığını defalarca dile getiriyor. Leili ise ablasıyla beraber kadın hakları savunucusu. Dört mülteci de kadın ve LGBTİ hakları savunucusu. Leili’nin ablası İran’da bir protestoya katıldığı gerekçesiyle gözaltına alınıyor, 12 gün tutuklu kalıyor, ama bu tutukluktan ne Leili’nin ne de ailesinin haberi oluyor. O da kefaletle kurtarılıyor. Üç ay sonraya ilk duruşma için gün veriyorlar, duruşmaya çıkınca hakimin sorularına protestoda ne söylediyse aynen öyle cevap veriyor. Hakim “sen zengin bir kadınsın, niye yoksullukla ilgili konuşuyorsun?” dediğinde, -ablası üniversite mezunu-, bu yoksulluğun zengin fakir ayrımı yapmadığını, aslında ülkedeki herkesin yoksul olduğunu, haklarından haberdar olmadıklarını söylüyor. Mahkemeden iki ay sonra Leili’nin ablası öldürülüyor, cenazeyi uzun süre göstermiyorlar. Leili, “ablamın yüzüne asit atılmıştı, vücudunda işkence morlukları vardı” diyor, ama ölüm raporuna bu vaka boğulma olarak geçiyor, kısa bir süre sonra da birisi çıkıp cinayeti üstleniyor, ifadesinde namus cinayetiydi diyor. Leili’nin bundan sonra ablasının cinayetini araştırma savaşı başlıyor, o savaş neticesinde kendisi de haksız bir yargılama sürecine maruz kalınca çareyi Türkiye’ye kaçmakta buluyor. Hepsinin de aktivist kimlikleri sebep olmuş buraya gelmelerine.
*Sabaha karşı Zeinab’ın çektiği ve paylaştığı video sayesinde gözaltına alındıklarını öğrendik. Şimdi neredeler? Son durum nedir?
Halihazırda Aydın Geri Gönderme Merkezi’nde tutuluyorlar. Ben en son bugün Esmaeil’le görüştüm. Esmaeil bir nebze daha iyi, ama kronik hastalıkları olan Zeinab ve Leili kendilerine ilaçlarının teslim edilmediğinden şikâyetçi. Geri Gönderme Merkezi’nde Covid testi yapılmaksızın alınıyormuş yeni gelenler. Bu yüzden korkuları var. Hijyen kurallarına da pek uyulmuyor, söylediklerine göre.
*Geri Gönderme Merkezleri nasıl yerler? Orada ne kadar tutuluyor mülteciler?
Hapishanelerden daha kötü. Cezaevi gözünüzde nasıl canlanıyorsa öyle bir yer. Şehrin dışında, koğuşlu, kapısında nöbetçi olan, tel örgülü, kimsenin dışarı çıkamadığı, ancak belli kişilerin girebildiği… Tutuklu ya da hükümlü olmasalar da idari gözetim adı altında insanlar cezaevlerinden daha zor koşullarda orada tutuluyor. Kırk kişilik koğuşlar var. Valilik idari gözetim kararını altı aylık süre için alıyor, bir kere daha altı aylık karar alabilir, ama toplamda bir yılı geçemez, azami süre bir yıl. Son vakalarımızda geri gönderme merkezlerinin doluluğundan ötürü daha çabuk bıraktıklarını gördük. Sulh Ceza Mahkemesine itiraz ediyoruz idari gözetimin sonlanması için, idarenin kendiliğinden bırakması zaten mümkün olmuyor. Sulh Ceza Mahkemeleri de dosyayı pek incelemeksizin karar veriyor. Cezaevinden farkı telefonla daha rahat irtibat kurabilmemiz. Ama Türkçe bilmiyorlar genelde, verilen telefon hakkı da eğer avukatıyla konuşacaksa, ki davasını Türkiye’de açacaksa avukatı da Türkiye vatandaşı olmak zorunda, pek de bir işe yaramıyor.
