Foto: Murat Bay
…Ve tüm bunlar da ne sadece AKP’den kaynaklanıyor ne de AKP ile son bulacak. Bu nedenle feminist siyaseti AKP karşıtlığına endeksleyen ve patriyarkayı görünmezleştiren, “kapsayıcılıktan” uzak bir çizgi de artık elzem
Türkiye’de artık herkes sokaklarda kadınları eylem halinde gördüğünde dönüp dikkatle bakıyor. Feminist gece yürüyüşleri, İstanbul Sözleşmesi eylemleri ve 25 Kasımlar uzun yıllardır sadece toplumsal muhalefetin değil toplumun büyük bölümünün gündemine bir şekilde giriyor. Akıl vereni çok olsa da feminist hareketin siyasal etkinliği herkesçe kabul edilir durumda. Eh Tayyip Erdoğan’ın sık sık feministleri hedef alarak kadınlar ve aile hakkında söylediklerinin de bu etkinliğin yayılmasında payı büyük hiç tartışmasız. Ve son günlerde bütün siyasal odaklar AKP sonrasına ilişkin plan program geliştirmeye başlamışken, [eğer seçimle giderse!] AKP sonrası dönemde kadınların kaderini tek başına parlamenter siyasetin belirleyiciliğine bırakmak da tarihsel ve ontolojik olarak feminist siyasete uygun değil kuşkusuz.
AKP iktidarının özellikle kürtaj yasaklama girişimiyle alenileşen, kadın düşmanı, aileyi güçlendirme hedefiyle kadınları anneliğe hapsetme ve kamusal alanda makbul kadın dayatması siyaseti, kadınların gündelik hayatının dilinden siyaset yapmaya çalışan feminist hareketi güçlendirdi. İşçi sınıfından kadınların sadece yoksullukla, düşük ücretlerle değil evdeki erkek şiddeti ve baskısıyla da boğuştuklarını, genç kadınların sadece aile ya da okuldaki cinsiyetçilikle değil bizzat yanlarındaki erkek arkadaşlarla, sevgililerle (ve tabii ki yoldaşlarla) de mücadele etmek zorunda kaldıklarını gündemleştirdi feminist siyaset. Afili plazalarda çalışıp rahat yaşayacak bir gelir seviyesine sahip olsalar da giydikleri etekten ve gömlekten görünen bedenlerine dikilen tacizci gözlerden, terfilerde hep erkeklerin tercih ediliyor olmasından bıkan, gece evine dönerken uğradığı cinsel saldırıyı anlattığında o saatte sokakta ne yaptığını sorgulayan erkekliğe isyan eden kadınların mücadelesi olabildi feminist siyaset. Toplumun ikiyüzlü ahlak anlayışının hep örtbas ettiği ensesti de, reddettiği ve baskı altına aldığı cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimliklerini de feminist siyaset dile getirdi.
Tüm bunlar toplumsal mücadelelerin başka veçheleriyle ilgilenmeyen, çoğu apolitik addedilen kadınları özel alan politiktir diyerek siyaset yapan feminist hareket ile buluşturdu. Grup aidiyetlerinin ve farklarının değil, kadınların yaşadıkları ezilmişliklerin her yönüyle gündemleştirildiği feminist gece yürüyüşlerinin on binlerce kadının katılımıyla gerçekleşmesi, politik sözün ve feminist örgütlenme formunun doğru biçimde buluşmasıyla mümkün oldu. 25 Kasımlarda ve İstanbul Sözleşmesi için örgütlenen eylemlerde feminist gece yürüyüşünün örgütlenme formunun esas alınarak grup imzalarının değil, taleplerin ve isyanın öne çıkarılması da başka politik mücadelelere dâhil olmayan binlerce kadının bu eylemlere katılarak kendilerini ifade edebilmesini mümkün kıldı. Feminist gece yürüyüşlerinin temelini oluşturan, tek tek isteyen her kadının kendi yazdığı dövizle patriyarkaya karşı sesini yükseltmesini olanaklı kılan bu eylem formu, tam da feminizmin dışarıdan bilinç taşımayı değil kolektif bilinç yükseltmeyi temel alan örgütlenme formuyla örtüşüyor aslında. Yine de aklımızda tutmamız gereken sokaklarda, mahallelerde ve kampüslerde git gide kalabalıklaşan ve cüretkârlaşan bu kadın direnişi esas olarak AKP karşıtı mücadeleden besleniyor.
