SSGSS yasa tasarısına karşı geliştirdiğimiz talepler (…) günümüz koşullarında yeniden düşünüldüğünde kadınlar için erken emeklilik hakkı, erkeklerden bağımsız sosyal güvence (…) ilgili taleplerimizde ne denli haklı olduğumuz görülür
2007- 2008 yıllarında, Sosyal Haklar için Kadın Platformu çatısı altında bir araya gelerek, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanun Tasarısı’na (SSGSS) esastan itiraz etmiş ve yasanın geri çekilmesini istemiştik. SSGSS kanun tasarısı olarak da bilenen bu tasarıya karşı taleplerimizi dile getirirken, toplumsal muhalefetin farklı kesimleri ile ortaklaşa yapılan eylemlere destek vermiş, bir yandan da kendi bağımsız kampanyamızı yürütmüştük. Yaklaşık 14 yıl önce örgütlediğimiz bu kampanyanın kısa da olsa bir değerlendirmesini yapmak, cinsiyete dayalı baskı ve emek sömürüsünü zayıflatabilecek bir sosyal politika çerçevesine ışık tutacaktır.
Her şeyden önce, Sosyal Haklar için Kadın Platformu’nun SSGSS’ye itiraz ederken ne amaçladığına dikkat etmek gerekiyor. Platform bileşenleri, yürüttükleri kampanya süresince ev içindeki cinsiyete dayalı iş bölümünü zayıflatmayı hedeflerken, aynı zamanda kadınların patriyarkal sistem içerisindeki dezavantajlı konumunu gözetmeye çalıştı. ‘Eşitlik/farklılık ikilemi’ olarak adlandırılan çerçeveye hapsolmak yerine, platform hem toplumsal cinsiyet eşitliğini savundu hem de kadınların hali hazırda derin eşitsizlik koşulları altında ezildiği gerçeğini hatırlatarak pozitif ayrımcı uygulamaları destekledi. Örneğin kampanya kadınların ücretsiz ev içi emeği karşılığında yıpranma payı ve erken emeklilik talep ederken, bir yandan da ev içindeki cinsiyetçi iş bölümünü zayıflatacak, baba, koca, ağabey ve diğer erkek aile üyelerinin ev ve bakım işini eşit paylaşmalarını sağlayacak sosyal politikaları gündeme getirdi. Yine, dul ve yetim ödeneğinin azaltılmasına karşı çıkarken, aynı zamanda kadınlar için erkek hane reisinden bağımsız sosyal güvence talep etti. Çocuk bakımı ve kendi bakım ihtiyacını karşılamakta güçlük çeken yaşlı ve engelli bireylerin bakımı konusunda da platform, bir yandan kadınları güçlendirecek, bir yandan da bakım emeğindeki cinsiyetçi iş bölümünü ortadan kaldırabilecek talepler öne sürdü. Bu minvalde sadece annelerin değil, erkeklerin de işyerlerinde ücretsiz kreşler olması gerektiğinin altını çizdi. Bunlara ilaveten, Sosyal Haklar için Kadın Platformu, SSGSS yasa tasarısının ‘düzenli prim ödeyen işçi’ varsayımını eleştirerek işgücü piyasasının cinsiyete dayalı ayrımcı karakterine işaret etti.
Kampanyanın örgütlendiği yıllardan günümüze gelinceye dek sosyal politika eliyle yapılan devlet müdahalesinin nasıl bir tablo yarattığı incelendiğinde, kampanyanın ne denli öngörülü olduğu ve hangi noktalarda eksik kaldığı daha net görülebilir. İlk olarak o günden bugüne, sosyal politikanın odağında çocuk bakımının özel sektör yoluyla kamuya devredilmesi yer aldı. Bunun sonucunda, 2005 ile 2017 arasında okul öncesi kayıt oranı %10’dan %40’a çıktı. (1) Fakat, bu dönemde yüksek eğitimli kadınların doğumdan sonra işgücüne katılımı keskin bir şekilde artsa da, alt ve orta seviyede eğitim almış kadınlar doğum sonrasında işgücünden ayrılmaya devam etmiş ve çalışmaya geri dönememişler. Detaylı bir tahlil şunu gösteriyor: kısıtlı oranda devlet desteği sağlansa dahi çocuk bakımı, ağırlıkla özel sektöre dayanan metalaştırma yolu ile (özel kreşler ve gündüz bakım evleri) hane içinden kamuya devredildiği için, alt ve orta düzey eğitim almış ve daha düşük ücret alan yoksul kadınların doğum sonrası ücretli işe erişimi engelleniyor.
İkinci olarak, çocuk bakımının özel sektör eliyle kamuya aktarılmasından farklı olarak, yaşlı ve engelli bakımının piyasa tarafından sağlanmasına yönelik sosyal politikalar oldukça sınırlı kalmış görünüyor. Örneğin, 2016’da kamu ve özel bakım evlerinin toplam kapasitesi, 65 yaş üstü yaşlı nüfusun yalnızca %0,5’ine denk geliyor idi. Engelli bakım evlerinin toplam kapasitesi ise ihtiyaçlarını kendi başına karşılamakta ciddi anlamda güçlük çeken 15 yaş üstü engelli nüfusun sadece %0,2’sini karşılamakta. Aynı şekilde, evde verilen özel bakım hizmetleri ülke çapında fazlasıyla sınırlı kalmış durumda. 2005’ten bu yana devlet tarafından yürütülen şartlı nakit transferi uygulamaları da aile temelli bakım sisteminin yaşlı ve engelli bakımı anlamında uygun görülen tek strateji olduğunu gösteriyor.
