Biz Özgür Kadın Basın emekçileri şunu çok iyi biliyoruz; toplum içinde yaptığımız gazetecilik kabul görmesine rağmen yarın tutuklanıp ya da katledilirsek iktidar gözünde birer “terörist” olarak lanse edileceğiz. Katledilen, tutuklanan her arkadaşımızın kalemi yere düşmedi, elden ele dolaştı. Daha aydınlık bir dünya düzeni için yazmaya, söz kurmaya, hakikati yazmaya, kadrajlarımızı etik olana döndürmeye devam edeceğiz. Bu uğurda katledilmeyi göze alan yoldaşlarımıza sözümüzdür…
AKP-MHP-KDP ve Irak Hükümeti’nin ortaklığı ile 23 Ağustos günü iki Özgür Kadın Basın emekçisi haince bir saldırı sonucu katledildi. Katledilenler 24 yılını Özgür Kadın Basını’na adayan yoldaşımız Gülistan Tara ve 8 yıldır Güney Kurdistan’da basın çalışmasında yer alan Hêro Bahadîn idi. Katliam tüm dünyanın gözü önünde tam da 15 Ağustos’ta Türkiye-KDP ve Irak arasında imzalanan mutabakat sonrası yaşandı. Belli ki mutabakatta varılan ortak kanı Özgür Basın’a saldırmaktı. Yapılan katliamın akabinde KDP ve AKP-MHP medyası katliamı övünerek verdi hiçbir utanma yaşamadan. Katliama kılıf çoktan hazırlanmıştı: “Teröristler vuruldu.”
Bilindiği gibi Türkiye ve Kurdistan’da AKP-MHP ideolojisini benimsemeyen herkes birer “terörist”tir. AKP-MHP’nin küçük bir ortağı olma rolü üstlenen ve onların ideolojisini benimseyen KDP, son yıllarda Türkiye’nin katliamlarına ortak olmakta ve katliamları “terör” diye adlandırmaktan çekinmemektedir. Gülistan ve Hêro KDP’ye karşı hangi faaliyeti yürüttü de terörist oldu? Güney Kurdistan topraklarının ilhak edilmesini haberleştirdiği için mi yoksa KDP’nin bu ilhaka ortak olduğunu haberleştirdikleri için mi terörist oldu? KDP’nin Kürt halkına dönük gözler önünde olan ihanetini haberleştirmek mi teröristlik oldu? “Terörist” diye duyurdukları ve çok iyi bildikleri iki basın emekçisinden başkası değildi. Uluslararası mecrada kendilerini meşrulaştırmak adına yapılan bu hamle onların basın emekçilerini katlettiği gerçeğini değiştiremeyecektir.
Bu gerçeği kamuoyuna duyurmak adına geçtiğimiz günlerde Amed’de Mezopotamya Kadın Gazeteciler Derneği (MKG), Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) ve DİSK Basın İş olarak meslektaşlarımızın katledilmesini protesto etmek istedik. DFG önünde yapmak istediğimiz açıklama bir ordu çevik kuvvet ve sivil polis tarafından engellenmek istendi. Katliamı yapanlar kendilerinin teşhir edilmesini istemezler tabi. Talimat çoktan o polis ordusuna verilmişti tepeden. Gülistan ve Hêro arkadaşımızın hakikat gazeteciliğini savunmamız “örgüt propagandası” olacaktı onlara göre. “Müzakere” için açıklama yerine gönderilen polis amirinin elinde içinde ne yazıldığı belli olmayan bir talimat kağıdı ve “Açıklama yaparsanız müdahale eder ‘örgüt propagandasından’ gözaltı işlemi uygularız” sözleri tam olarak biz Özgür Basın emekçilerinin ne kadar haklı bir noktada durduğunu gösteriyordu.
Tabi sadece bununla da yetinilmedi. Gülistan’ın en doğal hakkı olan gömülme hakkı da terörize edilmeye çalışıldı. Meslektaşları olarak son yolculuğunda yanında olmak ve haber yapmak için bulunduğumuz Êlih’de de aynı muamele ile karşılaştık. Mezarlığa yığdırılan bir ordu çevik kuvvet polisinin cenazeyi omuzlayan kitleye ve çekim yapan Özgür Basın emekçilerine saldırısı, siyasi iktidarın kutuplaşma siyasetinin özetiydi. 24 yıldır basın çalışması yürüten Gülistan arkadaşımız için kendinde “teröristtir” deme haddini bulan polis amirlerine göre bizler de katledildiğimizde ya da tutuklandığımızda “terörist” olacaktık. Bu algı iktidar eli ile yaratılıyor ve yaratılmaya da devam ediyor.