Patriyarka, erkek şiddeti, kadın yoksulluğu vd. tek başına AKP siyasetinin ürünü değil. Hiç kuşku yok ki AKP’nin dine dayalı baskı siyasetiyle patriyarkanın işbirliği kadınların hayatında ciddi sonuçlar yaratıyor. Ancak aile baskısıyla boşanamayan kadınların öldürülmesinin müsebbibi tek başına AKP siyaseti değilse bizzat aileyi temel/hedef alan bir feminist siyasetin [yeniden] gündeme alınması gerekiyor. Pandemi süresince evden çalışabilme olanağına sahip olanlar açısından şanslı azınlık tabirini sadece erkekler için kullanabiliyoruz. Günde üç öğün yemek yapıp, çocukları bilgisayar karşısında ders başına oturtup, evin dağınıklığını toplayıp, günün her saati talepte bulunan patronlar için iş yetiştirmek zorunda kalan, bir de üstüne gece yatakta “evden çalışıp yorulmadıkları için” daha sık cinsel ilişki kurmak isteyen adamların başına çöktüğü kadınlar için bir şans durumu söz konusu olamıyor zira. Ve tüm bunlar da ne sadece AKP’den kaynaklanıyor ne de AKP ile son bulacak. Bu nedenle feminist siyaseti AKP karşıtlığına endeksleyen ve patriyarkayı görünmezleştiren, “kapsayıcılıktan” uzak bir çizgi de artık elzem. Kuşkusuz AKP’nin kadın düşmanı siyasetine karşı kadın hareketinin en geniş bileşimiyle mücadele devam etmeli ama feminizm, AKP karşıtlığıyla ve özel alanın siyasetinden daha net bir ifadeyle söylersek, doğrudan erkeklere karşı mücadeleden koparak “anaakım”laşmamalı.
Erkeklerle mücadele yeniden!
Bundan sadece on beş yıl kadar önce küçük gruplar halinde, forumlarda yan yana gelen bağımsız feministler, feminizmin anaakımlaşması analizleri yaparken, Hürriyet gazetesinin “Aile içi şiddete son” kampanyası bu durumun en somut örneği olmuştu. Dayağa Karşı Yürüyüş ’ün 20. yılı nedeniyle yapılan etkinlik için çıkılan yolda, kadına yönelik şiddet kavramı da aşıldı ve erkek şiddeti tanımı tercih edildi, yani şiddeti uygulayan failin ve arkasındaki sistem olan patriyarkanın somutlaştırılmasının, gerekli olduğu sonucuna varıldı. Türkiye’deki ikinci dalga feminizmin ortaya çıkış temellerine dönülerek ailenin teşhiri siyaseti yeniden gündeme alındı. Bu dönem kimileri için “sistem dışı” feminizmin ve/veya erkeklerden, sermayeden, devletten bağımsız bir feminist siyasetin “yeniden” örgütlenmesi süreciydi. Novamed’deki kadın grevi ile dayanışmak amacıyla örgütlenen kampanya kadınları ucuz emek olarak istihdam ederek güçlendirmeyi hedefleyen siyasetin alternatifini ortaya koymuştu. Tüm dünyada olduğu gibi kurumsallaşan, projelerle kadınları güçlendirmeyi ya da lobilerle kadınların yasal kazanımlarını genişletmeyi hedefleyen çalışmaların bir dizi olumluluklarına rağmen tek başına feminist hareketi temsil edemeyeceği tartışılmaya başlandı. Patiyarkayı bağımsız bir sistem olarak görerek, patriyarkanın içinden reformlarla ya da uzlaşmalarla değil doğrudan karşısına alan, patriyaraknın kendini yeniden ürettiği temel kurum olarak aileye karşı siyaset yapan bir feminizm ihtiyacının önemi üzerinden yol alınmaya çalışıldı.
Her siyasal yönelimin kendine uygun örgütlenme formları ve kampanyalar ortaya çıkarmasının yanı sıra kendi siyasi literatürünü de oluşturduğu bir gerçek. Kadına yönelik şiddetten erkek şiddetine geçiş böyle bir örnek. Yanı sıra kadın cinayetleri politiktir diye başlayan mücadele ölmemek için öldüren kadınlarla “hayatına sahip çıkan kadınlar” a evrildi. Sermaye medyası da dilini değiştirdi, namus cinayeti, cinnet cinayeti gibi lafları bırakıp, erkek şiddeti ve kadın cinayeti demeye başladı. Bu süreç feminist gece yürüyüşlerine katılımın her yıl katlanarak artması ve bir dizi şehirde gece yürüyüşlerinin örgütlenmesi sonucu doğurdu. 2012’de AKP’nin kürtajı yasaklama girişiyle aslında bugün İstanbul Sözleşmesi kampanyasında gördüğümüze benzer geniş kadın hareketi/platformları bir ihtiyaç olarak ortaya çıktı. AKP’nin kadınların kazanımlarına ve hayatlarına yönelik saldırıları arttıkça toplumun her kesiminden kadınlar da kendilerini ifade edecek mecralar aramaya başladılar. Bu dönemde özellikle üniversitelerde feminizme yönelim güçlenirken mahallelerde de kadınların dayanışma ağları oluşmaya başladı. Ve yine her siyasal mücadelenin kendi örgütlenme formlarını yaratması gibi esas olarak 2012’den bugüne gelen yıllarda ortaya çıkan örgütlenme formu da sosyalist hareketin içinden çıkan [özerk] feminist örgütlerin yaygınlaşması oldu. Neticede siyasetin yörüngesini kadınlar açısından da AKP ile mücadelenin belirliyor olması bu örgütlenme tarzının kadın hareketi içinde güçlenmesini sağladı.
