Asimilasyon ve inkâr politikalarının birinci dereceden kadını hedef alması tesadüf değil. Dil ediniminin anne karnında başladığı son 20 yılda yapılan araştırmalarda açığa çıktı. Bu da bir dilin ancak kadınla tarif edilebileceği, öğrenilebileceği ve yaşatılabileceğini gösterdi. Kürdistan tarihinin her döneminde hedef olan Kürt kadınları her daim anadilin taşıyıcısı ve aktaranı oldu, bu yüzdendir ki her zaman hedef oldu
15 Mayıs 1932 tarihinde Kürtçe Hawar dergisi yayın hayatına başladı. Latin alfabesiyle yayınlanmış ilk dergi olarak da Kürt tarihinde yer edindi. 2006 yılında ise 15 Mayıs, Kürt Dil Bayramı olarak kabul edildi ve çeşitli etkinliklerle kutlandı. Dilin var oluş hikayesi, toplum üzerine etkisi, farkındalığı, tarih boyunca Kürtçeye ilişkin yürütülen politikalar ve halkın talepleri, gün vesilesi ile çokça dile getirilmekte. Dilimiz döndüğünce bizde yerinden yurdundan sürgün edilen Kürtçe’ye vurgu yapmak istedik.
4,6 milyar yaşındaki gezegenimizde insan, canlılar dünyasında dil yetisine sahip tek tür. Günümüz itibari ile 7 milyarlık nüfusa sahip olan dünyada yaklaşık 7 bin dil kullanılmakta. 7 bin kadar dilin en az yarısı, belki de daha çoğu bu yüzyılda ortadan kalkmakla yüz yüze. Günümüze kadar gelmeyi başaran 4 bin civarında yerel dilin yüzde 40'ı ise anadilde eğitimden yoksun. Yaşatılmaya çalışılan dillerin yürütülen politikalar sebebi ile yakın gelecekte unutulması da kaçınılmaz.
Yok olmayla karşı karşıya olan dillerden biri de Kürtçe ve Kürtçe’nin lehçeleri. Peki, neden bu kadar dilimize yabancı kaldık ve neden az konuşulur hale geldik… Bilmediği ve anlamadığı dil yüzünden dayak yiyen milyonlarca çocuk, gel git zaman ebeveyn oldu ve çocuklarına Kürtçe isimler verdi. Ama o çocuklar da şimdilerde ise tek kelime Kürtçe bilmez ve konuşmaz oldu… Diyarbakır Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi, Kürdistan’ın 16 ilinde ve 49 ilçesinde 5600 kişi ile yüz yüze görüşerek bir veri çıkarttı. Kürtçe konuşanların gün geçtikçe azaldığı veriler ile ortaya konuldu. Kuşaklar arasında güçlü bir dil aktarımı gerçekleşmiyorsa, o dili konuşan sayısı ve dili kullanma alanları zamanla azalır ve dil yok olmaya yüz tutar.
Ortaya çıkan sonuçları tarihten ve inkâr politikalarından bağımsız ele alamayız. Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze kadar Kürtçe’nin yok olma tehlikesi katlanarak devam etti. Özellikle 1913’te başlayan ve 1980’lere kadar devam eden dönemde ülke genelinde Türkçe olmayan yerleşim yerlerinin isimleri bu politika kapsamında değiştirildi ve Türkçeleştirildi. 25 Eylül 1925 yılında çıkarılan Şark Islahat Planı’nın 41’inci maddesi ile Kürtçe yasaklandı ve yerel yönetimler, devlet kurumları, çarşı, pazar ve sokaklarda Kürtçe konuşanların cezalandırılması kararı alındı. 1 Kasım 1928 tarihinde “Harf inkılabı” ile Türkçe dışındaki diğer diller ceza ve sansürlerle engellendi. 1960 ve 70'li yıllarda inkâr ve baskı politikalarından nasibi alan anadil çalışmaları yetersiz olsa da bir şekilde yürütüldü. 12 Eylül 1980 askeri darbe ile anadil çalışmaları tümden yasaklandı. Her ne kadar 1990'lı yıllarda baskı ve inkarın doruğa çıktığı yıllar olsa da anadil çalışmaları artık bir mücadele alanına dönüştü. Kürtçe kültür-sanat ve Kürtçe basın-yayın çalışmalarında gözle görülür bir hareketlilik yaşandı.
