Foto: Yasin Akgül
Kobanê direnişi Kürtler açısından pek çok anlamda dönüm noktasıydı… Ama en çok da yüzyıldır zihinlere işlenmek istenen tel örgüleri yıktı… Karanlığın her yönüyle üzerimize geldiği bugünlerde belki de en çok o ruha ihtiyacımız var
‘Propaganda’ filmini pek çoğumuz izlemişizdir. Film 1948 yılında bir kasabada geçiyor. Kasabanın ortasından geçen sınır telleri ile parçalanan ve altüst olan hayatların konu edildiği filmde, yüzyıllardır bir arada yaşayan kasaba halkının toplumsal ilişkilerinin, aşklarının, alışverişlerinin önünde duran dikenli teller ve bu tellerin toplum psikolojisi üzerindeki etkileri anlatılıyor. Filmde aynı zamanda devlet ve onun her türlü bürokratik yüzüyle hemhal olmamış toplumların, merkezi otoriteye karşı nasıl bir direniş sergilediklerini görüyoruz.
Dikenli teller… Kürdistan halkının yüz yıllık kâbusu, pek çok sınır köylerini ikiye bölmüş, aileleri orta yerinden parçalamış ve toplumsal yapıda bütünlük duygusunu zedelemek üzerine kurulmuştur. Merkezi hegemon güçlerin paylaşım savaşlarında büyük masalarda cetvelle çizilen haritaların varlığı, toplumsal kültürde büyüyen toplumlar açısından büyük bir travmadır. Kürdistan’da sınır ve tel örgü, halklar açısından zihinsel, ruhsal ve kültürel sınırlamanın da bir aracı olarak kullanılmıştır. Küresel güçler kendi coğrafyalarında tüm dünya bir köy gibi olacak propagandasıyla sınırları kaldırırken, Kürdistan’da her bir köyü paramparça ederek, her parçayı bir devletin bekasına kurban etmiştir.
Fakat Kürdistan halkı, sınır mahkumiyetine ve mecburiyetine kolay kolay teslim olmadı, kabullenmedi, merkezi otoriteye karşı kendi direniş yöntemlerini örgütledi, tüm travmalarına rağmen parçalanmışlığa karşı kendini korudu. Son yüzyıl içinde bu kabullenmeyişin pek çok örneği olsa da esas olan, çağa damgasını vuran Rojava Kadın Devrimi ve Kobanê direnişiydi.
DAİŞ’in tüm karanlığı ve barbarlığıyla Kobanê’yi kuşatması, buna karşın Kürdistan’ın dört bir yanından seferberlik ruhuyla Rojava Devrimi'nin kazanımlarını savunmaya akan yiğit kadın ve erkeklerin direnişi tüm dünyanın gözleri önünde vuku buldu. Vahşice yürütülen saldırılara karşı çelikten iradesi ve yüreğiyle direnen genç, yaşlı, kadın, erkek binlerin özgürlük çağrısına milyonlarca insan tek sesle cevap verdi. Kobanê ile Suruç arasındaki sınır köylerinde binlerce insan, aylarca sınır nöbeti tuttu. Sırf o sınırlardan DAİŞ’e lojistik destek gitmesin, çeteler o sınırlardan geçmesin diye, her kesimden genç, yaşlı, kadın, çocuk günlerce ellerinde kendilerini savunacakları hiçbir şey olmadan bekledi, bu bekleyiş belki savaşın seyrini değiştirmedi ama çağın tüm böl-parçala-yönet projelerine inat, yüzyıllardır yitirtilmek istenen ruh ve yürek birliğini sağladı. Sınıra gidemeyen her bir özgürlük arayışçısının, sevdalısının yüreği aylarca o sınırlarda, Kobanê’de attı.
Telin öbür yanında DAİŞ tüm uluslararası kamuoyunun gözü önünde ve kimilerinin birebir desteğiyle katliamlar yaparken, devlet sınırın bu yanında boş durmadı. Nöbetlerin tutulduğu köylere panzerlerle, tomalarla, biber gazıyla hatta bazen silahla saldırmayı günlük bir rutin haline getirdi. Adeta rutine bağlamış gibi her gün aynı saatte sınırın üstünde kurulan insan zincirinin hemen ardından, saldırı zinciri başlatıldı, insanları yıldırarak, korkutarak oradan uzaklaştırmaya çalıştılar. Yetmedi, yıldıramadılar. Savaşın en kızgın olduğu günlerden birinde, binlerce insan ölüm korkusunu aslında ölümü öldürerek, tel örgüleri yıktı, geçti. Ayağında terlikle yürüyeni de vardı, karnındaki bebeğiyle gideni de… Bastonuna tutunarak yürüyeni de vardı koşar adım gideni de… Masalarda cetvellerle haritalar çizenlerin yüzyıllık sömürge Kürdistan ve tel örgülerle benliği sınırlandırılmış halklar projesi o gün bir kere daha bozuma uğradı.
5 Ekim gecesi Kobanê’den gelen "sivil katliam tehlikesi var" çağrısının ardından yüzbinlerce insan Türkiye’nin tüm kentlerinde sokaklara aktı. Aslına bakarsanız ne bir çağrıya gerek vardı, ne de özel bir örgütlemeye… O gün vuku bulan halk iradesiydi, halk serhildanıydı (başkaldırı). Yüzbinler; polis, devlet, Hizbullah, DAİŞ korkusu dinlemeden demokratik haklarını kullandı. Sınırların artık toplumsal iradeyi ve özgürlük direnişini bölemeyeceğini, tel örgülerin halkları parçalayamayacağını herkes kendi yöntemiyle haykırdı. Gürültü eylemleri, sokak serhildanları, sivil itaatsizlik gösterileri, dualar, temenniler, destekler… Herkes elinden ne geliyorsa onu yapmaya çalıştı, ta ki devlet ve kimi çete örgütleri, bu meşruiyetini halk iradesinden alan serhildana kan bulaştırıncaya kadar…
Kobanê direnişi Kürtler açısından pek çok anlamda dönüm noktasıydı. Ulusal ve devrimsel birlik ruhunun en derinden hissedildiği ve gözler önüne serildiği dönemdi. İrade, inanç ve inadın tüm son model teknolojiyi geride bırakacak kudrette olduğu dosta-düşmana ispatlandı. Halkların eğer isterse ve inanırsa neleri başarabileceği görüldü. Tüm dünya iradenin savaşını, özelde Kürt kadınlarının direnişini- iradesini, başta Arin Mirkan olmak üzere binlerce yiğit kadın şahsında duydu, gördü, bildi ve bugün dünyaya ilham kaynağı haline geldi. Kobanê ve Rojava Devrimi her renkten, dünyanın her yerinden, farklı dünyalardan kadınları direniş saflarında buluşturdu, patriyarkanın en vahşi adı olan DAİŞ’i, bu buluşma yenilgiye uğrattı.
Ama en çok da yüzyıldır zihinlere, ruhlara işlenmek istenen tel örgüleri yıktı Kobanê… Daralan ufukları genişletti, suni sınırlara müdahale etti ve yeni bir direniş kimliği oluşturdu. Kobanê direnişi Kobanê sınırlarını çokça aşıp dünyayı kucakladı. Karanlığın her yönüyle üzerimize geldiği bugünlerde belki de en çok o ruha ihtiyacımız var, o ruhla birlik olup o ruhla haykırmaya ihtiyacımız var.