Günde 15 saatlere varan kölelik koşullarında karın tokluğuna çalışmıyor muyuz? Bu zamanın üçte biriyle neler yapılamaz ki yeter ki buna niyet edilsin, örgütlenme sağlansın
Antik Çağ’dan günümüze uzanan, neredeyse bütün toplumlarda/medeniyetlerde, sosyal yaşamın doğal bir olgusu olarak kabul edilen ve hukuk sistemi ile düzenlenerek yasallaştırılan (Roma hukukunda insanlar, özgürler ve köleler olarak ikiye ayrılır) kölelik; kavram olarak bir insanın özgürlüğünden alıkonarak, işkence edilebilen, alınıp satılabilen bir meta olan, başka birinin mülkü olması durumudur.
Felsefenin, demokrasinin ve düşünsel hayatın zenginliğiyle övünülen, referans alınan Antik Yunan Uygarlığı’nın kölelikle bağı çok yansıtılmasa da, gerçek şudur ki; Antik Yunan Uygarlığı kadın, çocuk ve erkek kölelerin emeği üzerinde yükselmiştir. O dönemin en ünlü filozoflarından Aristoteles’in köleler ve kadınlar hakkındaki görüşlerini bilmeyen yoktur sanırım.
Aristoteles Politika adlı eserinde; “Köle, başka herhangi bir uşak gibi canlı bir yaratık olduğu için, birçok araçlar değerinde bir araçtır. Çünkü, her aracımız Daidalos’un yaptığı heykeller ya da ozanın 'kendiliklerinden tanrıların toplantısına girerler' dediği Hephaistos’un tekerlekli sehpaları gibi, biz söyleyince ya da gerektiğini kendisi görerek işlerini yerine getirebilseydi, dokuma tezgâhının mekiği kendiliğinden gidip gelse, lirin mızrabı kendiliğinden çalsaydı, o zaman ne yapımcıların işçiye gereksinmesi olurdu ne de efendilerin köleye” diyerek köleliğin entelektüel savunusunu yapmıştır.
Kölelik tarih boyunca farklı biçimlerde devam etmiştir, özellikle Tarım Devrimi’nden sonra iş gücüne duyulan ihtiyaç arttıkça köle ticareti devri başlamıştır. Daha sonra Sanayi Devrimi de bu ticaretin yarattığı ekonomik değerler üzerinde gelişecektir.
Portekizliler tarafından 15. yüzyılda başlayıp diğer Avrupa devletlerinin dahiliyeti ile 19.yüzyıla kadar devam eden, Atlantik köle ticareti (Transatlantik) olarak adlandırılan, aynı zamanda insanlık tarihinin en büyük zorla göçü olarak da değerlendirilen, milyonlarca kadın, çocuk ve erkek Afrikalı’nın, Afrika Devleti hükümdarları, köle tacirleri, kabile şefleri işbirliğiyle zorla topraklarından koparılarak, istiflendiği gemi ambarlarıyla 'Yeni Dünya' plantasyonlarında çalışmak üzere gönderiliyor. Elbette bu ilkel yolculuk sırasında, insanlık dışı muameleye dayanamayıp, intihar edenler, ölüm orucuna girenler ve başka şekillerde hayatını kaybeden binlerce köle olduğunu da eklemek gerekiyor.
Köle ticaretini endüstrileştiren devletlerin başında; Portekiz, İspanya, Fransa, İngiltere, İskoçya, Almanya, Danimarka, Hollanda, Amerika, İngiltere gelmektedir. Zamanla denizcilikte güçlenen İngiltere’nin Bristol ve Liverpool limanları köle ticaret gemilerinin yola çıktığı belli başlı limanlar haline geliyor. 17. yüzyılda Liverpool’dan yola çıkan her dört gemiden biri köle ticareti içindi. İngiltere ile ilgili başka bir çarpıcı bilgiye, kadınlara yaklaşım açısından not düşmekte yarar var. 1760-1880 yılları arasında 218 İngiliz erkek, kendi eşlerini (boşanmak istediklerinde) satmak için, gazete reklam ilanları yoluyla duyurusunu yaptıkları müzayedeler düzenliyorlar. Bu uygulamanın yıllarca devam etmesini sağlayan esas sebep, İngiliz kanunlarının kadını evlendiği andan itibaren erkeğin malı olarak görmesiydi.