2000'li yıllarda ise anadil hakkı ve talepleri kitleselleşmesine rağmen baskılardan nasibini almaya devam etti. 2001 yılında üniversite öğrencileri “Anadilde eğitim hakkı” için imza topladı ve yüzlerce öğrenci tutuklandı, üniversiteden uzaklaştırıldı. 2013’te ise okullar boykot edildi ve yüzlerce öğrenci okula gitmedi. Yine 2021’de “Kürtçe eğitim dili olsun” talebi ile imza kampanyası başlatıldı. Yine o yıllarda Kürtçe’nin görünürlüğünü artırmak için sokaklarda ders vermekten, festivallere, billboardların Kürtçe olmasından, manav ve marketlere Kürtçe etiket yerleştirmeye kadar pek çok etkinlikler yapıldı. Kürtçe eğitim veren okullar açıldı. Kürtçe’nin standartlaşması yolunda bir dizi konferans, çalıştay ve atölyeler organize edildi. Baskı, engelleme, gözaltı, tutuklama ve dil kurumlarının kapatılmasına rağmen çalışmalar sürdü.
Toplumsal ihtiyaç ve talepler doğrultusunda tekçi politikalara karşı Kürdistan’da yerel yönetimler, kültür sanat alanından eğitime, sağlık alanından sosyal yaşama kadar birçok alanda çok dilli politikalar ile hizmet verdi. Ne yazık ki halkın hizmetine sunulmuş, eğitim ve sanat merkezleri inkâr politikalarının cenderesinden kurtulamadı ve kapatıldı. Çok dilli tabelaların yerine tekrar Türkçe tabelalar asıldı. İnkâr politikaları kaldığı yerden daha baskıcı bir yönelim ile devam etti.
1970-1980 yılları arasında bazı Kürt kurumları yargılamalarda savunmalarını Kürtçe yaptı. 1990’larda Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) ve son olarak da cemaatin kurduğu Özel Yetkili Mahkemeler’de tutsaklar Kürtçe savunma yaparak anadile sahip çıktılar. 2009 yılında “KCK operasyonları” adı altında binlerce kişi tutuklandı ve tutsaklar mahkemelerde anadilde savunma yaptı. 2012’de de siyasi tutsakların başlattığı açlık grevi 68 gün sürdü ve tutsakların talepleri arasında anadilde savunma hakkı da vardı. Her ne kadar 24 Ocak 2013 tarihinde 6411 sayılı kanun ile “Anadilde savunma hakkı” yürürlüğe girse de tutsaklardan çeviri ücreti alınması, savunma hakkı önünde engel oluşturdu.
Bu tarihi süreçlerde kadınları unutmamak gerek. 12 Eylül darbesinin ardından tutuklanan oğlunu ziyaretinde, Kürtçe konuşmak yasak olduğu için sadece "Kamber Ateş nasılsın" diye konuşabilen İpek Ateş, Muş‘ta tecavüze uğradıktan sonra öldürülen Fatma Altınmakas‘ın gittiği karakolda Kürtçe tercüman olmadığı için şikayetinin alınamaması, Türkçe bilmeyen Makbule Özer'e resmi tercüman atanmadan Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) “Cezaevinde kalabilir” raporu vermesi, Meclis Genel Kurulu’nda Kürtçe konuşan DEM Parti Mardin Milletvekili Beritan Güneş’in mikrofonunun kapatılması ve Kürtçe’nin meclis tutanaklarına "Bilinmeyen dil" olarak geçmesi, örneklerden sadece bir kaçı…
Asimilasyon ve inkâr politikalarının birinci dereceden kadını hedef alması tesadüf değil. Dil ediniminin anne karnında başladığı son 20 yılda yapılan araştırmalarda açığa çıktı. Bu da bir dilin ancak kadınla tarif edilebileceği, öğrenilebileceği ve yaşatılabileceğini gösterdi. Kürdistan tarihinin her döneminde hedef olan Kürt kadınları her daim anadilin taşıyıcısı ve aktaranı oldu, bu yüzdendir ki her zaman hedef oldu. Yerinden yurdundan edilen kadınlar, inkâr edilen bir dil ile yaşamı yeniden dizayn etme çabasına girse de pazarda, otobüste, hastanede, karakolda, mahkeme salonlarında ötekileştirilmekten kurtulamadı…
Tarih boyunca baskı ve asimilasyona karşı eksikliklere rağmen soluksuz bir mücadele yürütüldü. Günümüz itibari ile anadilin korunması, yaşatılması, yasal güvenceye alınması, özgürlükçü politikaların geliştirilmesi, anadilde eğitim ve öğrenimin sağlanması şart. Bu vesile ile sadece 15 Mayıs Kürt Dil Bayramı’nda değil, her gün bu asimilasyon politikalarını dile getirmek gerek. Kürtçe ve Kürtçe’nin lehçelerini yaşatmak için de her gün Kürtçe konuşmak ve konuşturmak gerek…