Terörist kim? sorusunu sormak istiyorum. Görevleri için bindikleri araçta katledilen Gülistan ve Hêro mu terörist yoksa bu katliamın failleri mi terörist?KDP’nin ihanetini, işgali yazan Gülistan mı terörist yoksa doğduğu topraklarda kitlesel olarak gömülmesini engelleyenler mi terörist? Ömrünü Özgür Basın çalışmasına vermiş ve kadının yazılmayan tarihini yazmak için Jineoloji çalışması yürüten Nagihan Akarsel mi terörist yoksa onu Süleymaniye’de sokak ortasında 11 kurşun ile katletmeye azmettirenler mi terörist? Soykırıma uğrayan Êzidî halkının sesi olan Nûjiyan Erhan mı terörist yoksa onu haber takibinde iken başından vuranlar mı terörist? Arkadaşlarımızın katledilmesini protesto etmek isteyen bizler mi yoksa o açıklama yerinde üstümüze salınan ve onlara “vur emri” verenler mi terörist? Meclis kürsüsünde kadın vekile yumruk atan mı yoksa onu haberleştiren gazeteci mi terörist? Sarayında şatafat içinde yaşayanlar mı yoksa onu eleştiren emekçi mi terörist? Kadın katliamını eleştiren aktivistler mi yoksa failin arkasını sıvazlayan yargı mensupları mı terörist? Bu sorular daha da çoğalır gider.
“Terörist” dedikleri Gülistan Tara yıllardır Özgür Kadın Basını’nda yer alan ve çalışmaya büyük katkıları olan isimlerden biriydi. Medyadaki cinsiyetçiliğe karşı kadın yayıncılığının nasıl olması gerektiği üzerinden araştırmalar yapan Gülistan, yaptığı çalışmalara da bunu yansıttı. Özgür kadın kimliğinin medyada nasıl işlenmesi gerektiğinin en güzel örneklerini bizler Gülistan’ın yaptığı haberlerden gördük. Önerileri ile yol açan Gülistan, Gurbetelli Ersöz’ün, Ayfer Serçe’nin çizgisinde ilerledi. “Jin jiyan azadî” felsefesinin doğduğu ve bugün dünyaya yayıldığı topraklarda gazetecilik yapan Gülistan, tıpkı ardılı olduğu Gurbetelli, Ayfer, Deniz, Nûjiyan, Nagihan gibi o topraklarda katledildi. Beş bin yıllık inşa edilmiş erkeklik ile mücadele eden Özgür Kadın Basını’nın öncü isimleri her dönem hedef alındı. Kadının özü ile buluşmasını, xwebûn olmasını istemeyen egemen erkeklik arkadaşlarımızı katlederek hakikatin açığa çıkmasına engel olmak istemektedir. Fakat buradaki yanılgı katledilen arkadaşlarımız çoktan xwebûn olmayı başardılar. Bugün Rojhilat’ta yükselen “Jin jiyan azadî” felsefesi Hindistan’a ulaşmıştır ve bunda katledilen arkadaşlarımızın çok büyük emekleri vardır.
Biz Özgür Kadın Basın emekçileri şunu çok iyi biliyoruz; toplum içinde yaptığımız gazetecilik kabul görmesine rağmen yarın tutuklanıp ya da katledilirsek iktidar gözünde birer “terörist” olarak lanse edileceğiz. Nedeni çok açık. Bizler iktidar basıncılığı değil hakikat basıncılığı yapıyoruz. İktidarın savaş suçlarını, yolsuzluklarını haberleştiriyoruz. Kadının yaşamda görülmeyen kimliğini emeğini görüyoruz. Kadını xwebûn olmaya sevk ediyoruz. Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir toplumun inşasının basıncılığını yapıyoruz. Bugüne kadar yüzlerce meslektaşımız sırf bunu esas alıp bir gazetecilik yürüttüğü için katledildi. Bunlar bir an olsun bizlere geri adım attırmadı. Katledilen, tutuklanan her arkadaşımızın kalemi yere düşmedi, elden ele dolaştı. Bugünden sonra da o kalem yere düşmeyecek. Daha aydınlık bir dünya düzeni için yazmaya, söz kurmaya, hakikati yazmaya, kadrajlarımızı etik olana döndürmeye devam edeceğiz. Bu uğurda katledilmeyi göze alan yoldaşlarımıza sözümüzdür…