'Doğrudan kölelik, günümüz endüstriyalizmine, makinelerin, kredilerin vs. olduğu kadar bağlıdır. Kölelik olmadan pamuk olmayacaktı, pamuğun yokluğunda modern endüstride var olmayacaktı. Sömürgelere değerini veren köleliktir, sömürgeler dünya ticaretini yaratmıştır ve dünya ticareti geniş ölçekli makine endüstrisi için gerekli koşul olmuştur. Böylece kölelik, muazzam önemde bir ekonomik kategori olmuştur'.(Karl Marx, Felsefenin Sefaleti, Sol Yayınları)
Köle ticaretinin sömürgecilikle doğrudan bağı vardır, sömürge kavram olarak da kölelikle kesişiyor. Kürtçe, koledarî sömürgecilik demektir. 'İnsanoğlu' doğa ve kadın üzerine kurduğu tahakkümden sonra iflah olmadı, dokunabildiği, ulaşabildiği, görebildiği ne varsa sömürge ilan etti, köleleştirmek istedi.
Bu kölelik sistemi daha önce de belirtildiği gibi bütün toplumlarda şu veya bu şekilde yaşanmıştır, günümüze bağlamaya çalışırken Osmanlı’ya dair de kısa bir ekleme yapmak gerekiyor. Osmanlı’da köleler genellikle savaş ganimeti, siyasi olarak organize edilen köle seferleri ve başka birçok yöntemle elde ediliyor. 14. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar büyüyerek devam eden köle ticareti, başarı olarak kaydediliyor. Osmanlı, Amerika ve Avrupa'nın tersine köle edinirken ırk ayrımı gözetmiyor.
19. yüzyıl sonlarında köleliği yasaklayan bir kaç önlem olsa da, köle ticareti 20. yüzyıl başlarına kadar hız kesmeden devam ediyor. 18. ve 19. yüzyıl İstanbul’unda ise kadın köleliği, daha ziyade ev içi kölelik olarak yansıyor. Bu durum “efendi-köle” arasındaki cinsel ilişkiler boyutunu ortaya çıkarıyor. Kölelerin hukuken, normalde özgür kadınlarla ilişkilendirilen “bedensel iffet hakları” yoktu ya da bu “bedensel iffetten” sorumlu tutulamazlardı. 1908’e kadar kadın köle pazarları kurularak, cinsel kölelik kurumunun Osmanlı köle sisteminin merkezi bir parçası olma konumu korunuyor. Osmanlı’da kadın kölelere ‘’cariye’’ deniyor, İslam ve şeriat kanunları da bir Müslüman’a istediği sayıda cariyeye sahip olma hakkı tanıyor. Bu utanç tarihini sorgulamadan, yaptığı fetihleri büyük şaşaalı kutlamalarla sahiplenmeye devam eden Osmanlı torunlarına, özellikle AKP iktidarı döneminde 'Yeni Osmanlıcılık' ideolojisi pompalayan dizilerde öğrendiği tarihin kanlı, zalim arka planını sorgulamayı önererek günümüze gelelim.
İlkel kölelik, 18. ve 19. yüzyıllarda başlayan köle karşıtı mücadeleler sonucu, köle ticaretinin merkezi İngiltere ve Amerika’dan başlayarak 1807 yılında yasal olarak yasaklanıyor(uzun süre,fiili olarak devam ediyor).
Günümüzde Müslüman nüfus çoğunluğu olan Çad, Nijer, Mali, Moritanya, Sudan gibi ülkeler köleliği yaygın bir kurum olarak yaşatıyor. Uzağa gitmeye gerek yok aslında, AKP’nin koruyup kolladığı IŞİD’in 2014'te Şengal'e saldırıp yaptığı katliam sonrası binlerce Ezîdî kız çocuğu ve kadını kaçırıp köle pazarlarında sattığını, bunun bir diğer ayağının Antep’te IŞİD’e ait bürolarda, sanal köle pazarında açık artırmayla organize edilen satışlar olduğu, buna dair suç duyuruları, HDP’nin meclise soru önergesi verdiği ve herhangi bir sonuç alınamadığı bir ortamda, ilkel köleliğin sona erdiğini kim iddia edebilir.