Üçüncüsü, devlet politikalarının kırsalda kadın emeğini ücretsiz tarım işçiliğine yönlendirdiği görülüyor. Bu alanda, Dünya Bankası’nın politikasını benimseyen hükümet “kırsal kesimdeki kadınların ücretsiz aile işçisi konumundan çıkararak sosyal ve ekonomik olarak güçlendirmeyi” amaçlamakta. Ancak, 2010- 2019 yılları arasında tarımda kendi hesabına çalışan kadınların oranı %16’dan %11’e düşerken, tarımda ücretsiz aile işçisi olarak çalışan kadınların oranı %76’da sabit kalmış. Bu veriler sosyal politikanın, kırsal kesimdeki kadınların eğitime ve tarım dışı sektörde ücretli istihdama erişimini arttırmak yerine, kadın emeğini ücretsiz tarım üretimine hapsederek gıda güvenliğini sağlamaya çalıştığını gösteriyor.
Şu ana kadar incelenen kanıtlar ışığında, sosyal politikaların, kadınların çoğunluğunu kırsal ve kentsel hane içi üretimde ücretsiz emekçi olarak tutmayı amaçladığı söylenebilir. Alt ve orta düzeyde eğitim almış yoksul kentli kadınlar evde kalıp ücretsiz çocuk, yaşlı ve engelli bakımını üstlenmeye itilirken, kırsal kesimdeki kadınlara küçük ve orta ölçekli çiftliklerde ücretsiz aile işçisi olarak çalışmak dışında bir seçenek sağlanmıyor. Bu politikaların sonucunda eğitim düzeyi daha düşük olan kadınlar, tarım dışı ücretli istihdamdan dışlanmakta. Örneğin, 2020 yılında çalışma çağındaki nüfus içinde yüksek eğitimli kadınların işgücüne katılımı %6 iken, aynı oran alt/orta düzey eğitim almış kadınlar için %25’e düşmüş. Erkek istihdamı ise düşük eğitim seviyesinden etkilenmiyor, 2020 yılında alt/orta düzey eğitim almış erkeklerin işgücüne katılım oranı %64.
SSGSS yasa tasarısına karşı geliştirdiğimiz talepler, yukarıda ele almaya çalıştığım günümüz koşullarında yeniden düşünüldüğünde erişilebilir ve ücretsiz bakım hizmeti, kadınlar için yıpranma payı ve erken emeklilik hakkı, erkeklerden bağımsız sosyal güvence ve sağlık hizmetlerine erişim hakkı ve istihdamdan dışlanan ya da kayıt-dışı sektörde çalışanlar için güvence ile ilgili taleplerimizde ne denli haklı olduğumuz görülür. Ancak, sosyal politikaların kadınları sermaye için güvencesiz ve ucuz emekçi ordusu konumuna sürükleyeceği konusundaki tahlilimizi yeniden ele almak gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’de kadınların, ama özellikle yoksul kadınların, ücretli işe erişimi son derece kısıtlı: 2020 yılında yarı zamanlı ve geçici işler dahil olmak üzere tüm ücretli işlerde çalışanların sadece yüzde 29’u kadın idi. Çünkü, bana göre, patriyarkal sistem Türkiye’de kadın emeğinin ne şekilde kullanılacağını biçimlendiren en güçlü mekanizma. Her ülkede, mesela Birleşik Krallık’ta durum böyle değil. Ama Türkiye’de patriyarkanın belirlediği bir sosyal politika çizgisi egemen. Son derece esnek olan sermaye birikim stratejileri de patriyarkal emek süreçlerini kendi tahakkümü altına almak yerine, uyum sağlıyor, çevresinde dolanıyor, üzerinden atlıyor. (2)
Sosyal politika kapsamında yeniden düşünmemiz gereken bir diğer konu da aile kavramı. İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik yaratılan tepkinin, aile kavramını hem patriyarkal hem de ırkçı bir zeminde yeniden tarif ettiği bir dönemden geçiyoruz. Katolik ilahiyatından esinlenen bu yaklaşım (1) erkek egemenliğini, (2) biyolojik özcü temelde kadınlık ve erkeklik rollerini ve (3) Türk Sünni/Müslüman toplumunun biyolojik yeniden üretimini ailenin olmazsa olmaz özellikleri gibi gösteriyor. Sosyal politika da bu minvalde şekillenmeye başladı bile. Söz konusu ırkçı ve patriyarkal zeminin dışında kalan farklı aileler kurma hakkının güvence altına alınması, cinsiyete dayalı baskı ve sömürüyü zayıflatmak için büyük önem taşıyor. Bunun için de kadın ve LGBTİ+ hareketi ile toplumun din/etnisite temelinde ezilen kesimleri arasındaki dayanışmanın elzem olduğuna inanıyorum.
SON NOTLAR:
(1) Bu yazıda yer alan verilerin kapsamlı bir değerlendirmesi için 2023 yılında yayınlanacak olan Mülkiye dergisi, Feminist politika özel sayısına bakılabilir.
(2) Bu konuda kapsamlı bir değerlendirme için 2022 yılında İngilizce yayınlanan ‘Küresel Güney’de Patriyarkanın Ekonomi Politiği’ (Routledge) kitabıma bakılabilir.