Gözaltına alınan kadınlardan Zeinab Sahafi, İran’da kadınların futbol izleme yasağını protesto etmek amacıyla erkek kılığına girerek stadyuma girmiş ve birçok kez tutuklanmıştı.
*Devlet bu örnekteki gibi eyleme katılma gerekçesiyle sınırdışı kararı çıkarabilir mi?
Çıkaramaz, çünkü valilik burada toplantı ve gösteri yürüyüşüne katıldıklarından bahisle kamu düzenine tehdit oluşturduklarına karar verdi, ama toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme ve katılma hakkı anayasal bir hak. Bu hak anayasada sadece vatandaşlara değil yabancıya da tanınıyor. Yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle de ifade özgürlüğü koruma altına alınmış durumda. Dolayısıyla herkesin sahip olduğu hakkı kullandıkları halde mülteciler hakkında sınırdışı kararı verildi.
*Eyleme katılma gerekçesiyle sınırdışı kararı verilmesi yaygın mı?
Daha önce pek karşılaşmadık. Bu mülteciler İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili değil de başka bir nedenle eyleme katılmış olsaydı böyle bir kararın alınıp alınmayacağı da benim için pek net değil. Ama sadece Denizli’de değil, çoğu kentte İl Göç İdaresi’nin kamu düzeni açısından tehdit oluşturma kavramını kullanarak sınırdışı etme kararı vermesiyle çok karşılaşıyoruz. Çünkü bu zaten muğlak bir kavram, içine her şeyi sokmaları mümkün. Hele burada yetki idarede olduğundan, gerekçesiz şekilde kamu düzeni açısından tehdit oluşturduğuna kanaat getirebiliyor yabancının.
*Göçmenlerin Türkiye’den sınırdışı edilmesi kolay mı?
Evet, çok kolay. Hiçbir şey bulamasalar kamu düzenine tehdit oluşturma gerekçesiyle bu kararı veriyorlar. Sonrasında İdare Mahkemesi’nde yabancıya tanınmış yedi günlük bir dava açma süresi var. Kanun bu dava açıldıysa yargılama süresi boyunca bu kişi sınırdışı edilemez diyor. Türkiye vatandaşları zaten haklarından habersizken, yabancının bu süreden haberdar olması, bir avukat yardımına erişmesi hayal olur açıkçası. Diyelim ki avukata erişti, davasını açtı, yargılama devam ederken sınırdışı edilmez diyorsa da, memurların görevlerini kötüye kullanarak yabancıyı sınırdışı etmeleriyle de karşılaştık. Bu Anayasa Mahkemesi’nde bireysel başvuruya da konu oldu. Ben de somut olarak yaşadım.
*İstanbul Sözleşmesi mülteci kadınlar ve LGBTİ+ açısından da koruma sağlıyor mu?
Evet, sağlıyor. Özellikle mülteciler konusunda 59. Madde ile 62. Madde var geri gönderme yasağı ve oturma iznine ilişkin. Şiddet mağduru kadınların Türkiye’ye sığınması ya da toplumsal cinsiyete dayalı iltica talepleri diye bir başlığı var İstanbul Sözleşmesi’nin. Buraya şiddet mağduru olarak iltica eden kadınlara kolaylık getiriyor bu sözleşme. Örneğin sözleşmede kadınların gördüğü şiddeti sadece eşinden, aileden görülen şiddetle sınırlı tutmayıp birlikte yaşadığı ya da birlikte yaşamasa bile şiddet mağduru olmasını yeterli görüyor oturma iznine başvurması ve diğer haklardan yararlanması için. Bu konuda aynı zamanda sözleşmeye imza atan devletlere belli yükümlülükler de yüklüyor.
*Zeinab ve arkadaşlarının dışarıdakilere bir mesajı var mı?