Marx, köleciliğin en nefret edilesi formuna kapitalist üretim biçiminde ulaştığını söyler. Marx'ın sözünü ettiği modern kölelik olmalı. Modern kölelik, bir kişinin tehdit, şiddet, zorlama, aldatma veya gücünü kötüye kullanılması nedeniyle reddedemeyeceği veya terk edemeyeceği sömürü durumlarını ifade ediyor. Zorla çalıştırma, zorla evlendirme, borç esareti, cinsel sömürü, insan kaçakçılığı, kölelik benzeri uygulamalar, zorla veya kölece evlilik, çocukların satışı ve sömürüsü gibi pek çok biçime sahip olmakla birlikte farklı isimlerle de bilinir. Modern kölelik, madencilik, tekstil üretimi ve tarım da dahil olmak üzere birçok endüstride, evlerden mülteci kamplarına kadar pek çok alanda bulunuyor. Birleşmiş Milletler’e bağlı Uluslararası Çalışma Örgütü ve Uluslararası Göç Örgütü ile Avustralya merkezli İnsan Hakları Derneği ‘Özgür Yürü (Walk Free), 2023 Küresel Kölelik Endeksi’ başlıklı bir rapor hazırladı.2021 verileriyle hazırlanan rapora göre, Türkiye’de 1,3 milyon modern köle olduğu belirlendi. Kişi başına düşen modern köle açısından dünyada 5’inci sırada bulunan Türkiye, toplam modern köle sayısında da ilk 10’da yer aldı. 2018’de Türkiye 48’inci sırada yer alırken aradan geçen 5 yılda modern köleliğin arttığı görüldü.160 ülke kapsamında yapılan ölçümde, Türkiye, Avrupa ve Orta Asya bölgelerinde ise en yüksek orana sahip ülke oldu. Raporda; modern köleliğin en sık görüldüğü ülke Kuzey Kore oldu. Kuzey Kore’yi Doğu Afrika’daki Eritre ve Afrika’nın kuzeybatısında yer alan Moritanya takip etti. Suudi Arabistan 4’üncü sırada bulunurken, Türkiye ise 5’inci sırada yer aldı. Türkiye’yi Tacikistan, Birleşik Arap Emirlikleri takip etti. Endekse göre modern köleliğin en az olduğu ülke ise Finlandiya. Dünyada en kırılgan grupta yer alan kadınlar, çocuklar ve göçmenler orantısız bir şekilde modern kölelikten daha fazla etkileniyorlar. Küresel çapta modern köle kategorisinde değerlendirildiğinde her 4 kişiden 1’inin çocuk olduğu kaydedildi. Modern kölelerin yaklaşık yüzde 54’ünü kadınlar ve kız çocukları oluşturdu. Endekste; 49,6 milyon kişiden 22 milyonunun zorla evlendirildiği, 27,6 milyon kişinin ise zorla çalıştırıldığı ortaya çıktı.
Bu tablonun sahipleri 'Türkiye Yüzyılı' naraları eşliğinde ‘zafer' kutlaması yaparken ve 'Yeni Osmanlıcılık' hedefinin kölelik etabını tamamlamak üzereyken, bu tabloyu onaylayan seçmenler, içinde bulundukları durumun vahametinden bihaber gibiler! Rapor milletvekilliği ve 2. tur cumhurbaşkanlığı seçimleri arasında açıklandı, rapor sonuçlarının muhalefet tarafından gündem yapılması, kendine 'yabancılaşmış' işçi sınıfının sağcı kesimi ve AKP’nin diğer yoksullukla cebelleşen seçmeni üzerinde etkili olur muydu bilinmez. Ancak bu raporun sonuçlarını besleyen, mülteci karşıtı, ırkçı, cinsiyetçi, milliyetçi, sağcı ideolojilerin, toplumsal refahla ilgilenmediği çok açık. Buradan hareketle, mücadele hatlarını gerçek sorunlar üzerinden örüp her türlü kapitalist ilişkiden azade, bağımsız, kolektif toplumsal yaşam ilişkileriyle yeni bir yaşam örgütlenmeli, günde 15 saatlere varan kölelik koşullarında karın tokluğuna çalışmıyor muyuz? Bu zamanın üçte biriyle neler yapılamaz ki, yeter ki buna niyet edilsin, örgütlenme sağlansın. Bu mümkün, yüzümüzü 'bir nefes' kadar yakınımızdaki Rojava'ya dönmekle başlayabiliriz.
*HDP kadın meclisi üyesi