AKP seçimle gider ya da gitmez… İstanbul Sözleşmesi’nin her şeye rağmen şimdilik yürürlükten kalkmasıyla en geniş kadın kesimlerini bir araya toplayacak kapsayıcılıkta bir gündem de söz konusu değil (Tabii AKP’nin ne yapacağı belli olmaz!). Artık haklarımızı ve kazanımlarımızı korumak için en geniş kadın hareketi bileşenleri ile yan yana durmaya devam ederken, feminizmin temel mücadele noktalarına nasıl ağırlık verileceği üzerine konuşmaya başlamak gerekiyor. Bundan sonrası bağımsız feminist siyaset açısından, feminist gece yürüyüşlerine gelen on binlerce kadının gündelik hayatlarını, evdeki erkeklerle ilişkilerini, işyerlerinde okullarda yaşadıkları cinsiyetçiliği somutlaştırma, yani tepedeki AKP’ye değil bizzat yanı başlarındaki erkeklere, heteronormatif aileye karşı mücadeleyi nasıl örgütleyeceklerini, gündemleştirme zamanı. Üniversiteli kadınların flört şiddeti nedir diye sosyal medyadan okumanın ötesine geçerek her üniversitede erkek şiddetini, cinsel tacizi konuşacakları sadece o günü değil geleceği de nasıl inşa edebileceklerini tartışabilecekleri, küçük feminist bilinç yükseltme gruplarında yan yan gelme isteği yıllar öncesindeki gibi yaygınlaşmalı, hatırlanmalı. Feminist siyasetin tek hedefinin on binlerce kadınla yan yana gelinen eylemler olmadığını, en yakınımızdaki kadınlarla birlikte konuşarak dayanışarak hayatlarımızı dönüştürme siyaseti olduğu fikrini yeniden tedavüle sokmalıyız. Okullar bitip piyasa ilişkilerine zorunlu olarak gömüldüklerinde, AKP de gittiyse sokağın sakinleştiği günlerde, genç kadınlar yegâne seçeneklerinin tek taşlı yüzükleri sosyal medyadan paylaşıp, “mutlu evliliklere” koşar adım gitmek olduğunu düşünmemeli. Ancak bağımsız feministler başka seçeneklerin var olabilmesinin bizzat erkekleri hedef alan feminist bir dalga ile mümkün olduğunu bilerek sistem dışı bir feminist siyaseti bugünden yarına örgütlemek durumunda. Bugün AKP karşıtı eylemler için sokaklara dökülen kadınlar eve döndüklerinde kendilerini pek takdir eden ama ev işleri için onları bekleyen adamlara karşı da örgütlenebilmeli. AKP sonrasında yine on binlerce kadın sokağa çıkarsa bu en azından “bırak evi bok götürsün” diyerek olmalı. Evet, kadınlar bir yandan neoliberalizmin kadınları ucuz emek olarak istihdam etmesine karşı ve ILO 190’ın imzalanması için sınıf siyasetini feministleştirirken diğer yandan eşlerin sevgililerin, flörtlerin ezcümle erkek partnerlerin cinsel ilişki baskısının bir tür cinsel şiddet olduğunu konuşabilecekleri, bilince çıkarabilecekleri feminist ağlara ulaşabilmeli. Bütün bunların eşzamanlı olarak gündemleştirilmesi için bağımsız feminist hareketin yeniden sistem dışı bir feminizmi tanımlamasına ve tartışmasına ihtiyaç var. Yeniden oluşturulacak bir sistem dışı feminist mücadele* kendi yeni örgütlenme formlarını da yaratacaktır. Son yıllarda sıkça dillendirilen bağımsız feminist örgüt yoksunluğu da ancak içine girilecek yeni bir siyasal mücadele perspektifiyle kristalize olacak bir yeni örgüt formu ortaya çıkarabilir. Şimdi bağımsız feminist hareket için, AKP karşıtlığına endekslenen feminist mücadelenin ötesine geçerek, yarını bugünden kuracak tartışmalara başlama ve yumruklu feminalı mor bayrakları feminist gece yürüyüşleri dışındaki eylemlerde kullanmak için hazır etme zamanı.
* Kuşkusuz yeni oluşacak bağımsız feminist siyasal yönelim kendi kavramlarını da ortaya çıkaracaktır bu anlamıyla sistem dışı feminizm önümüzdeki dönemin çizgisini açıklayacak bir kavram olmak zorunda değil.