Zalimin zulmüne, sermayenin sömürüsüne karşı adaleti de barışı da kadınlar inşa edecek. Çünkü biz kadınlar uzaya gitme hayalinden önce adalet ve barışı yaşayacağımız günleri görmek istiyoruz
Kürt sorununda çözümsüzlük ısrarı devam ettikçe ‘Karadeniz'de gaz bulmuşsun, Akdeniz'in tapusunu almışsın, uzaya Cacabey gönderecekmişsin, yeniden kuruluş Anayasası yapacakmışsın, yargı reformu hazırlıyormuşsun’ gibi 'müjdeler' Türkiye’nin ekonomisini şahlandırmaya yetmez. Ne yoksulluğu-işsizliği yok edebilirsiniz ne de içeride toplumsal, dışarıda ise komşu ülkeler arasında barışı sağlayabilirsiniz. Aksine ‘halı altına süpürme’ yöntemiyle çok yönlü kaosu yaşayacağımız günleri getirmiş olacaksınız.
Biriniz 'davanız/bekanız uğruna' diğeriniz ise cumhuriyet değerlerine sarılıp, iktidar çatışmanız üzerine kurulu bu sistemi kutuplaştırıcı siyasetle, milliyetçilik ve ayrımcılıkla daha ne kadar ayakta tutacağınızı düşünüyorsunuz ki; Kürt halkı başta olmak üzere, halkların (kimlik, dil, kültür vb.) değerlerini yok sayıp inkâr eden önceki hükümetlerin hattında yürüyorsunuz. Onlar da zaten ‘terör, vatan, millet, beka’ sorunu deyip Türkiye’nin bu temel sorunlarını çözemediler. Artlarında bir kambur bırakıp partileriyle birlikte tarih oldular.
Bu ülkenin her ferdi ise bu çözümsüzlüğün bedelini ağır ödedi. Binlerce can kaybı, tarifsiz ve telafisi mümkün olmayan acılar yaşandı. Acı ve kötülük eken sistemin mirası hâlâ devam ediyor, hata acıların katmerlisini yaşar olduk son süreçlerde. Barış, adalet istemenin bedeli olarak Roboski'de 34, Suruç'ta 33, Ankara Garı'nda 101, Soma'da 301 canımız alındı. Kadın katliamları ve iş cinayetlerinde ise sayıyı telaffuz etmeye sizin yerinize biz utanır olduk.
Memlekete bahar barışı gelsin umuduyla barış bildirisini imzalayan binlerce akademisyen görevlerinden men edildi, mahkemelerde yargılanarak cezalandırıldılar. Halkın iradesiyle seçilmiş belediye eşbaşkanları, meclis üyeleri görevden uzaklaştırılarak tutuklandı. Başta milletvekilleri olmak üzere cezaevleri Kürt kadın ve erkek siyasetçilerle, adalet talebi olanlarla dolduruldu. Şiddetle beslenen politikanın hedefi olan kesimlerden kadınlar tabi ki daha çok saldırı altında kaldılar. Mesela Gültan Kışanak; 12 Eylül darbesinde adalet ve barış istediği için Diyarbakır işkence hanelerinde insanlık dışı çeşitli işkencelere maruz kaldı. Yıllar sonra bir partinin eş genel başkanlığına seçildi ve TBMM'de birkaç dönem Milletvekilliği görevini üstlendi. Daha sonra Diyarbakır Belediye Eşbaşkanı seçildi. Demem o ki; Gültan’ın seçilerek geldiği makamlar onun adalet ve barış mücadelesinde ne kadar haklı olduğunun sonucuydu. Aynı gerekçelerle Gültan şimdi yine cezaevinde, yani 40 yıl önce Gültan'a yapılan kötülük bugün de devam ediyor.
Gültan ve binlerce insana zulmeden 12 Eylül faşist diktatörü Kenan Evren, 1982 faşist Anayasasını yaparken halktan almış olduğu %80 oy bile isminin sokaklardan silinmesine yetmedi.
Gültan Kışanak ise Evren öncesi ve Evren sonrası yaşadığı hukuksuzluk ve verdiği mücadeleyle tarihte yerini aldı. Mücadelesini öven, onore eden makaleler yazıldı, belgeseller yapıldı ve birçok kaynak hazırlandı. Bu kaynaklar ileriki zamanlarda genç nesillerin mücadelesine de ışık tutacaktır. Yani EVREN ve KIŞANAK hikâyesinde yaşayan tarafın hep KIŞANAK olacağını da hatırlatmak isterim.
Bir tek Gültan da değil elbet; Leyla, Sabahat, Figen, Aysel, Çağlar, Edibe, Selma, Nurhayat ve sayfalara sığmayacak yüzlerce kadın arkadaşımız cezaevlerinde mücadelelerinden alıkonulmuş durumda. Kürt kadınlarına dayattığınız bu zülüm eşliğinde mi yargı reformu yapacaksınız?
Kadın düşmanlığı üzerine kurulu dil ve icraatlar sonucu her gün ortalama 3 kadın öldürülüyor, suç makinası kadın katilleri takım elbise giyip, kravat takınca da yasalardan hürmet gördüğüne tanıklık ediyoruz.
Kadının gücüne, bilgisine, konumuna ve kariyerine o kadar tahammülsüzünüz ki; kamuoyu nezdinde akademisyen Sayın Ayşe Buğra'ya suç isnat etmeye çalışırken bile erkeğin yedeğine düşürmeye, kadın kimliğini hiçleştirmeye çalışıyorsunuz.
Bir de gençlerle savaşmaktan onların her söylem ve eylemini ‘terör’ suçuyla cezalandırmaktan vazgeçmiyorsunuz. Didar Boza, Merve Nur İşleyici ve Ceylan Bozkurt; bu genç kadınlar üniversite öğrencisiyken tutuklandılar ve 4 yıl belki daha fazla süredir cezaevindeler. Cezalarının bittiğini, 9 Ocak 2021 tarihinde tahliye olacaklarını adalet bakanlığı ceza infaz kurumunca gönderdiği tebligatla bildirdi. Cezaları bitmesine rağmen özgürlüklerinden mahrum bırakılıp hala esir tutulan bu genç kadınlara düşmanlık yaptığınızın farkında mısınız? Korkarak, korku yaratmanız daha ne kadar sürecek?
Bu adaletsizliğe, kadın düşmanlığına karşı HDP Kadın Meclisi, 'kadınlara adalet' şiarıyla bir kampanya başlattı. Herkes için ve bir gün herkese de lazım olacak adalet acilen sağlanmalıdır. Zalimin zulmüne sermayenin sömürüsüne karşı adaleti de barışı da kadınlar inşa edecek. Çünkü biz kadınlar uzaya gitme hayalinden önce adalet ve barışı yaşayacağımız günleri görmek istiyoruz. Gelin ilk reformu kadınlarla birlikte yapın. Mutabakat konusu da barış ve adalet olsun.