kadın yoksulluğunun sebeplerinin başında eviçi görev ve sorumlulukların kadınları ücretli çalışmaktan uzak tutması geliyor… ancak bu stabil durumun dışında yoksulluğun kadınlaşması sürecinin sebepleri biraz daha farklı
öncelikle şunu hatırlatmak istiyorum. her türden yoksulluğun sebebi var olan sömürü ilişkileri ama sömürü, yoksulluğun olmadığı durumlarda da var. sömürü, bir insanın emeğiyle ürettiklerine veya bu üretimden elde edilen gelire, başkalarının el koyması anlamına geliyor. şimdi pek mümkün değil ama siz kendinizi mutlu eden bir hayat sürecek ücreti alırsınız ama patronunuz aklınıza havsalanıza sığmayacak hayat tarzını sizin emeğinizle sağlıyordur. hatırlatayım: teknolojide büyük gelişmeler var, üretim hızlandı, çeşitlendi, ucuzladı ama dünya nüfusunun çoğunluğu yoksul. bu gelir dağılımındaki sorunlarla açıklanacak bir durum değil.
yoksulluk, temel gündelik ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumda olmak olarak tanımlanıyor. yoksulluk da, yoksulluğun kadınlar arasında daha yaygın olması da tarih kadar eski ama bu kavramın yaygın biçimde kullanılması 1990’lı yıllara rastlıyor. yani feminizmin ikinci dalgasının epeyce yol aldığı, ücret eşitsizliği gibi konuların çok uzun zamandır tartışıldığı bir dönemde yapılıyor bu tespit! kavram ilk kez 1970’li yıllarda kullanılmış ama birleşmiş milletler’in pekin’de 1995’te toplanan dünya kadın konferansı’nda dünyanın yoksul nüfusunun yüzde 70’inin kadın olması tespitiyle gündemleşti.
yoksul nüfusu içinde kadınların oranındaki artışın tespiti için üç farklı endekse başvuruluyor: cinsiyetle ilintili gelişim endeksi, örneğin doğumda bebek ölümlerinin yanı sıra doğumda anne ölümlerini hesaba katıyor; cinsiyet güçlenme endeksi, örneğin parlamentoda temsil oranını hesaba katıyor, ve yoksulluk endeksi.
bu yazıda esas olarak üçüncüsüne odaklanmaya çalışacağım.
güncel birkaç rakam vermek istiyorum. birleşmiş milletler’e göre, 2020 yılında, dünya üzerinde 124 milyon kişi yoksulluk sınırının altında yaşıyor, bunların yüzde 60’ı güney asya’da. aynı kaynağa göre, 2019’da ücretli çalışan kadınların yüzde 33.5’i yoksulluk sınırının altındayken çalışan erkeklerde bu oran yüzde 28.3. bunlar ücretli bir işi olduğu halde gündelik ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk çeken insanlar.
yine birleşmiş milletler’e göre, 2019’da kadınlar dünya üzerindeki toplam işgücünün yüzde 39’unu harcarken yönetim kademelerinin yüzde 28.3’ünde yer alıyorlar, bu oran 2000’den beri sadece yüzde 3 artmış! buna cam tavan dendiğini de duymuşsunuzdur. cam tavan tekstilde ustabaşı olmaktan basında genel yayın yönetmeni olmaya kadar pekçok alanda karşımıza çıkıyor ve gelir durumumuzu etkiliyor. başka ilginç göstergeler de var; dünya nüfusu içinde kadınlar arasında cep telefonu kullanma oranı erkeklerden yüzde 8.5 daha az.
disk-ar’ın 2020 eylülünde yayınladığı rapora göre erkeklerin yıllık kazancı kadınlardan yüzde 31.4 daha fazla. kadın hareketleri dünyanın her yerinde ve türkiye’de bu kadar ilerlemişken bu nasıl oluyor?
bunun sebebi bence kadınların ücretsiz çalışma zorunlulukları. kadın yoksulluğunun sebeplerinin başında eviçi görev ve sorumlulukların kadınları ücretli çalışmaktan uzak tutması geliyor. yine bm’e göre, kadınların eviçi işlere gün bazında erkeklerin 2.5 katı daha fazla zaman harcıyor. ayrıca, kadınların eğitime erişiminin az olması, onların iş bulmasını ve dolayısıyla gelirini azaltıyor.
ancak bu stabil durumun dışında yoksulluğun kadınlaşması sürecinin sebepleri biraz daha farklı.
bunların başında tek ebeveynli ailelerin sayısındaki artış geliyor. bu, tek başına anne olmaya karar vermiş kadınların varlığından ya da boşanmalar sonucu çocukların annede kalmasından farklı bir olgu. çatışma bölgelerinde babaların savaşta öldüğü, özellikle latin amerika ve afrika’da, babaların çalışmak üzere başka bir ülkeye gidip ortadan kaybolduğu, zaman zaman da -özellikle abd’de- ergen hamilelikleriyle kurulmuş, tek yetişkinin, ebeveynin kadın olduğu aileler bunlar. yani aile çözünüyor ama ücretsiz eviçi işleri yine kadınların yapması bekleniyor. anne, çalışsa bile çocuğuna, çocuklarına ve kendisine, tek ücretle yoksulluk sınırının üzerinde bir hayat sağlayamıyor. çünkü eğitimi, mesleği yok. bu bir kader gibi kuşaktan kuşağa aktarılıyor çünkü bu kadınların kızları da genellikle eğitimden yoksun büyüyor, erken yaşta evleniyor. daha sonra çocuklarını tek başına büyütmek zorunda kalabiliyor.
yoksulluk sınırının altındaki kadınlar sağlık hizmetlerine ulaşmakta büyük zorlukla karşılaşıyorlar. sağlıklarını olumsuz etkileyen bir diğer faktör, ulaşabildikleri sınırlı yiyeceği çocuklarına verip kendilerinin gizli açlık içinde yaşaması. ayrıca başta cinsel taciz olmak üzere erkek şiddeti, kadınların çalışma alanlarını sınırlıyor. birçok kültürde dinin de benzer bir etkisi oluyor.
kadınların önemli bir kısmı ücretsiz de olsa, tarım alanlarında çalışıyor. bu alandaki dönüşümler, iklim krizinin etkileri onların temel gelir kaynaklarını etkiliyor.
kavramın gündemleşmesinden sonra uluslararası siyaset, alandaki feministlerin de dayatmasıyla çeşitli önlemler aldı. ama mikrokredi vb. çabalar durumu değiştirmekte etkili olmadı.
yoksulluğun kadınlaşması, kadınların eğitime, ücretli çalışmaya erişimi, anneliğin mutlak ve hayatı kaplayıcı sorumluluğundan kurtarılması, istihdamda pozitif ayrımcılık, karar mekanizmalarında daha fazla kadının yer alması gibi önlemlerle durdurulabilir ve bu çok uzun ve üretim araçları kamusallaşsa yani sömürü ortadan kalksa bile bitmeyecek bir süreç.
o yüzden ücretli emeğin mücadele araçlarının, sendikaların, siyasal partilerin ücretsiz emeğin varlığını, haklarını, ortadan kaldırılması gerektiğini görmesi ve programlaştırması gerekiyor ki, kadınlar önce sınıfın eşit bir parçası haline gelebilsin. ücretli ücretsiz emeğin özgürleşmesi ancak böyle mümkün.