Biz bir suç işlemedik, sadece eyleme katıldık ve kendi hakkımızı dile getirdik, bu bir suç mu diye soruyorlar. Başlarına bu durumun neden geldiğini anlamış değiller. Biz de idarenin müvekkiller hakkında hangi açıdan kamu düzenine tehdit oluşturduğuna kanaat getirdiğini anlamamış vaziyetteyiz. Dayanışma taleplerine açıklar, bir kamuoyu oluştuğu için, destek gördükleri için çok memnunlar. Hukuka aykırı bir tutulma söz konusu. Bunu kamuoyunun gücüyle aşabilirsek hepimiz mutlu oluruz.
*Denizli, devletin mültecileri yerleştirdiği uydukentlerden biri. Aynı zamanda bir üniversite kenti. Özellikle kadın ve LGBTİ+ göçmenler açısından nasıl bir yer, nasıl gözlemleriniz var?
LGBTi bireyler önce Kayseri’delerdi, sonra buraya geldiler. Bir Konya geçmişi de olmalı yıllar öncesinde. Kayseri’deki baskılardan sonra Denizli uygun il oldu ve buraya gönderildiler, burada bir miktar daha rahat ettiler. Denizli halkının tutumu çok da dışlayıcı denemez, ama bunu mültecilerin kendilerinden dinlemek daha doğru olur. Bizim burada en büyük mücadelemiz Denizli halkıyla değil, idareyle oluyor.
*Denizli Barosu Göç ve İltica Komisyonu nasıl işliyor? Nasıl davalarla karşılaşıyorsunuz? Etkin bir komisyon mu?
En çok kamu düzeni açısından tehdit oluşturmayla karşılaşıyoruz. Sınırdışı etme kararlarının bu bahaneye dayanarak LGBTİ bireyler açısından da dayanaksız şekilde alındığına şahit olduk. Kişinin kendisine yönelen şiddetten ötürü polise şikâyette bulunmasını bile kamu düzeni açısından tehdit olarak yorumlayabiliyor idare. Denizli’de aynı zamanda mültecilerin yoğunluğundan ötürü aktif çalışan dernekler de var. Bu derneklerdeki avukat arkadaşlarımız da katkı veriyor, mülteciler onlara danışıyor ve o avukat arkadaşların aracılığıyla Denizli Barosu Göç İltica Komisyonu’na geliyorlar. Aktif mekanizmanın işlemesi için, Göç İdaresi’nin sınırdışı kararı almasıyla bunu baroya da bildirmesi ve mültecinin avukatlık hizmetine ulaşmasını sağlaması yönünde bir değişiklik gerekiyor kanunda. Ama halihazırda böyle bir değişiklik konuşulmuyor bile. Bu yüzden Denizli’de aktif olarak çalışan derneklerin baroyla iletişimi sonucu mültecilere ulaşıyoruz.
*Türkiye göçmenler için senelerce Avrupa ya da ABD ve Kanada yolunda geçilecek, transit ülke oldu. Öte yandan Avrupa Birliği mültecileri Türkiye’de tutmak için koşulları zorluyor. Denizli’de kalmak isteyen var mı?
Burada kalmayı hiç düşünmüyorlar, ama yaklaşık yedi sekiz yıl kalıyorlar. Onlar da burayı transit olarak görüyor.
*Bir avukat olarak göçmenlerle dayanışma hakkında ne söyleyebilirsiniz? Avukatlık mesleği bu dayanışmanın neresinde duruyor?
Yabancılar Hukuku açısından avukatlık mesleğinin en önemli farkı şurada, yabancının buradan sınırdışı edilmesini engelleyecek kişi avukatı, en önemli kısım bu. Temennimiz kabul alması tabii, ama sonuç alsın ya da almasın, davayı açtığında bile mültecinin bir buçuk yıl daha Türkiye’de kalmasını sağlıyor. Ayrıca idarenin sınırdışı kararı verirken üçüncü bir ülke göstermesi gerekse de göstermiyor, geri gönderme yasağını ihlal ediyor. Bu anlamda avukatın mülteci sınırdışı edilecekse de üçüncü bir ülkeye sınırdışı edilmesini sağlama anlamında katkısı oluyor.